İngiltere Kıbrıs Türk Dernekleri Konseyi, Kıbrıslı Türkler Egemen Üs Bölgeleri (EÜB) ile ilgili uluslararası anlaşmalar uyarınca süreçte doğru bir şekilde temsil edilene ve hakları tamamen korunana kadar Ağrotur ve Dikelya’nın sivil kullanıma açılmasının durdurulmasını istiyor.
Konsey Başkanı Ertuğrul Mehmet, İngiltere ve Kıbrıs Rum Kesimi’nin 2014’te yaptığı anlaşmayı basından öğrendiklerini belirterek garantör ülke Türkiye ile Kuzey Kıbrıslıların onayının gerekli olduğunu öne sürüyor. Mehmet, “EÜB’de ve civar köylerde çok sayıda mülkün sahibiler. Örneğin, Ağrotur’un yüzde 70’inin Türklere ait olduğu tahmin ediliyor ve bunun en az 2400 dönümü (2,4 km2) Kıbrıs’taki en büyük (özel) toprak sahibi olan Evkaf’a (Kıbrıs Vakıflar İdaresi) ait… Evkaf resmi itirazda bulundu ve biz de aynısını yaptık, dört mülk sahibi ile emsal niteliğinde dava açıyoruz” diyor.
Hukuk zaten tartışmalı. Güçlülerin sistemlerini koruduğu bir araç olan hukukun, aynı zamanda güçsüzleri cezalandırmak ve sindirmek için de kullanıldığını biliyoruz. Bu konuda hak ve adalet aramak için hukuki yoldan bir kazanım elde edileceğini sanmıyorum. Karşı taraf geçmişte olduğu gibi kılıfını uyduracaktır.
Örneğin Kıbrıs Rum Kesimi Kuzey Kıbrıs’ta eski bir Rum mülküne ev yaptıran Oram ailesi aleyhine İngiltere Yüksek Mahkemesi’nde açtığı davayı kaybetse de AİHM’de kazanmıştı. Tony Blair’in avukat eşi Cherry Blair’in de Türk tarafını savunduğu bu davayı baştan sonra bir gazeteci olarak izlemiştim. Oram Davası’nın tersi bir davayı da köyleri Güney’de kalan ve evleri yıkılan Londra’daki Yağmuralanlılar Güney Kıbrıs yönetimine karşı AİHM’e başvurmuştu. Sonuçta dava açılamadan Rum Kesimi leyhine kapandı.
Hak hukuk demişken… BM Genel Sekreteri Kofi Annan’ın adıyla anılan adanın birleşerek AB’ye üye olması önerisi 24 Nisan 2004’te Türk ve Rum kesiminde bir referandumla halka sorulmuş, Türk tarafı evet Rum tarafı hayır demişti. Peki ne oldu? Türkiye’nin politik başarısızlığı sonunda 1 Mayıs 2004’te Güney Kıbrıs AB’ye tam üye olarak kabul edildi.
Geriye siyaset kalıyor ki son yıllarda dış politikada tarihinin en dostsuz günlerini yaşayan Türkiye’nin siyasi gücüyle iyimser bir tablo çizmek de çok zor.
Konsey yönetimi ve bazı Kıbrıslı Türkler İngiltere’deki 2019 Genel Seçimleri’nde Muhafazakar Parti’yi desteklemiş, özellikle Muhafakar Ian Duncan Smith’ten KKTC’ye direk uçuş sözlerine inanmıştı. Türk kökenli muhafazakarlar, Boris Johnson’un Brexit propagandasında Türkleri öcü gibi göstererek göçmen düşmanlığı yapmasını da görmemezlikten gelmişti.
“Bugüne kadar izolasyonlar ve direk uçuşlar başta olmak üzere Kıbrıs sorununda topu AB’ye atan İngiltere’nin bir bahanesi de kalmadı” derken son olay, İngiltere’nin Kıbrıs’ta Güney yönetimini tek muhatap kabul ettiğini gösterdi. Ne yazık ki Muhafazakar Parti’yi destekleyen Konsey’i yine hayal kırıklığı bekliyor.
Kıbrıslı Türklerin izlemesi gereken yol Mağusa Limanı türküsünde saklı. “Mağusa Limanı” türküsünde anlatılan Arap Ali, siyahi Mahmut efendi, beyaz Hatice Hanım’ın oğludur. 1900’lü yılların ilk yarısına kadar İngiltere’deki siyah beyaz ayrımı Kıbrıs’ta da yaşanmaktadır. Doç. Dr. Şevket Öznur’un aktardığına göre; 1943’te Arap Ali Mağusa Limanı’nda gümrükte çalışır. Kimi kaynaklara göre de hamaldır. Arap Ali, bir gün yorgun argın “üç konyak” içmek için gittiği meyhanede İngiliz askerleriyle atışır. Çıkan kavgada İngiliz sömürge askerleri Arap Ali’yi “yedi sekiz” kez süngüleyerek öldürür.
Emperyalist İngilizler üslerini gerçek sahiplerine bırakarak adayı derhal koşulsuz terketmeli. Bunun dışındaki günlük politikalarda Arap Ali gibi hep süngülenir ve ağıtlar yakarız.