İşçi Partisi, Türk ve Kürt Toplumu, Temsiliyet

Bilmem nerde bir aday bu yıl olmuyacakmış, onun yerine “ben mi olayım”, “o mu olsun”, yoksa su mu olsun” tartışmaları ve muhabbetleri dilden dile, gazete yapraklarından internet sitelerinde çarşaf çarşaf dolaşıyor. Toplumu düşünerek yaklaşan az iken, kendini, geleceğini ve de çıkarları doğrultusunda hareket eden ise baya çok!

İngiltere’deki gündem hakkında bir gün parmağını oynatmayan, birden İngiltere politikasında bilginlik taslar. Gerek bireysel, gerekse kurumsal yaptığı çalışmalar, Türkiye politikalarından dışarı çıkmamıştır. Yani, her zaman tek gözle gelişmeleri takip etmiştir. Onu da bırak, İngiltere’de işçi emekçi, göçmen kesimlerden bihaberdir. Bırak İngiltere’yi, mahallesinde ya da semtinde olanları bilmez. Bunlarda yetmiyormuş gibi, toplumun ‘politik temsilciliğe’ ihtiyacı olduğunu söylerler ve aday Türk veya Kürt olsun, ne olursa olsun mantığıyla hareket ederler. Yaklaşım böyle olunca sonuç hiç bir zaman hayal kırıklığından öteye gitmemiştir, gitmezde!

İngiltere’de genel seçimlere yaklaşırken 3 ana partinin ne dediği ve ne vaatlerle seçim kampanyası yürüttüğüne göz atmak önemli. 7 Mayıs’ta yapılacak seçimler öncesi üç ana partinin dediklerine baktığımızda, hepsininde aynı telden çaldığını göreceğiz. Muhafazakarlar son 5 yıldır yaptıkları tasarruf politikalarını devam ettirmek istiyorlar. Şu ana kadar kesinti ve tasarruf politikalarını sadece %30 kadarını yaptıklarını söyleyen Muhafazakarlar, daha refah bir ülke için gerek kamu alanında, gerekse de sosyal alanda bir çok kesintinin devam etmesi gerektiğini söylüyorlar. “İşsizliği azaltık” diyorlar ama 1 milyona yakın ‘çalışan yoksul’ olarak adlandırılan yeni bir kavramıda belleğimize koydular. Bir de, bu yetmisyormus gibi, yaklaşık 1 milyon insani aç evleri ve gıda yardım merkezlerine muhtaç ettiler.

Koalisyonun küçük ortağı Liberaller, “kötü uygulamaları Muhafazakarlar, iyi uygulamaları biz yaptık” diyip işin içinden sıyrılmak istiyorlar. Fakat bunun kimseyi inandırmadığı yapılan kamuoyu araştırmalarında kendisini gösteriyor.

Ya peki ana muhalafet? Yani işçi Partisi, onlar ne vaatler ile geliyor? Bu soruya cevap verirken direk Muhafazakar Parti manifestosunu bir iki ufak değişiklik ile sunmak yeterli olacaktır. Bunu soylememdeki neden ise işçi Partisi’nin şimdiye kadar söyledikleri ile pekişiyor. İşçi Partisi, bugün açıkça “tasarruf politiklarını biz de takip edecez” diyor. Bu da yetmiyormuş gibi, UKIP in başını çektiği ırkçı ve göçmen söylemlerden etkilenmiş olacak ki, diğer ana partiler gibi, göçmen düşmanlığı yapmaktan geri kalmıyor. Utanmadan Tottenham bölgesinde göçmen karşıtı bildiriler dağıtabiliyor ve sonra hiç birsey olmamış gibi bir Türk veya Kürt kurumunu ziyaret edip seçimlerde destek isteyebiliyor. Onun dışında yine diğer ana partiler gibi vergi kaçaklığı yapan büyük şirketler için hiç bir yaptırım önermiyor. Ekonomik krizi yaratan büyük tekelleri, bankerleri, patronları ve vergi kaçakçılarını suçlayacağına, ekonomik krizin yükünü diğer sağcı ve ırkçı partiler gibi işçi, emekçi ve göçmen toplumların sırtına yüklüyor. Ben bir fark göremiyorum, yaz siz?
1997 de işçi Partisi, 18 yıllık Muhafazakar iktidarından sonra, iktidara geldiğinde İngiltere’deki bir çok toplum bir beklenti ile yaklaştı. Bu beklenti, 18 yıllık Muhafazakar hükümetler tarafından yapılan saldırılardan kurtulma beklentisinden başka bir şey değildi. Sendikal haklara yapılan saldırıların geriye alınması, özelleştirme politikaların son bulması, savaşların ve sömürülerin durdurulması o dönemdeki beklentilerden bazılarıydı. Fakat bu beklentilerin tersine hem Blair hem de daha sonra Brown hükümetleri, bırakın bu bahsettiğim maddeleri iyileştirmeyi, tam tersine işçi ve emekçilere ikitidardaki süre çerçevesinde, Thatcher ya da Major döneminden daha acımazca saldırdılar . Özelleştirmediği bir yer bırakmadı, ulaşım, sağlık, iletişim, enerji gibi alanlar hız kesilmeden satıldı. Daha sonra okulları “academy projeleri” doğrultusunda özelleştirdi. PFİ projeleri ile hastaneleri, Bulding Schools for Future projeleri kapsamında okulları, Royal Mail’i kamu alanından çıkartmak için özelleştirme adımlarını attı. Afganistan ve Irak gibi iki savaşı hafızalarımıza kazıdı! Bu haksız savaşlar bahane edilerek, anti-terörizm yasaları altında, günlük hayatımıza müdahale eden, “iç güvenlik” yasalarını hayata geçirdi. Bugün İŞİD gibi Orta Dogu’yu kan gölüne çeviren bir çok suç çetesinin kurulması, yayılması ve gelişmesinde böylelikle öncülük yaptı. Bugün hem Kürt halkını hem de Türk halkına sayısız acılar ve vahsetler çektiren oluşumlar işte tam da böyle canlandı.

İrak’a saldırarak, Blair ve partisi İşçi Partisi’nin yalanlar üzerine kurulan senaryoları ile halklar kandırılarak 1 milyondan fazla insanın hayatına mal oldu. İŞİD gibi çetelerin oluşmasına zemin yaratılarak, büyümelerini seyrederek, bölgenin sürekli bir kargaşa içinde olmasını sağladılar. Türkiye’de Alevilerin ve Kürt halkının temel hak ve özgürlüklerini sadece yok saymayarak, bunun için mücadele edenleri ortadan kaldırmaya çalışan Türkiye hükümetlerine tam destek verdiler.

Yukarda da bahsettiğim gibi herkesi bir seçim havasıdır almış. Fakat çoğu kimseler toplumu objective olarak bilinçlendirmektense kendi kişisel çıkarları doğrultusunda bir yerlere gelmek için yukarda verilen bilgiler suistimal ediliyor ve görmezden geliniyor. Bize üç şeytandan birini seçme mejburiyeti dayatılıyor. Belki de işin daha da çelişkili yani, bu kişi ve kurumların, iş Türkiye seçimlerine geldiğinde gösterdikleri tavırla, daha da başka bir noktaya gelmesidir.

Bir yandan İngiltere’de işçi, emekçi, yoksul göçmenlerin yaşam koşullarını zorlaştıran, ırkçılığı körükleyen, patronları destekleyen, özelleştirme yanlısı ve neoliberal daha bir çok politikaları savunan işçi Partisi’ni destekleyeceksin, bir yandan da, Turkiye’de doğrudan demokrasi ilkelerine uygun olarak, katılımcı yerel yönetim modelini yerleştirmek, bütçesini halkın belirlediği, rantı ve hırsızlığı, taşeronlaştırmayı önleyen, neoliberal yerel ekonomi politikaları yerine, halktan ve emekten yana sosyal politikaları hayata geçirmek isteyen oluşumları destekleyeceksin. Şaşkınlıkla bakmakdan başka birşey yapamıyorum?

Ya Kürt arkadaşlar, hem Kobane ve Rojava devriminin ayakta kalma mücadelesi için tüm gücünü kullanacaksın, hem de bugün işçi Partisi gibi bir yapıdan medet bekliyeceksin.
İşçi Partisi’nin, bu koalisyon hükümetinden önce iktidarda kaldığı 12 yıl boyunca icraatlarına baktığımızda, Kürtlere, Alevilere, Orta Doğu halklarına ve hatta kendi halkına saldıran, sermaye çevrelerini destekleyen değil, bizzat onların partisi olduğunu görürüz. Bunu görmek için, 12 yılda, sermayenin çıkarları doğrultusunda yaptıkları 5 büyük savaş ve 1.2 milyon insanın ölümüne sebep olduğunu görmek yeter.

İşte bütün bunlardan dolayı, artık, halkların çıkarlarını savunan, sermayeye doğrudan savaş açan (çünkü sermaye, çıkarları için 1 milyon insanın ölümünü umursamayacak kadar pervasızdır) parti ve oluşumlar içinde bütünleşmeyi, birlikte hareket etmeyi sağlamamız gerekiyor.

1571560cookie-checkİşçi Partisi, Türk ve Kürt Toplumu, Temsiliyet

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.