Hiç bir devlet yalanların üzerinde yükselemez!

 
Ankara’dan görülemeyen bu fotoğrafların utancı tüm ülkeye yeter…
 
YUSUF YAVUZ / AÇIK GAZETE – Birkaç gündür Isparta Sütçüler’deki baraj inşaatının Darıbükü köyünde neden olduğu insanlık trajedisiyle yatıp kalkıyoruz…
Aslında birkaç gündür yaşananlar, 2012 yılından başlayan ve her geçen gün katlanarak artan hukuksuzlukların, haksızlıkların ve vicdansızlıkların doğal olmayan sonucu…
 
Kısacası bugün yaşananlar, devletin, yetkililerin ve ilgili tüm kurumların gözleri önünde bağıra bağıra geldi…
 
USULSÜZLÜKLER 5 YIL ÖNCE BAŞLADI
İsterseniz önce Darıbükü köyünde neler oluyor sorusuna kısa bir yanıt vererek başlayalım. 2012 yılında bölgede inşaatına başlanan Kasımlar Barajı ve HES projesi, daha ilk ÇED toplantısından itibaren usulsüzlüklerin ve hukuksuzlukların odağı oldu. 22 Aralık 2011 tarihinde Kasımlar köyünde yapılacağı duyurulan ÇED toplantısına, baraj projesinin sularına gömülecek olan Darıbükü köyünden tek bir köylü bile katılmamış, ilgili firmanın yetkilileri de gelmemişti. Buna rağmen ‘köylüleri bilgilendirmeyi’ amaçlayan toplantı tutanağı ‘yapıldı’ diye hazırlanırken, usule ilişkin yapılan itirazların ardından ertelenmek zorunda kalmıştı…
 
MUHTARLARA ÇIKAR SAĞLANDI, KÖYLÜNÜN EVİ ELİNDEN ALINDI
Isparta ve Antalya illeri sınırlarında, oldukça büyük bir alana yayılan inşaat faaliyetiyle 6 köyü doğrudan etkileyen Kasımlar Barajı ve HES projesindeki usulsüz uygulamalar bununla sınırlı kalmadı. Nehre beton artığı dökmek, köylülerin arazisinden izinsiz yol geçirmek, dinamitle hayvan barınaklarına zarar vermek, ÇED kapsamı dışında kırma eleme tesisi kurmak, köylüleri tehdit ve korkutma yoluyla arazi ve evlerini ellerinden almak, acele kamulaştırma işlemlerini usulüne uygun yerine getirmemek, halk sağlığı ve çevre değerlerini hiçe saymak, yalanlarla yerinden edilen insanları oyalamak ve kandırmak, köy muhtarlarına çıkar sağlayarak halkın ve kamunun çıkarına zararlar vermek…
 
Bu liste uzayıp gidebilir. Bölgede yaşanan hukuksuz ve usulsüz uygulamaları, yalanları yazmaya kalksak sayfalar yetmez…
 
HAKKINI ARAYAN ÜMMÜHAN NİNEYE ZORAKİ TAHLİYE BASKISI
Bütün bu usulsüzlüklerin üzerinde ve tüm ilgililerin gözleri önünde inşaatı tamamlanan barajda geçtiğimiz Mayıs ayında su tutma işlemi başladı. DSİ tarafından teslimi yapılan projenin sularına gömülmeye başlayan Darıbükü köyünde pek çok insan yasal hakları gasp edilerek evlerinden edildi. O köylülerden biri olan 75 yaşındaki Ümmühan Uysal, yalnız başına yaşadığı evinden henüz çıkmadı. Çünkü diğer 24 aile gibi kendisine de şirket tarafından önerilen 50 metrelik beton evlere gitmek istemiyordu. Bunun için Anayasal hakkı olan bir girişimde bulunarak kamulaştırma işlemlerini yürüten EPDK’ya karşı iptal davası açtı. Ancak baraj şirketi 5 yıldır yaşanan hukuksuzluklara bir yenisini daha ekledi ve yargı süreci devam ederken Ümmühan Nineden evini tahliye etmesini istedi. Bu arada baraj gölünde hızla yükselen sular Ümmühan Ninenin evinin kapısına kadar dayandı.
 
SULARIN YUTTUĞU O KÖYDE ÜMMÜHAN NİNEYİ ZİYARET ETTİK
Ortada tahliye ile ilgili bir yargı kararı yokken, evinden zorla atılmak istenen Ümmühan Uysal’ın yaşadığı dramı gündeme getiren haberlerimizin ardından DSİ Genel Müdürlüğü konuyla ilgili talihsiz bir açıklama yaptı.
 
Bu açıklamayı okuduğumuzda, Antalya ve Isparta’dan bir grup hukukçu, sivil toplum örgütü temsilcisi ve yurttaşlarla birlikte Ümmühan Uysal’ın Darıbükü köyündeki evindeydik.
Yusuf Yavuz, Ümmühan Ninenin evinde
Yusuf Yavuz, Ümmühan Ninenin evinde
 
DSİ YETKİLERİ DE ÜMMÜHAN NİNENİN EVİNDEYDİ
Ümmühan Nine’ye destek olmak ve dayanışmak amacıyla gerçekleşen buluşmada, köylülerin yaşadıklarına da bir kez daha yakından tanıklık ettik. Ancak DSİ’nin açıklamasına gelmeden önce, olayın gündeme gelmesiyle birlikte ‘yasak savmak’ amacıyla Ümmühan Nine’yi ziyaret eden DSİ yetkililerinin tavrına ilişkin birkaç ayrıntıyı paylaşmak istiyorum. Çünkü bu ayrıntılar aslında bölgede en başından beri yaşananların özeti niteliğinde…
 
‘BURADA BU İŞLER HEP BÖYLE YÜRÜR’
Yasal süreç tamamlanmadan evinden ayrılmak istemeyen Ümmühan Nine ile bir an önce enerji üretip devlete satmayı planlayan baraj şirketi arasında ‘arabuluculuk’ yapmak için geldiklerini söyleyen Isparta’daki 18. Bölge Müdürlüğü personeli olduklarını söyleyen üst düzey iki DSİ yetkilisi, yaşlı kadına ev verildiğini ancak kabul etmediği için sorun yaşandığını anlatmaya başladı. Nasihat eder tonda süren konuşma sırasında elinde sigarayla konuşan yetkililerden birine burada bir hukuksuzluk yaşandığını, kamulaştırma işlemleri bitmeden su tutulmaya başlandığını ve yaşlı kadının bu yüzden mağdur olduğunu anlatmaya çalışarak, köylülerin deyimiyle, “Burada çarık çıkarılmadan çorap çıkarılmaya çalışılmış” dedik. DSİ yetkilisinin cevabı yaşananların özetiydi: “Burada bu işler hep böyle yürüyor zaten. Bu proje, 165 milyon liralık çok büyük bir proje…”
 
BİR KÖYÜN YOK OLMASI DEĞİL, ŞİRKETİN KAZANCI ÖNEMLİ
DSİ’ye göre projenin ekonomik büyüklüğü, dilediğince sosyal yara açmaya yeterli ölçüdeydi. Bir köyün haritadan silinmesi, onlarca insanın birer saman çöpü gibi oradan oraya savrulması önemli değildi. Önemli olan yalnızca bir şirketin kazancıydı…
 
Ümmühan Nineye çok da zaman ayırmaya niyetleri olmayan DSİ yetkileri, yaşlı kadının ne yaşadığını dinlemeden, baraj şirketinin şantiyesine doğru yola koyuldu. Tıpkı kamu otoritesinin genel görüşü gibi onların da yaşananları kavramaya ve insancıl bir çözüm üretmeye niyeti yoktu…
 
DSİ yetkililerinin bu ibretlik ziyaretinin ardından, yavaş yavaş sulara gömülmeye başlayan Darıbükü köyünü dolaşmaya çıktık.
Ortalık adeta savaş meydanı gibi…
 
Evler yıkılmış, yollarda bir karış toz, sular kesik, elektrikler bir gelip bir gidiyor. Köyün sağlık ocağı sulara gömülüyor, okul, cami ve onlarca ev ve bahçeler sırada. Yol boyunca katledilmiş binlerce ağaç, kurşunlanmış ölüler gibi yatıyorlar. Kiraz, meşe, ceviz, çınar, çam…
 
DARIBÜKÜ’NDE TEK BİR İNEK, TEK BİR KEÇİ GÖREMEDİK
Köyün üstünde coğrafyayı parçalayarak inşa edilen yeni yolun tuzu insanların üzerine yağıyor. Tepedeki banka oturup yavaş yavaş sulara gömülen köylerini ve geçmişlerini izleyen birkaç yaşlı köylü aynı zamanda tozlu yoldan gelecek olan ekmek arabası ve bakkalın yolunu gözlüyor. Çünkü köyde üretim bitmiş. Bu ziyaretimde tek bir keçi, inek ve tavuk görmedim Darıbükü köyünde. Bir zamanlar her evde yüzlerce keçi, onlarca inek varmış.
 
ÇOBAN OSMAN’IN ÇALINAN HAYALLERİ
Genç bir köylüyle karşılaşıyoruz yamaçta. Adı Osman Kılınç. “30 yaşındayım” diyor. Gözleri çakmak çakmak. Olanak verilse bütün bu dağları dümdüz edecek bir enerjisi varmış gibi konuşuyor ama bir yandan da yılgın. Kentte yaşarken köyüne dönüp birkaç yıl önce ata mesleği olan keçi çobanlığına başlamış. 200 kadar keçisi varmış. Ancak her şey yolunda giderken baraj projesinin inşaatı başlayınca hayvancılık bitmiş. “Keçi ağılıma dinamitle zarar verdiler” diyor çoban Osman, ama gidip hakkını arayamamış. Elleriyle diktiği meyve ağaçları yok edilmiş. “Köyümüz cennet gibiydi, çocukluğum, gençliğim, geleceğim ve hayallerim çalındı” diyor, tepeden sulara gömülen geçmişine bakarken…
 
BAKANLIK KÖYE DÖNENLERE KREDİ VERİYOR, KÖYDEKİLERİ YOK EDİYOR
Çoban Osman’ın anlattıklarını düşünürken Tarım Bakanlığı’nın gençleri özendirmek için köye dönenlere verdiği krediler, kampanyalar aklımıza geliyor. Hiçbir kredi, hiçbir minnet beklemeden kendi köyünde yüzlerce keçi yetiştirip yaşamını kazanabilenleri hayata küstürüp, bu işten hiç anlamayan insanlara onca kaynak ayırıp kamunun parasını akılsızca kullanan yetkililer gelip görmeli nelere yol açtıklarını…
 
EV VE BAHÇELERİ ELİNDEN ALINAN KÖYLÜYE BİR AVUÇ ARSA TAPUSU
Ciğerlerimize işleyen tozların arasından ilerliyoruz. Yaşlıların birçoğunda astım hastalığı oluştuğunu söylüyor köylüler. Köylülere baraj şirketi tarafından yapılan 50 metrekarelik beton kafeslerin olduğu alana geliyoruz. Buraya “Yeniköy” adını vermiş köylüler. Daha birkaç ay önce inşa edilen evlerin duvarları çatlamaya başlamış. Heyelan bölgesiymiş burası. Evlerden birine giriyoruz. “Bize zorla evinizden çıkın dediler” diyor köylülerden biri. 71 yaşındaki Sefer Cengiz, eşyaları eve sığmayınca yeni üniteler yapmaya koyulmuş. 1 dönümden fazla bahçe içinde iki katlı, dört odalı evi, yüzden fazla meyve ağacı, bir samanlığı ve bir kalaycılık atölyesi varmış. Bütün bunların karşılığında kendisine 39 bin lira bedel ödemek istemişler. Köyden gitmek istemediği için kendisine evinin karşılığında ev yapılmasını, bahçesi ve diğer taşınmazlarının da bedelinin ödenmesini istemiş. Ancak Sefer Cengiz’e diğer köylüler gibi büyük bir haksızlık yapılmış ve sadece yeni taşındığı evin arsa tapusunu vermişler. Getirip gösteriyor, “362 metrekare arsa” yazılı tapuda.
 
BARAJCILARIN YAPTIĞI BETON EV İÇİN 40 BİN LİRA HARCADI
Yani köylülerin tüm taşınmazları karşılığında kendilerine verilen sadece bir arsa tapusu! Sefer Cengiz de diğer köylüler gibi o evlerde bir köylünün yaşayabilmesi için sağına soluna eklemeler yapmış. İlerlemiş yaşına rağmen halen sabah akşam çalışıyor. “Bu evde oturabilmek için 30 bin lira harcadım. Daha bir on bin harcarım” diyor. Köydeki evine biçilen kamulaştırma bedelinden fazlasını çoktan harcamış…
 
BALIKLARI SUDA BOĞMAYI BAŞARMIŞLAR
Darıbükü köyünün ortasından geçen Köprüçay’ın üzerinde bir köprü var. Yıllar önce valilik ve köylülerin işbirliği ile yapılmış. Vadinin iki yakasındaki arazilere ulaşımı sağlayan tek köprü. Şimdi bu köprü de barajın sularına gömülecek. Köprüden karşıya geçip, köyün arazilerine doğru ilerliyoruz. Köprüçay’a kelepçe vurulunca biriken suyun üzerinde inanılmaz bir pislik birikmiş. Sular yükseldikçe nehir yatağı kuzeye doğru şişiyor. Suların üzerinde biriken pislikten oksijen seviyesi düşünce balıklar nefes almak için suyun yüzeyine çıkıp çıkıp geri giriyor.
 
Bu manzaraya yürek dayanmaz. Köylüler eskiden dillere destan lezzetiyle ünlü doğal alabalıkların dokusunun değiştiğini anlatıyor birbirilerine. Yıkım yaşamın her yanına sirayet etmiş durumda.
 
YÜREKLERİ PARÇALAYAN BİR ÇİFT KARA LASTİK AYAKKABI
Toprak yoldan vadinin yukarısına doğru yürüyoruz. Karşımıza elinde iki değneğin yardımıyla yürüyen yaşlı bir köylü çıkıyor. Selamlayıp hatırını soruyoruz. Yaşı seksenin üzerinde. Üstü başı perişan. Ayağında kara lastik ayakkabılar. İkisi de farklı ayakkabıların teki. Arkaları yırtılmış, ayağının topuğu toprağa sürüne sürüne yürüyor. Çorapları paçavraya dönmüş. Her şeye karşın yüzünde o geniş gülümseme. “Şurada yukarıda elma- armut bahçelerim vardı, onlara bakıp geldim bi” diyor. Aslında ne elma kalmış ne de armut. Bu köyde kimse yerinde duramıyor. Yıkımın ruhlarında yarattığı o sessiz tahribat biriktikçe kimse kabına sığamıyor. Böylesi bir yağmayı hayal edebilecek düşünce yapısından yoksunlar. Tıpkı pislikten boğulup nefes almak için suyun yüzeyine çıkan balıklar gibi yaşlı köylüler de vadinin yukarısına çıkıp tozdan, yağmadan ve haksızlıklardan bunalan ruhlarını Dedegöl Dağının, Tota Dağı ile karşılıklı atışmasından doğan rüzgârda hafifletmeye çalışıyorlar.
Birazcık huzur, birazcık temiz nefes, bütün istedikleri bu…
 
3 YÜZ METRE UZAKTAKİ TARLASINA GİTMEK İÇİN 15 KM YÜRÜYECEKLER
Yaşlı köylüye veda edip ilerliyoruz. Karşımıza çıkan Darıbükülü’lerin hemen hepsi barajın yutacağı köprülerinin yerine yenisinin henüz yapılmadığını söylüyor. “Baraj şirketi köprüyü yapmadı. 7-8 kilometre yukarıda İncidere köyünün köprüsü var, karşıya geçmek için orayı kullanın diyorlar bize. Üç yüz metre karşımızdaki tarlamıza geçebilmek için 15-16 kilometre yürümek zorunda kalacağız. Bu olacak şey mi?” diyorlar.
 
KÖYLÜNÜN ARAZİLERİ YOK PAHASINA ELİNDEN ALINMAK İSTENİYOR
Ertesi sabah Darıbükü Muhtarı Mehmet Avcu’yla karşılaşıyoruz. Su altında kalan köyün sağlık ocağının çatısında tahtaları söküyor. Köylülerin mağduriyetini gidermek için ne tür adımlar atıldığını soruyoruz muhtara. “Köprü için biz DSİ’ye dilekçe yazdık henüz bir yanıt gelmedi” diyor. Baraj şirketi köprüyü yapmak yerine köprünün maliyetinden daha az bir bedelle köylülerin arazilerini satın almak istiyormuş. DSİ ile baraj şirketi arasında bu formül hakkında görüşmeler yapıldığını anlatıyor muhtar.
 
DEVLET BU AHLAKSIZ TEKLİFE ÇANAK TUTUYOR
Aslında bu tam anlamıyla yıkımın üstüne tüy dikmek anlamına geliyor. Köyün karşı yamacında yüzlerce, belki de binlerce dönüm arazi var. Köylülerin yüzlerce yıllık ekmek kapısı olan tarlalar, köprü bahanesiyle yok pahasına ellerinden alınmak isteniyor. Üstelik de devlet bu ahlaksız teklife çanak tutuyor. Akıl alır gibi değil. Baraj şirketi, proje için kamulaştırma kapsamına alınan arazilerin dışında vadinin batı ve güneybatı yakasındaki kirlenmemiş toprakları neden ele geçirmek istiyor? Maliyeti üç katlı bir apartman maliyetini geçmeyecek bir köprüyü yapmamak için binlerce dönüm araziyi yok pahasına köylünün elinden almak soykırım değil de nedir? Yüzlerce yıldır ata toprağında yaşayan köylüler adeta sürgün ediliyor.
 
TOZLU YOLDA İKİ DİRENİŞ HEYKELİ, İKİ YÜREK YARASI
Ümmühan Nine ile dayanışmak için gittiğimiz Darıbükü köyünden dönüşe geçiyoruz.  Ümmühan Nine biraz hüzünlü. “Eee, sel gider kum kalır. Biz yine yalnız kalacağız” diyor. Ona yeniden geleceğimizi söyleyip ellerini öperek vedalaşıyoruz. Köyden çıkabilmek için kilometrelerce tozlu yolu geçip ana yola bağlanmak gerekiyor. Barajın ana gövdesinin bulunduğu bölgede yer alan, iki nehrin birleştiği noktada bulunan Suçatı artık kuruma aşamasında. Kartoz Çayı’nın sularını baraja aktardıkları için yatağı kurumuş. Köprüçay ise barajdan aşağıda can çekişiyor. Bunca yıkıma direnen vadide ölüm havası var sanki. Tozlu yolda gördüğümüz birkaç koyunun ardından çıkagelen köylü kadınlarla konuşuyoruz. Yoksulluğun bildiğimiz bütün biçimlerini düşünüyoruz ama gördüklerimizi tercüme etmeye yetmiyor. Birinin ayağında çorap yok. Eski giysilerden çorap yapmış kendine. Biri diğerine benzemeyen iki kara lastik, onlar da yırtık pırtık, tozlu yolda birer direniş heykeli gibi öylece gülümsüyorlar…
 
Darıbükü köyünde yaşananlar, yıkıma kurban edilen bir ülkenin özeti. İnsanı, yaşamı yok sayan, paraya ve güce tapınan insanların ülkesi haline getirilmek istenen Türkiye’nin saklı bir vadisi, içindeki tüm canlarla birlikte tarihten siliniyor.
İnsan hiç içindeki yangının dumanını görür mü?
 
Biz gördük. Darıbükü’nde içimiz yandı, dumanımız Köprüçay’ın tozlu yollarına karıştı…
 
EY DSİ: HİÇ BİR DEVLET YALANLARIN ÜZERİNDE YÜKSELEMEZ
Darıbükü köyünde bütün bu yıkımın ve acıların ortasında elimize ulaşan Devlet Su İşleri Genel Müdürlüğü, Basın ve Halkla İlişkiler Müşavirliği’nce yapılan 11 Ekim 2016 tarihli basın duyurusunu noktasına virgülüne dokunmadan eklemek istedim. Bir ülke nasıl çökertilir görün diye. Çünkü hiçbir devlet, yalanların üzerinde yükselemez. Hiçbir devlet, vicdansızlığın, ahlaksızlığın ve hukuksuzluğun üzerinde uzun soluklu yaşayamaz…
 
***
İŞTE DSİ’NİN O AÇIKLAMASI:
Son zamanlarda değişik basın ve sosyal medyada yer alan Sütçüler Kasımlar Barajı haberlerinden dolayı aşağıdaki açıklamanın yapılması gerekli görülmüştür. Yıllık 280 Milyon kWh enerji üretimi gerçekleştirecek olan Kasımlar Barajı ve HES projesinin DSİ tarafından kabulü yapılmış ve 11.05.2016 tarihi itibarı ile barajda su tutma programı başlamış olup, haberden de anlaşılacağı su altında kalacak 86 konuttan 62 tanesi karşılıklı anlaşma yolu ile kamulaştırılmış bedelleri aynı tarihte ödenmiştir. Geriye kalan 24 hane sahibi konut yapılması talebinde bulunmuştur. Bir vatandaşımız dışında kamulaştırma işlemlerinde başarı yakalanmıştır.
 
Ümmühan UYSAL, adına yapılan evi teslim almaması üzerine Mayıs 2016 tarihinde acele kamulaştırma kararı alınıp Sütçüler Asliye Hukuk mahkemesine başvurulmuştur. Proje konusu faaliyetin planlamasında; yerel halkın mağdur olmaması için gerekli olan tüm önlemler alınmıştır. Yapılan konutların her türlü alt yapısı elektrik, su, kanalizasyon ulaşım yolları yapılmış olup, bundan sonra da gerekli hassasiyet gösterilecektir. Proje kapsamında; Darıbükü Köyü’ne ait yerleşim birimlerinin sular altında kalması söz konusu olacaktır. Bu durumda, yerleşimleri baraj gölü altında kalacak yöre halkının evleri için acele kamulaştırma kararı alınması zorunluluk olup; bu yapılmadığı takdirde yerleşim yerlerinin sular altında kalması gibi bir durum ortaya çıkacaktır Yapılan konutlar yerel dokuya uyumlu 50 m2 alan üzerine oturulan iki kattan ibaret olup alt kat 50 m2 taş duvar olarak örülmüş üst kat 50 m2 alana sahip 2 oda, salon, mutfak ve banyosu mevcuttur.
 
Hukuki işlemler tamamlanmış olup bir eksiklik bulunmamaktadır. Köylü mağdur edilmemiş, Kamulaştırma bedelleri 12 000- 36 000 TL arasında olmasına rağmen 100 000 TL değerinde konutlara sahip olmuşlardır. Bu güne kadar inşaat sahasında şirket tarafından 6 bin adet ağaç dikilmiş olup, Orman İşletme Müdürlüğü ile varılan mutabakat neticesinde önümüzdeki günlerde 10 bin adet ağaç dikilecektir. Baraj gölü sebebiyle su altında kalacak olan yolların rölakasyonu yapılmıştır. Ayrıca projenin planlama aşamasından itibaren yakın köylerde yaşayan halk, projeden ve yapılacak çalışmalardan haberdar edilmiş, Antalya ve Isparta illerinde halkın katılımı ile bilgilendirme toplantıları gerçekleştirilmiş, burada yapılacak kamulaştırma çalışmaları hakkında halkımız bilgilendirilmiştir. Sizin ve kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi maksadıyla bilgilerinize sunarız.
2018770cookie-checkHiç bir devlet yalanların üzerinde yükselemez!
Önceki haberİşsizlik rakamları 5 ayın zirvesinde!
Sonraki haberAnadolu’nun tarihini hiç böyle okumadınız!
YUSUF YAVUZ
YUSUF YAVUZ (GAZETECİ-YAZAR) Isparta, Sütçüler'de doğdu. 1990’da edebiyatla ilgilenmeye başladı. Deneme ve inceleme tarzındaki ilk yazıları 1996 yılında 'Atatürkçü Ses' Dergisi’nde yayımlandı. Aynı yıl yerel ölçekte yayın yapan kanallarda 'Dönence' başlıklı radyo ve televizyon programları hazırlayıp sundu. 1999 yılında Antalya'da kurulan Müdafaa-i Hukuk Dergisi’nde yazmaya başladı. 2001’de Gazete Müdafaa-i Hukuk’ta Muhabir-Temsilci olarak görev aldı. Daha sonra adı 'Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk' olan dergiyle bağını temsilci-yazar olarak sürdürdü. 2001-2007 yılları arasında Kaş Kitap Şenliğini organize ederek başta çocuklar ve gençler olmak üzere yöre insanının kültür, sanat ve edebiyat çevreleriyle buluşmasını sağladı. 2005 yılında Muğla ve Antalya arasındaki sahil bandında yaşanan yabancılara toprak satışına ilişkin yaptığı araştırmalar önemli etkiler yarattı. Deneme, inceleme, röportaj, düz yazı, haber ve yorumları; Cumhuriyet Akdeniz, Odatv, Yeni Harman, Edebiyat ve Eleştiri, Yolculuk, Evrensel, Atlas, Magma, Aydınlık, Birgün, Açık Gazete gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Antalya merkezli VTV Televizyonunda, Pelin Gel Ağan'la birlikte 'İki Ağaç İçin' adıyla 16 bölümden oluşan bir program hazırlayıp ve sundu. Kanal V Televizyonunda, Biyomühendis Çağlar İnce ile birlikte, Yörük kültürünü ve tarihsel köklerini ele alan 'Islak Çarıklar' adlı belgesel haber programı hazırlayıp sundu. Araştırma yazılarından bazıları, 'Yer Bize Çimen Verdi' ve 'Darağacına Takılan Düşler' adıyla belgesel filmlere de konu olan Yavuz, şu sıralar 'Islak Çarıklar' adlı bir belgesel haber programı için çalışmalarını sürdürüyor. Ağırlıklı olarak arkeoloji, çevre, kentsel dönüşüm ve tarım konularını ele alan çalışmalar yapmayı yazılı ve görsel medyada sürdüren Yavuz, yıkım politikalarıyla tarımdan hayvancılığa, kültürden mimariye kırsal yaşamın dönüşümünü ele alan araştırma yazılarıyla tanınıyor. Ziraat Mühendisleri Odası Basın Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Belgesel ödülü, Türkiye Ziraatçılar Derneği Tarım ödülü, Kubaba Derneği kültür hizmeti ödülü'nün yanı sıra Türkiye Ormancılar Derneği gibi çeşitli meslek odası, kurum ve kuruluşlar tarafından ödüle layık görülen Gazeteci Yusuf Yavuz, Likya'dan Teke yöresine uzanan coğrafyadaki su kültürüne ilişkin uluslararası bir sanat projesinin de danışmanlığını ve metin yazarlığını üstleniyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.