Çocuklara avucunu açıp “Buraya bir kuş konmuş”la başlayan tekerlemeyi bilirsiniz. Cüce parmaktan başlanır sayılmaya, “Bu görmüş, bu tutmuş, bu pişirmiş, bu yemiş ve bu da ‘Hani bana, hani bana?’ demiş” diye sürer… Parmaklardan birisi kuşa özgürlüğünü verelim, bırakalım demez… Her biri suça katılır. Baş parmak suça fiili olarak katılmasa da “Hani bana?” ile aynı yolun yolcusu olduğunu anlatır.
Çocukların eğitimi ailen başlayıp okulda sürüyor… Okuldaki eğitim “geleneksel” olmaması açısından önemli… Okullarda eski dilde müfredat denilen eğitim programı uygulanır. Pedagoji eğitiminden geçmiş öğretmenler bilimsel yöntemlerle çocukları eğitmeye çalışır… Bütün bu eğitim sürecinin bir önemi de denetlenebilir olması… Eğitim sisteminin kendi denetim kurumları; öğretmenlerin öğretme ve çocukların öğrenme kapasitelerini sürekli izler ve buna göre de stratejiler geliştirir…
Türkiye’de dindar kuşaklar yetiştirmek isteyen AKP iktidarı ilk ve orta eğitimi 4+4+4 formülüyle 3 döneme bölme planı yapıyor. Ayrıca çocukların erken sosyalleşmesi ve özgüvenlerini kazanması için uygulanan okulöncesi eğitimi de kapsam dışı bırakılıyor… 12 yıla çıkardığı söylenen yasa teklifi, aslında zorunlu örgün eğitimi 4 yıla indiriyor. Bu teklif yasalaşırsa, birçok kız öğrenci ilk 4 yıldan sonra okula gidemeyecek.
Sivil toplum örgütü ve eğitimle ilgili kuruluşların tepkisine neden olan bu tasarıyla eğitim kuşa çevriliyor… AKP’liler de parmak sayıyor: Bu görmüş… Bu tutmuş… Bu pişirmiş… Bu yemiş… Bu da ‘Hani bana, hani bana?’ demiş…
***
Gelelim Londra’ya…
Muhafazakar iktidar ve onun koltuk değneği Liberal Demokratlar da buradaki eğitim sistemini kuşa çeviriyor…
Hükümet öncelikle “eğitim ve sağlıkta sosyal kesinti yapmayacağı” sözünü tutmadı… Eğitimi özelleştirilip parasız eğitim hakkı gaspedilmeye çalışılıyor. Geçen yıl üniversite eğitim harçlarını 3 binden 9 bine çıkarılmasının bir nedeni de öğrenci sayısını düşürüp üniversite yatırımlarından tasarruf etmekti! Bizim toplumun yaşadığı bölgede bazı ilkokulların bir emrivaki ile akademi yapılma planı ise eğitimcileri ve aileleri çileden çıkardı…
Bütün bunlar olup biterken iktidar destekcileri de parmak sayıyor: Bu görmüş… Bu tutmuş… Bu pişirmiş… Bu yemiş… Bu da ‘Hani bana, hani bana?” demiş…
***
Etnik toplum ve dezajvantajlı grupların eğitimdeki durumu ise daha da vahim. Araştırmalara göre; Türkçe konuşan çocukların eğitim sistemindeki başarı oranı en alt sıralarda… Bu kesinlikle çocuklarımızın zekalarında bir sorun olduğu anlamına gelmiyor… Ne ekerseniz onu biçersiniz… İngilizce yetersizliği olan birinci ve (bir ölçüde de) ikinci kuşağın çocuklarına bir hayrı yok. Çoğu işçi olan toplum üyelerinin yaşadığı bölgelerdeki eğitim düzeyi de zaten bir felaket…
Toplum eğitimdeki bu açığını Türkçe eğitim veren haftasonu okullarıyla kapatmaya çalışmış… Kıbrıs Türk Cemiyeti’nin 60 yıl önce açtığı Türkçe okullar, 1981’de Türk Eğitim Birliği’nin kurulmasıyla sürmüş… Günümüzde pek çok derneğin ve cemaatin haftasonu okulları var…
Geçen pazar günü Hornsey Atatürk Türk Okulu’ndaydım… Okul Yönetim Kurulu Başkanı Türker Çakıcı son 20 yıldır cemaat okullarının mantar gibi bittiğini ve bu okullarda kendisi gibi düşünmeyenlere karşı kin ve nefret tohumları ekildiğini söyledi… Çakıcı, kendi okulunda şeffaf bir eğitim verildiğini ve denetime de açık olduğunu sözlerine ekledi…
Eski bir mücahit olan Çakıcı “Cemaat okullarını kim denetleyecek?” diye de sordu…
Gelinen noktada haftasonu okulları da kuşa çevrildi… Toplum da kendi halinde garibim… Habire parmak sayıyor… “Bu görmüş… Bu tutmuş… Bu pişirmiş… Bu yemiş… Bu da ‘Hani bana, hani bana?” demiş…