Geçen hafta İngiltere’de ‘Yalnızlıktan Sorumlu Bakanlık’ kuruldu… Heyoo artık yalnız değiliz. İngiltere’de Yalnızlıktan Sorumlu Bakanlık kuruldu. Yeni bakanlıkla hükûmet, sivil toplum örgütleriyle çalışarak yalnızlık ve sosyal izolasyonla mücadele edecekmiş.
Muhafazakar Milletvekili Tracey Crouch da, Yalnızlıktan Sorumlu Devlet Bakanı olarak atandı. Yalnız bakan hanım öyle yalnız birisi falan değil. Yalnızlıktan da pek anladığını sanmıyorum.
Evli barklı çoluk çömlekli. Ayrıca bekarken futbol antrönörlüğünden Tottenham Hotspur destekçiliğine kadar hayatı pek dolu dolu geçmiş. Şimdi siz nasıl paradan anlamayanı maliye, eğitimden anlamayanı eğitim, sağlıktan anlamayanı sağlık bakanı yapamazsanız, bu da öyle olmalıydı. Neyse artık olan oldu Tracey empati yaparak durumu idare eder artık.
Yalnızlık Bakanlığı gündeme gelince yalnızlıkla ilgili haberler de basınının ilgisini çekmeye başladı. Örneğin İngiltere Ulusal Sağlık Hizmeti geçen ay, yalnızlığın kış aylarında ölümcül olabileceği konusunda uyarmıştı. Geçen yıl yayımlanan bir rapor da yalnızlığın günde 15 adet sigara içmek kadar kötü olduğunu ortaya koymuş.
Araştırmaya göre, 18-34 yaşlarındaki genç engelli yetişkinlerin yüzde 85’i kendilerini yalnız hissederken, 200 binden fazla 75 yaş üstü kişi bir aydan fazla süredir akraba ya da arkadaşlarıyla sohbet etmediklerini bildirmiş. Yalnızlığın İngiltere’de nüfusun 8’de biri sayılan 9 milyondan fazla insanı etkilediği tahmin ediliyormuş.
***
Dostlar 2013’te kaleme aldığım “Yalnızca yalnızlık” başlıklı yazımdan bazı bölümleri sizlerle yine paylaşmak istiyorum.
Dijital iletişim çağında yaşıyoruz. Sürekli iletişim içindeyiz. Cepte, tablet de konuşuyor, mesajlaşıyor hatta görüntülü muhabbet ediyor ve fotoğraf paylaşıyoruz. Facebook, twitter’den “kim ne yaptı, ne düşündü, neyi önemsedi, ne yedi, kiminle çıktı?” hepsini öğreniyoruz…İletişimde bir eksiklik var yine de…
Bütün iletişim araçları göz göze, yüz yüze canlı görüşmenin yerini tutamaz… Evrensel kültürde tokalaşmanın yerini bir düşününüz… İnsanın doğası birlikte yaşam üzerine kurulu. Bilimciler buna bir eş öldüğünde diğerinin de uzun yaşamamasını örnek gösteriyor…
Arkadaşım Sefer mütevazi bir câfe işletiyor. Câfenin kapanış saati 3.30’a yakın iki üç yalnız müdavim câfeye damlıyor. Sefer sofrayı bu kez onlar için kuruyor. Müdavimler bu gönül sofrası karşılığında çöpteki torbayı sokağa bırakıyor (Sefer’e göre böylece kendilerini iyi hissediyorlar) ve câfede gün boyu okunmuş gazeteleri koltuklarına alıp “Taaa” diye teşekkür edip gidiyorlar… Sefer bu yalnız uşakların Christmas dışında pek görüşmediği kariyerli çocukları olduğunu söyledi. Dünya hali… Kapitalizmin dünya hali yani…
Sefer’in câfesinde bu müdavimlerden rahmetli olmuş bir kadının da fotosu da asılı…
Belki o kadıncağızın o fotosu çocuklarının duvarında yok vesselam. Neyse bizimkine göre, bu müdavimlerin derdi para pul değil. Yalnızca yalnızlık. Geçen gün bir haber çevirdim. İçim sızladı… Yapılan bir araştırmaya göre; aile hekimi doktorların dörtte biri, günde en az 1 ile 5 arasında hastanın yalnızca “bir insanla iki çift laf etmek” amacıyla kendilerini ziyaret ettiklerini söylüyor. Bazı doktorlar da yalnızlık çeken hastaların sayısının günde 10’u aştığını belirterek, bu çaresiz insanların başka hastaların zamanını çalmalarından yakınıyorlar…
Birleşik Krallık’taki vahşi kapitalizm kendi insanını olduğu gibi bizim gibi göçmenleri de yalnızlaştırıyor.
Bir kere Britanya göçmenleri kabile/getto/cemaat yaşamına zorluyor. Londra’daki toplum olarak da o kadar kötü koşullardayız ki kapitalist ekonominin şekillendirdiği “ben, sen, ol” kültürünün an acımasız haliyle tanıştırıldık. İnsana özgü dayanışma ve hasletlerdeki heyelanı belki de en çok biz göçmenler kıyaslayıp, gözlemleyebiliriz.
Yalnızca yalnızlığın üzerine iki kelâm etmek istemiştim de…