Geçenlerdeki bir habere göre Amerikalı ve İngiliz çocuklar büyüyünce YouTube’da ünlü olmayı, Çinliler ise uzaya gitmeyi istiyormuş. Business Insider’ın haberine göre, Apollo 11 misyonunun 50’nci yıl dönümü dolayısıyla bir oyuncak firması için Harris Poll şirketi tarafından ABD, İngiltere ve Çin’de yapılan bir anket, 8 ila 12 yaşlarındaki çocukların hayallerini böyle saptamış.
Aslında sosyologların yapması gereken araştırmayı para babası oyuncak firmaları yaptırıyor. Öyle ya ona göre oyuncak üretecekler. Ben sanırım 7’sindeydim, bir gün annem babama, benim hiç oyuncağımın olmadığını söylemişti. O gün hamal koca torba dolusu oyuncak getirdi. Çok sevinmiştim. O oyuncakları hiç unutmuyorum. Hele bir plastik eşek vardı ki, ortaokuldayken heykel çalışması yaparken o güzel eşeği kalıp olarak kullanmak için ortadan ikiye kesmiştim. Keşke kesmeseymişim.
Ortaokulda resmim çok iyiydi. Sanırım 13’ündeydim. Okulda resim derslerine coğrafyacı giriyordu. Bu bizim resimci kardeşinin ev ödevi resimlerini bana yaptırırdı. Bilince bakın. Coğrafya öğretmeni resimden hiç çakmıyor, üstelik kardesinin ödevini öğrenciye yaptırıyor.
O yıllarda okulda yaptığım kara kalem ve suluboya resimleri bizim evin işlenmemiş üst katında sergilemiştim. Üstelik hayatımda okul dışında profesyonel bir sergi görmemiştim. Tuğla duvarlara resimlerimi astıktan sonra sergi davetiyesi dağıttım arkadaş ve akrabalara. Sergi açılışına gelenlere kendi yaptığım limonatayı ikram etmiştim. Bizim “resepsiyon” epey kalabalık olmuş, resimler de beğenilmişti hani… O yıllarda da sosyalist ruh taşıdığımdan olmalı, resimleri satmak aklımın ucuna gelmemişti. Fakat bu resim sevdam ekonomik olarak ne zaman zorda kalsam bana yardıma koştu. Üniversiteyken grafik tasarımcı olarak çalışıp harçlığımı çıkarıyordum. Londra’ya ilk geldiğimde iki yıllık kasaplık sonrasında, gazeteciliğin yanı sıra bir promosyon şirketinde 14 yıl boyunca grafik tasarımcı olarak çalıştım. Şansıma medya ile grafik teknolojisi evlendi. Şimdi internet gazetesi Açık Gazete’de imajları büyük bir keyifle yapıyorum. Kitap yazarken kendi tasarımımı kendim yapıp yazı ve fotoğrafları yine kendim sayfaya yerleştiriyorum.
Bunları çocukların ilgilerini geliştirmenin önemini anlatmak için yazıyorum. Şimdi benim sergi açtığım yaştaki ikiz kızlarım bazen kek yapacakları tutuyor. “Mutfağı dağıtmayın” diyorum önce, sonra pişman olup “Dağıntınızı yine kendiniz toplarsanız” diye devam ediyorum. Bazen her yer un, her yer şekerli tatlı tatlı oluyor ama yeteneği geliştirme hatırına katlanıyoruz azizim…
Geçenlerde çiçeği burnunda doktor genç Serkan Hussein ile röportaj yaptım. Üçüncü kuşaktan olan Serkan Hussein’in dede ve nineleri 1950 ve 60’larda Londra’ya gelen ilk kuşaktan. Serkan’ın Türkçesi babasına göre olmasa da yine de iyiydi. Ortaokuldayken öğretmenleri bilime ilgisini görünce, doktor olmaya yönlendirmişler. Serkan’a gençlere tavsiyelerini sordum. O da “Ailenizin değil kendi sevdiğinizi yapın. Her zaman hedef çıtasını yüksek tutun. ‘Başkası yapabildiğine göre ben de yapabilirim’ diye düşünün, kendi özgücünüze güvenin. Disiplinli çalışın ve organize olun. Fırsatları kendiniz yaratmaya çalışın, size gelen fırsatları da kaçırmayın” dedi.
Bizim kültürde aileler kendilerinin çocukken olmak istedikleri ve içinde uhde kalan şeyleri çocuklarına yaptırmayı severler. Ne büyük yanlışlık. Bu yanlış yönlendirmeyle ortaya çıkan kandan korkan doktor ya da yeteneksiz ressamın bırakın mesleğine kendisine bile hayrı olmayacaktır.
Ben yaptığım işleri severek yapıyorum ama bir daha dünyaya gelirsem film yönetmeni olacağımı biliyorum. “Ne yazık ki bir daha dünyaya gelemeyeceğim için ufaktan yönetmenliğe başlasam iyi olacak” diye düşünüyorum. Tatilde de köşemi gözatmayı unutmayın lütfen. İyi tatiller…