Hristofyas’ın hezeyanları

Hristofyas ile Eroğlu arasında yapılacak olan müzakerelerin ilk günü yaklaştıkça, Hristofyas’ın huzursuzluğu da artış göstermeye başladı.
Hergün biraz daha huzursuzlaşıyor, huzursuzlaştıkça da yalpalıyor.
Bir gün “Dönüşümlü Başkanlık” önerimi geri çekebilirim diyor, bir başka gün de benden söylediklerimi geri çekmemi beklemesinler diyor.
Muhaliflerinden ve Kıbrıs Rum halkından gelen eleştiriler ve baskılar nedeni ile bunalmış durumda. AB’nin “Direk Ticaret Tüzüğü” baskısı ve BM’nin de “KKTC’yi Tayvanlaştırma” korkutması olmasa şimdiye çoktan uyduruk bir bahane ile Türkleri suçlamış ve masadan kalkıp gitmişti.
Zaten masadan kaçmanın alt yapısını da Cumhurbaşkanı Eroğlu’nun sırtına hayali suçlamalar yükleyerek oluşturmaya çalışıyor.
Ortada fol yok, yumurta yok, Eroğlu ile Hristofyas daha görüşmemişler bile ama sanki aralarındaki müzakereler yıllarca sürüyormuş gibi 18 Nisan’dan beridir tek yaptığı iş Eroğlu’nu, Kıbrıs Türk tarafını ve Türkiye’yi suçlamak oldu.

Şimdi de Kıbrıs Türk halkına Avrupa Birliği’nin verdiği sözler çerçevesinde yeniden gündeme getirilen Doğrudan Ticaret Tüzüğü’nün kabulünü bütün gücü ve Kıbrıs Rum tarafının AB’ye akredite tüm personeli ile birlikte engellemeye çalışmakta ve hiçbir surette de KKTC’nden ticarete izin vermeyeceklerini açıkça dile getirmekte.
Hrsitofyas’a göre bizler ve Rumlar Kıbrıs’ın “Tek Halkı”nı oluşturuyoruz ama bu halkın bir tarafı diğerine yaşam hakkı bile tanımak istemiyor. Bütün istediği diğer tarafı kulu kölesi yapmak.
Nasıl bir “Tek Halk” isek.
Aramızdaki din gibi, dil gibi, ırk gibi her tür ayrılığı bir kenara bırakın, yüzyıllardır Kıbrıs adasında yaşayan bu “Tek Halk”ın aralarında evlilikler bile yok denecek düzeyde. Yirminci yüzyılın başından, günümüze toplasanız Türkler ve Rumlar arasındaki evlilikler otuzu bile geçmez.
Bölgesel ayrılıklar 1950’li yılların ortasında EOKA’nın kurulması ile başlamış ve gittikçe de derinleşerek kökleşmiş.
Kıbrıslı Rumların, Kıbrıs Türk tarafını yok sayan çağ dışı politikalarının bugüne kadar çözüm arayışlarına ve barışa hizmet etmediği de bir başka gerçek.
Türkiye’yi muhatap alma girişimi ve Kıbrıs konusunu bir “işgal sorunu” olarak gösterme çabasını her fırsatta ortaya koyarken, adanın 1964-1974 yılları arasında Yunanistan tarafından fiilen işgal edildiğinden hiç bahsetmiyor.
Kıbrıs Rum okullarında okutulan “Kıbrıs Tarihi” kitaplarından 1963-1974 arasında yaşananları “mükemmel bir şekilde” silmişler. 50 yaş altı Rumların hiç biri 1963-74 döneminde bizlerin neler çektiğini bilmiyor, bilse bile hatırlamak bile istemiyor.
Ama gerçekte şu ki Kıbrıs’ta, Kıbrıs Rum tarafının muhatabı Kıbrıs Türk tarafıdır ve adaya barışın gelmesi isteniyorsa bu ancak Kıbrıslı Rumlarla Türklerin mutabakatı ile olabilir.
Yılardır süre gelen “Kıbrıs Sorunu”, Rum tarafının Kıbrıs Cumhuriyeti’ni 1963 yılında işgal etmesi, bugüne kadar bu işgali devam ettirme çabası ve Kıbrıs Türk ortağı ile siyasi eşiti olarak güç paylaşımına gitmeme isteğinden kaynaklanmakta.
Rum tarafının günümüz başaktörü Hristofyas, Rumların bu geleneksel politikasından vazgeçmediği ve Kıbrıs’ta eşit siyasi ortağı ile iyi niyet ve uzlaşı anlayışıyla müzakere etmekten kaçındığı sürece Kıbrıs’ta kapsamlı bir anlaşmaya varmak yönünde ilerleme kaydetmek olası olmayacak ve ayrılık çok daha ciddi boyutlarda derinleşecektir.
Rumların eski Cumhurbaşkanları Glafkos Klerides’in uyardığı gibi, Rum tarafı bir uçurumun kenarında. Elimizi tutmazlarsa dibe düşmekten asla kurtulamayacaklar. Kafalarının yarılması da cabası olacak.

________________

* Prof. Dr. Ata ATUN
http://www.ataatun.com

659010cookie-checkHristofyas’ın hezeyanları

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.