Hayvandan şahit olur mu?

İnsanlık tarihi içinde, insanlar gibi akıllı ve şahitliği kabul edilen bir hayvan gördünüz mü? Şimdiki bakış açınız içinde bunun olamayacağını düşünebilirsiniz, hatta bıyık altı bir gülümseme ile yok daha neler dediğinizi duyar gibiyim. Avrupa kıtasında 16. yüzyılın sonuna kadar hayvanların insanlar gibi duygusu olduğu ve kendi dilleri olduğuna inanılır ve mahkemelerde şahitlik yapılmasına izin verilirdi, ta ki Descartes bu durumu tersine döndürene kadar.
1845 yılında Fransa’da son hayvan davası gerçekleşti. O çağda geçerli hukuk kuralları içinde suçlular; tanıkların yeminiyle aklanması varmış. Hayvanların şahitliği mahkemede kabul edildiğine göre, bu kural uygulamış ve idam istenen sanık kedisinin ve horozunun şahitliği ile serbest bırakılmış.
Afrika üzerinden gelen çekirgeler tarlaları talan ettiği dönemde ise (1565, Arles) şehrin vatandaşları mahkemeye başvuruyor ve çekirgelerin şehirlerinden sürülmesini istemişler.
(Kaynak: Silvia Federici, Caliban ve Cadı, s: 228)
Descartes ise; hayvanların acı çekmediği, duygularının olmadığı, dillerinin aslında bizim uydurduğumuz şeyler olduğunu ileri sürmüş, yani var olan tüm anlayışı tersine döndermiş… O günden sonra hayvanlara yapılan her türden işkence doğal karşılanır olmuş… Bugün hayvan hakları kavramını savunanlar Descartes’in ter yüz ettiği anlayış ile yüzleşiyorlar bir anlamda.
Hayvan hakları konusu genelde sonbaharda gündeme gelir, bu tesadüfi değildir, çünkü hayvan severlerin büyük bir bölümü tatillerden yaşadıkları şehirlere dönmüş oluyorlar.
Tatile gitmeden evde baktıkları hayvanların bakım ücretinin pahalı olduğunu gören bir takım hayvan sever, hayvanın yeri sokaklardır, doğadır diyerek ev hayvanını sokaklara bırakır. Yaz ayı boyunca sokakta yaşayan hayvan sayısı şehirlerde istatistiki biraz artmış olduğunu düşünüyorum. (en azından benim doğal gözlemim, yaşadığım mahallede yaz ayı boyunca sokakta kedi, köpek sayınsı arttığını, çöplerin kenarlarında ekmek arayışı içinde olduklarını görürüm, kağıt toplayıcı emekçilere çöpümü paylaşmam diyerek havladıklarını ve o çöplerden kağıt toplayanlara “hop kardeşim burası benim çöplüğüm” dediklerini duyar gibi olurum.)
Bahar sonu yaz başlarında sokaklara bıraktıkları canlılara sözde sahip çıkanlar, eve döndüklerinde yeni bir hayvanı yuvalardan gidip parası ile alıyorlar… (Her sene evinin iç mimarisini değiştirenler, evin yeni renklerine uygun hayvan aldıklarını duydum! Her şey estetik için…) Elbette alınan hayvanın sağlık karnesi vardır, aşıları tam mı filan diyerek… Hijyen (sağlığa uygun temizlik) önemlidir…
“Sağlıklı olmak için hayvan sıcağı ile çocuklarınızı büyütün, yalnızlar evlerinde bir canlı yetiştirerek çağın hastalığı panik atak hastalığından ve yalnızlığın oluşturduğu hastalıklardan kurtulabilinir.” gibi cümleleri değişik yerlerde duyabilirsiniz, doktorunuz programları, hayvan dostu olanların açıklamasında buna benzer cümleler duymak, bilinç alımıza gönderilmiş mesajlardır. Doğadan kopmuş şehir insanı için doğa ile ilişki kurmak için araçtır, hayvanlar, ev bitkileri… Hayvanlar ve bitkiler birer sanayi ürünü olarak görülmeye başlandığı için genetiği ile oynanarak çeşitlendirmekte ve en çok kar getirecek seviyeye çıkarılmaya çalışılmaktadır. Bu genetiği ile oynanmış canlıların pazarlanması için bir PR konusuna girer, onu da çok iyi yapan profesyoneller vardır.
Günümüzde hayvan dostluğu ve sahiplenmesi konusu kar konusu içinde yer almaktadır. Paranın hareket ettiği alanda verimli olacağına inanılan şeyler bir anda metaya dönüşebilir. Hayvan hakları vb konusu işte bu meta dönüşümü içinde değerlendirildiğinde bazı hayvanların haklarının daha fazla olduğu ortaya çıkar.
Madem hayvan hakları mücadelesi yapılıyor, neden bazı hayvanların hakları daha öne çıkarken, bazı hayvanların soykırımına gidecek kimyasallar ile müdahale ediliyor?
Hayvan hakkı kavramı bizim hayvan dostlarımız için evcil hayvanların hakkı olarak algılanmaktadır ve en iyi hayvan hakkı savunucuları avcılar olur!
Dereler birer birer baraj haline dönüştürülüp, ondan elektrik üretmek için borular ile yataklarından uzaklaştırılıyorlar, barajlar göçmen kuşların yollarını kaybetmesine sebep oluyor, o HES barajlarına karşı nedense bu hayvan dostlarını pek göremeyiz, çünkü o hayvanların yollarını kaybetmesi şehir yaşamı içinde göremeyiz. Aynı şekilde her bayramda, eğlencede havaifişek atmayı gelenek haline getiren hayvan dostları, o fişeklerin korkuttuğu ve ölümlerine sebep olduğu kuşları göremezler…
Şehrin beton yaşamı, kurutulmuş bataklıklar ile yok olan ekolojik dengeyi hissetmeyiz bile… Tatilini yaptığımız sahillere bize uygun şekilde biçimlendirir ve temizlerken yok edilen yaşamı pek düşünmeyiz.
Uydurulan hastalıklar ile mücadele etme adına hayvan besleriz, hayvanların yalnızlığımızı yok etmesi için bir metaya dönüşmesi, alınıp satılması, işlevi bitince gözden uzakta olması önemlidir.
Şehirlerin sokaklarının temizlenmesi mantığı ile bizim yaşama bakış açımız arasında büyük fark yoktur, sadece elimizdeki hayvanın göz göre göre yok edilmesi vicdanları rahatsız ediyor.
Hayvan dostlarının büyük bir bölümü vicdan rahatlatmak için meydanları doldurdu, en azından vicdanı henüz yaşıyor demektir, umut verici bir durumdur. Fakat moda olsun, öyle gözükmek için dost olanların oluşturmuş oldukları dernekler, cemaatler genelde hayvan dostu olmaktan çok hayvanları meta olarak görme eğilimindedir, verimli olan (kar getiren) hayvanların yaşamı ve kalitesinin yükselmesi için mücadele ederler…
Günümüzde hayvanlar mahkemelerde insanlar gibi hakları olsaydı ve dava açmaları gerekseydi, acaba insanları hangi suç ile suçlarlardı?

Not: yazı içinde geçen havya dostları, dost gibi görünenlerdir, gerçek hayvan ve doğa dostları avcı ve işletmeci gibi bakmaz dünyaya…

1588900cookie-checkHayvandan şahit olur mu?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.