“Hayır” demenin dayanılmaz ağırlığı

Güney Kıbrıs’ın Doğu Akdeniz’de petrol ve doğalgaz arama ve çıkarma girişimini takiben KKTC ile TC’nin New York’ta attıkları imzanın mürekkebi kurudu kurumasına ancak bizim siyasi partilerin tartışması bitmedi.

Mecliste grubu bulunan partilerden CTP ve TDP anlaşmaya “hayır” diyeceklerini beyan ederken, TDP Genel Başkanı Mehmet Çakıcı, “Biz bundan 10 gün önce aldık ‘hayır’ kararını. Hem de oybirliğiyle…CTP biz ‘hayır’ dedik diye ‘hayır’ demek zorunda kaldı. Hayır demeseydi Tahsin Ertuğruloğlu (DGP) ve Turgay Avcı ile (ÖRP) aynı yerde durmuş olacaktı!” dedi.

Ayrıca CTP’nin sadece şekilsel açıdan anlaşmaya karşı olduğunu, kendilerinin ise içerik açısından karşı durduklarını belirtti Çakıcı.
Ağzından çıkan her lafı tartan CTP Genel Başkanı Özkan Yorgancıoğlu ise yine kuralı bozmadı ve “herkes kimin ne zaman, ne karar aldığını biliyor” demekle yetindi. Hükümet ettikleri dönemde AK Partiyle aralarından su sızmayan CTP’nin retçi tavrının kendisine nasıl döneceği merak konusu olurken, İkinci Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın CTP’nin aldığı kararın bedeli olabileceğini ve CTP’nin bu bedeli ödeyeceğini söylemesi, Ankara’nın tepkisine hazırlıklı olduklarını gösterdi.

(Her fırsatta Cumhurbaşkanı Derviş Eroğlu’na olan öfkesini dile getiren DGP Genel Başkanı Tahsin Ertuğruloğlu, hükümeti ve Cumhurbaşkanını sabahtan akşama kadar eleştirebileceğini ancak TC ile yapılan anlaşmanın çok farklı olduğunu söyleyerek, anlaşmayı siyasi malzeme yapmamayı tercih etti.)
Elbette iki partinin (CTP-TDP) KKTC ile Türkiye Cumhuriyeti arasında imzalanan Kıta Sahanlığı Sınırlandırma Anlaşması’na ‘hayır’ deme kararı, sonucu değiştirmeyecek. Meclis salt çoğunlukla bu kararı geçirecek ancak burada merak edilen, sonrasında ne olacağı. Ankara, bu ‘hayır’ kararını KKTC’nin iç siyaseti olarak görüp sessiz mi kalacak, yoksa bu ‘hayır’ın hesabı sorulacak mı?

Yukarıda da söylediğim gibi, İkinci Cumhurbaşkanı Talat’ın “CTP aldığı kararın bedelini ödeyecektir. Şimdiye kadar çok bedeller ödedi” sözleri Ankara’dan gelecek tepkilere hazırlıklı olduklarına işaret ediyor.
Bekleyip, göreceğiz…

***

Hoş olmadı!

Doğu Akdeniz’de petrol ve doğalgaz aramaları için sismik araştırmalar yapan Piri Reis gemisinin Mağusa Limanı’na demir attığı gün oradaydık.
13 mürettebat, 9 bilim ekibi… Konuştuk kendileriyle. 10 gündür denizdeydiler. En çok neyi özlediklerini sorduk, ortak cevap: “Ailemizi özledik” Çünkü hiçbiri ailesiyle vedalaşacak zamanı bulamamış. Perşembe günü haber gelmiş, Cuma sabah yola çıkmışlar.

Dolayısıyla yaptıkları işin stratejik öneminin de farkında değiller. “Her zamanki işimizi yaptık. Seyrin, diğer seyirlerden farkı yoktu” diyorlar.
Ekliyorlar; “Farklılık, uğurlayan ve karşılayanlar arasında ailelerimizden başka kişilerin olmasında…”

Günlerdir kendilerinden söz edildiğinin de farkında değiller. Ne denli önemli bir görev ifa ettiklerinin de… Sadece iki vardiya halinde çalıştıklarını, çıkan verileri değerlendirdiklerini söylüyorlar.

Anlaşılan hazırlıksız olan sadece Piri Reis’in isimsiz kahramanları değil. Biz de hazırlıksızmışız. 10 gün boyunca Doğu Akdeniz’de sismik araştırmalar yapan gençler karşılama seremonisi bittikten sonra soruyorlar: “Nereden telefon edebiliriz”, “Banka nerede”, “Araba kiralayabileceğimiz bir yer var mı”, “Kıbrıs’ın hangi yiyeceği meşhur”, “Nereleri gezelim” vs…

Oysa o gün araç tahsis edilmeli, gemi personeli gezdirilmeli, bir gün de olsa bir otelde konuk edilmeliydi. Böylesi önemli bir görev için gelmiş gençlerin, hiç tanımadıkları bir ülkede ne yapacaklarını bilmez halde kalakalmaları hoş olmadı.

Not: “Sonrasında böyle bir program yapıldıysa bilmem. Biz oradan ayrılana kadar gençler nasıl para çekeceklerini, nasıl telefon edebileceklerini, nerelere gidebilecekleri düşünmekteydiler…”

1620100cookie-check“Hayır” demenin dayanılmaz ağırlığı

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.