Hangi doğru?

Bu ülkede başta demokratlar ya da demokrat olduğunu söyleyenler olmak üzere tüm gözü açık insanlar şöyle düşünüyorlar: “Benim görüşlerim kesin olarak doğru olduğuna göre öbürlerinin görüşleri kesin olarak yanlıştır. Bu durumda ben öbürlerini gidermenin ya da etkisiz kılmanın yöntemlerini bulmalıyım. Bunun da yolu zorbalıktan değil demokrasi denen oyunun kurallarından geçer. Ne yapıp yapıp yani zar gelirse zarla, zar gelmezse zorla çoğunluğu elde ettiğimiz zaman doğrularımızı rahatça yaşama geçirebiliriz. Öbürleri de gerçekte bir yanlıştan başka bir şey olmayan doğrularıyla öylece kalıverirler.” Vaktiyle Cumhuriyet Halk Partisi bu kafayla kendini yedi bitirdi. Demokrat Parti’nin acınası davranışlarında asıl kaynak bu anlayıştı. Tutucu kesim yabancı güçlerin güdümünü benimseyecek kadar garip tutumların içine böyle girdi. Sol bir yandan kurulu düzenden büyük darbeler yerken bir yandan da kendini bu eşsizlik ve mutlak doğru yolda olma tema’sı üzerinden tüketti. Basının, üniversitelerin ve öbür eğitim kurumlarının, siyasal yaşamın ve bütün öbür kesimlerin tüm acınası görünümleri bu kafanın verimli ürünleridir. Kendinden başka kimseye inanmamak, kendi sesinden başka kimsenin sesine kulak asmamak, ben şu durumumla düşünme ve değerlendirme yatkınlığının neresindeyim demeden kendine aşırı güvenmek ve başkalarını zararlı ya da en azından yararsız saymak buralı insanın kaçıp kurtulamadığı bir hapishanedir.

Diyelim toplumun yüzde yirmi beşi sizin gibi düşünüyor. Tamam. O durumda demokrasinin çeşitli cilveleriyle yüzde yetmiş beşi kendinize bir güzel bağımlı kılabilirsiniz. Sizin yüzde yetmiş beşi yüzde yirmi beşe bağımlı kılmaya ne hakkınız var? Olmaz olur mu? Madem ki biz doğruyu savunuyoruz öbürleri yanlışı savunuyorlar, o durumda yapılması gereken elbette yüzde yetmiş beşi kendimize bağımlı kılmaktır. Bu sakat kafa demokrasinin kötü uygulamalarını kullanarak toplumda mutlak egemenliği öngörmektedir. Oysa demokrasi dediğimiz anlayış yüzde yüzün canını sıkmayacak bir toplumsal yaşam düzenini öngörebilir ancak. O yüzden gerçek cumhuriyetler birer denge rejimlerdirler ki içleri gerçek demokrasiyle doldurulmadıkça mutlak yöneticinin adalet anlayışını mumla aratır duruma gelebilirler. Aptalların en büyük özelliği kendilerini akıllı başkalarını aptal görmeleridir. Pekiyi, yüzde yüzü öngörmek bir anlamda ödün vermek değil midir? Ödün vermek mi dediniz? Evet, buna ödün vermek de diyebilirsiniz rahatça. Bireylerin ödün vermeleri önünde sonunda ahlaksızlığa kapı açar. Ama toplum yaşamı, eğer demokratik cumhuriyetler öngörülüyorsa, tümüyle ödün vermeyi gerektirecektir. Ben dinsizim inananlara ölüm ya da ben inançlıyım dinsizlere ölüm gibi formüllerin bir topluma yalnızca huzursuzluklar getireceği kesindir. Başkalarına yaşam hakkı tanımak ödün vermekse sonuna kadar ödün vermekle yükümlüyüz. Her birey toplumda eşit ölçülerde yaşama hakkına sahiptir.
Onu bunu oyuna getirip yönetimi ele geçirdiğinizi ve yüzde yetmiş beşi yüzde yirmi beşin istemine bağladığınızı düşünelim.  Basit ya da kaba edintiler dışında ne geçecek elinize? Sparta’nın soyluları gibi bütün bir ömrü korkuyla geçirmekten başka ne elde edebilirsiniz böyle bir sıkıntılı yükümlenmeden? Sparta’nın soyluları bütün bir toplumu susta durdurmuşlardı ama bunun için de her kişinin bir ömür boyu askerlik yapması gerekiyordu. Yetmezmiş gibi askerlikten emekli olduktan sonra bile yükümlülükler bitmiyordu. Onca askerliğe karşın Spartalılar ta nerelerden Yunanistan’a giden Perslerin gücüne dayanamadılar. Atina siyasal sarsıntılarla çalkalandı durdu, çünkü böyle bir rejimi ayakta tutabilecek yapıda değildi. Ama hiç değilse sanatta ve felsefede bir döneme hatta bütün dönemlere ağırlığını koydu. Bu da bir şeydir.

Yaşamı kendinize yontmaya giriştiğinizde ona elbet bir takım yücelik kalıpları ya da kılıkları giydirmeye çalışacaksınız. Öyle ya canıma değsin ya da sefam olsun gibi formüllerle bu işi götüremezsiniz. Canıma değsin ya da sefam olsun formüllerine başvurduğunuz zaman başkaları da sizin esenliğinizden pay almak isteyeceklerdir. Oysa siz amaçlarınızı simli örtülerin altına gizlerseniz düşünmeyi pek de sevmeyen ve bilmeyen insanlar sizi desteklemekten başka bir şeyi düşünmezler. Bunun için tarihi kullanabilirsiniz, inancı kullanabilirsiniz, aileyi kullanabilirsiniz ve daha başka şeyleri kullanabilirsiniz, ama bu arada sizden olmayanların tümünün kötü insanlar olduğunu esinlemeye çalışırsınız.  Şimdi biz işin biraz kendimizle ilgili yanını çözümleyelim, yurttaşlarım, yakında işin sizinle ilgili yanı da çözümlenecektir diye yalanlar söylersiniz.

641550cookie-checkHangi doğru?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.