Hiç mi resim yapmayalım?

Gönlümüz, gelişmiş ülkelerin insan haklarını gözeten Anayasalarında.
Gözümüz ise askerlerin, darbecilerin yaptıkları Anayasalarda.
Hem içinde bulunduğumuz gemi Batıya doğru yol alsın diyoruz.
Hem Doğu’ya gidiyoruz.

Tıpkı daha önceki yıllarda dincilerin yaptıkları gibi.
Misal: Erbakan ve takımı iktidardayken takiye yapıp “Bu gemi Batıya gidecek” mealli laflar ediyordu…
Oysa geminin güvertesindeki dinci cemaat Doğuya doğru koşuyordu.
Ya İran’a ulaşmak, ya Libya diktatörü Kaddafi’nin bedevi çadırında fırça yemek, ya da petrol alabilmek amacıyla Suudilerin saray kapılarında yalvarmak için.

Allahtan bu dönemler geride kaldi.
Yavaş yavaş Batıya doğru yol alıyoruz gibi.
Ama hala umulandan yavaş…

Neden doğru dürüst, tam demokrasiye ulaşmayı hedefleyen bir Anayasa çıkaramıyoruz?
Neden anamuhalafet ve muhalefet partileri kolkola giriyorlar ve şu anda yürürlükteki faşist askeri Anayasayı değiştirmemek için ellerinden geleni yapıyorlar?

1980 darbesini yapanlar CHP ve MHP’nin de kapısına kilit vurmadılar mı?
Bu kapatılan partilerin liderlerini gözaltına almadılar mı?
MHP’nin Genel Başkanı rahmetli Alpaslan Türkeş, 1960 darbesinin kudretli albayı, yakalanamak için yıllarda saklanmadı mı?
Deniz Baykal gözaltına alındığında, Atatürk’ün kurduğu CHP’nin kapatılması karşısında zevkten dört köşemiydi yani?
Tabii ki hayır.
Geçmişi ne çabuk unutuyoruz.
Ömrümüz hep ihtilalcilerin yaptıkları Anayasalarla geçti.
Biz hiç mi sivil Anayasa ile yönetilmeyeceğiz?

Yeri gelmişken ve adı geçmişken hemen anlatayım.
Rahmetli Gazeteci dostum, eşimin kuzeni Örsan Öymen, Milliyet yazarıydı. Örsan Öymen, her içki masasında sık sık çoşar, masadakileri kahkahaya boğar ve sık sık da aynı fıkrayı anlatırdı.
Ben de onu rahmetle anmak için anlatayım.

Osmanlı döneminde Padişah oğullarından birini resim sanatını öğrensin, Batının kültüründen nemalansın diye Paris’e gönderir.
Hem eğitim yapsın, hem görgü-bilgisi artsın diye Paris’a giden şehzade, ülkenin genç ve güzel kızlarıyla al-takke ver külah.
Ama babasının haberi yok.
Padişah üç-dört yıl sonra oğluna haber salmış.
“Yeter öğrendiklerin. Gel biraz da biz görelim ne öğrendin, neler yaptın”
Şehzade ülkeye dönmüş sarayın bahçesinde bir yer yaptırmış kendisine. Resim atölyesi.
Geniş bir alandaki atölyede çalışmaya başlamış. Bir gün, iki gün, üç gün derken merak etmiş padişah, haber vermeden şehzadenin resim atölyesine gitmiş. Bir de ne görsün. Bir Fransız dilberi ile şehzade iş üstünde…
Babasını gören şehzade toparlanmış.
Padişah : “Ey evlat, resim tahsili aldın, peki ne halt ediyorsun şimdi” demiş…
Şehzade “Resim yapıyorum Padişahım” diye yanıt vermiş…

Son derece sinirlenen Padişah kapıyı vurup çıkmış.
Ama aynı durum günlerce devam etmiş.
Her seferinde veliaht “ Resim yapıyorum baba” yanıtını vermiş.
Padişah hazretleri oğlunun savaşa gitmesini fırsat sayıp aynı atölyeyi kullanmaya başlamış.
Savaştan aniden dönen oğlu, kızları özlemiş olacak ki ilk işi atölyeye uğramak olmış.
İçeri girdiğinde bir de ne görsün.
Koskoca Padişah, harem sahibi olan babası, bir yabancı kadınla aşna fişna vaziyette…
“Baba ne yapıyorsun sen?” diye çıkışmış veliaht.
Babası başını şöyle bir kaldırıp oğluna bakmış:
“Bre evlat, biz hiç mi resim yapmayacağız”

Evet 1980 İhtilalilin lideri, askeri Anayasanın mucidi “netekim” Ahmet Kenan Evren Paşamız Marmaris’teki yazlığında yıllardır resim yapıyor.
Şu bizim seçilmişler, yani siyasiler bir kere olsun sivil anayasa yapsalar fena mı olur?
İçinde bulunduğumuz ve Batıya gitmesini istediğimiz geminin rotasını bir kere olsun tuttursak kötü mü olur?

1626350cookie-checkHiç mi resim yapmayalım?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.