İNGİLTERE… “Utangaç” seçmenler ya da “kararsızlar”ın kararlılığı

Türkiye’de anketlerin güvenilirliği bir yana, referanduma dört gün kala en taraflısından en tarafsızına kadar araştırmaların ortak noktası, ‘evet’ ve ‘hayır’ın başabaş gitmesi ve dolayısıyla sonucu “kararsızlar”ın belirleyeceği görüşüdür. (1)

Referandum sonuçlarını öngörme bağlamında “kararsız” sözcüğünün, anket sayfalarında matematik oranlara işaret eden anlamı dışında , politik yankılarına bakarsak, “kararsızlar” açısından referandum sonucunun gerçekte “evet” ve “hayır”ın çok ötesinde politik önem taşıdığını görebiliriz. Özellikle kararsızların büyük oranda Kürt oylarında yoğunlaştığı (Hem güney-doğu hem de İstanbul gibi büyük şehirlerde yaşayan Kürt nüfus arasında) gerçeğini gözönüne alırsak, kararsız olmanın ya da sandığa gitmeyi gereksiz bulmanın, bilgilendirme eksikliğine dayanan basit bir tercih sorunu olmasının çok ötesinde, derin bir politik çatlağa işaret ettiğinin farkına varabiliriz.

Genelde eleştirisi bir tabu olarak görülen ama 7 Haziran seçimlerinden sonra konuşulması bile yasaklanan Kürt sorunu (İktidarın bu konuda eleştirilmesi serbesttir, biz solcular arasında Kürt siyasetinin eleştirisi yasaktır!) bir kere daha Türkiye’de verilen demokrasi mücadelesinin kilit noktasına dönüşüyor. Gerçi, bu sorun, “kilit noktası” olarak tanımlandığında genellikle hem fikir olunur, ancak tartışma, “anahtar” gündeme getirildiğinde başlar: Kürt  sorununun çözümü mü demokrasinin kapısını açacak, demokrasi mi (yani AKP iktidarının yıkılması) Kürt sorununun çözülmesinin kapısını açacak? Kulağa tavuk-yumurta fomülü gibi gelsede, siyaset bilimi ve sahadaki deneyim ve pratik gerçeklere bakıldığında yanıt çok basit ve açıktır. Daha önce bu konuda yazdığım için ayrıntılarına girmeyeceğim ama referandum sonuçları açısından bakıldığında aynı soru bir kez daha gündeme geldi; bu defa “kararsızlar” adıyla.

AKP seçmeni arasındaki kararsızları bir yana bırakırsak, Kürt seçmeni arasında varolan kararsızlığı, yeni anayasa taslağının ve dolayısıyla ‘başkanlık sistemi’nin getiri ve götürülerini bilmemekle açıklamanın hiç bir politik gerekçesi olamayacağını kabul ediyorsak, istisnalar dışında, sandığa gitmeyen Kürt seçmeninin bunu bilinçli bir tercih olarak yaptığını da kabul etmeliyiz. O zaman, Kürt seçmenin bu tercihinin nedenlerini sorgulamak gerekir.

SANDIKTA KÜRTLER İÇİN NE VAR?

Kürdistan Amerikan Üniversitesi’nden Arzu Yılmaz’a sorarsak, referandum; sonuçlarından bağımsız olarak, Kürt sorununun çözümüne dair bir çözüm önermiyor, Kürtlere bir vaadi yok. Ayrıca, ‘hayır’ çıksa bile AKP iktidarının değişmesi sözkonusu değildir. Muhalefetin de (CHP) kabul ettiği gibi, bu durumda, en fazla, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ‘ın anayasal sınırlarına çekilmesi istenecek ve durum yine OHAL’lerle idare edilecek. (2) Eğer, yapılan  tercihin nedeni, tercihin ne olduğundan önemliyse ve/ya bireyin yaptığı seçimin gerekçeleri, oy pusulasının gerçek rengini belirliyorsa, bu yanıtı tersinden şöyle okuyabiliriz; ‘hayır’ sonucu, varolan durumun kanserli bir devamı anlamına gelecekken, ‘evet’, güney-doğuda bir bölgeyi de içeren, eyalet sisteminin (bölgesel özerklik) önünü açacak başkanlık sisteminin kapısını aralamış olacaktır. Bu anlamda, kimlikler üzerinden verilen özgürlük savaşımı, hedeflerine daha da yakınlaşacaktır. Üstelik, burada”hendek siyasetleri”nde olduğu gibi yaşamsal bir tehlike de söz konusu değildir; sandığa gitmemek yeterli olacaktır. Kimlik siyasetlerinin kaçınılmaz olarak vardığı nokta açısından “doğru” bir taktirdir bu.

Yok eğer, böyle bir kararın ‘yanlış’ olduğu düşünülüyorsa, o zaman en başa, “kara tahta”ya dönüp politikayı tekrar çiziktirmek gerekir: 7 Haziran seçimleri sonrasında “hendek siyasetleri”nin ortaya çıkardığı yıkımı; PKK’nin politik ve askeri savaşımının ana damarını sınır ötesine taşıyıp, Türkiye siyasetini Rojava üzerinden şekillendirme politikasıyla aldığı risklerin -Türkiye sınırları içinde- hem örgütsel yıkımına, hem de Kürt halkının HDP’ye verdiği desteğe zarar verdiğini; binlerce insanın ölümüne, onbinlercesinin göç etmesine yol açtığını; HDP’nin bir ‘Türkiye partisi’ olma (“Türkleşme” değil, Türkiyelileşme, Türkiye siyasetine entegre olması) nosyonunun çökmesini; yönetici ve milletvekillerinin tutuklanmasını, dolayısıyla 1 Kasım seçimleriyle AKP iktidarının kendini yenilemesi çerçevesinde siyasetini tekrar gözden geçirmesi gerekir. Şüphesiz, bu noktalarda AKP iktidarına yöneltilecek eleştiri ve suçlamaları bir yana bırakarak, kabaca sıraladığım bu gelişmelerle ilgili siyasi kararlar gözden geçirilmeden “kararsızlar”ın gelecekte daha kararlı bir şekilde “evet” demesi  kaçınılmazdır.

(1) Bugün, (12/04/2017) biri iktidar yanlısı ANAR, diğeri Avrasya araştırma şirketlerinin yayımladığı iki anket çalışması da kendi açılarından “kararsız” ve “utangaç” seçmenin sonucu belirleyeceğini iddia ediyor.

http://www.cumhuriyet.com.tr/foto/turkiye/718860/7/Referanduma_kisa_sure_kala_son_anket__Yuzde_53_75….html

ANAR genel müdürü: ‘Evet’ önde ama ‘utangaç seçmen’ tahminleri yanıltabilir

(2)http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/siyaset/707527/Akademisyen_Arzu_Yilmaz__Kurtler_sandiga_giderse__hayir__der.html

 

2082010cookie-checkİNGİLTERE… “Utangaç” seçmenler ya da “kararsızlar”ın kararlılığı

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.