İNGİLTERE… Yasak koymadan taş koymak

Fransa Avrupa’nın ikinci büyük huysuzu olma yolunda mı ilerliyor? Günün sorusu bu. Bayan LePen başkanlık seçiminde en büyük adaylardan birisi ancak genç bankere karşı şansı olmadığı düşünülüyor. Yani popülizm yükselişte.
Bir yandan merkez sağ ve sol siyaset çalkalanırken iki popülist adaydan –şimdilerde ılımlı- ırkçı olanın en istikrarlı ve oturmuş aday olması ise en haififinden can sıkıcı. İngiltere’de Brexit ve Amerika’da Trump süprizlerinden sonra bir de LePen süprizi mi bekliyor bizi?
Avrupa Birliği’nin şu sıralar bir numaralı huysuzu tabii ki İngiltere. Seçmenlerin önemli bir kesiminin katılmadığı referandumdan üç puan farkla AB’den ayrılma kararı çıkaran İngiltere’de en istikrarlı konu da göçmen düşmanlığı.
Eskiden daha ziyade Avrupa dışından ve beyaz olmayanları hedef alan bu düşmanlık, aniden Avrupalı beyazlara ve özellikle Doğu Avrupalılara dönmüş durumda. Şimdi de kuyuya bir delinin attığı taşı kırk akıllı çıkaramaz biçimde gözlerimizi bağlamış vaziyette Teresa May’in peşinde gidiyoruz kıyamete.
Fransa da, Suriye ve dünyanın pekçok başka yerinde savaşlar sürerken ve derin insan hakları ihlalleri yaşanırken, mültecilere ‘taş koyarak’ gündeme geliyor. Taş koymanın arkasında yasa(k) koyamama meselesi de var diye düşünüyorum. Bu, İngiltere’yi AB’den ayrılmanın eşiğine getiren yasa koyamama söylemine de benzer bir şey.
Paris’te mülteci kabul merkezinin önündeki otoyol köprüsünün ayakları arasına mülteciler gecekondu kamp yapmasın diye geçen Pazartesi günü dev kayalar koyulmuş. Kayalar, köprü altında barınmaya imkan bırakmayacak şekilde büyük, pürüzlü ve alana yayılmış. Mültecilerin bu kayaların üzerinde yatmaları mümkün değil ve köprü altı sığınağını birden kaybettiler. Ancak basına yansıyan fotoğraflardan anladığım kadarıyla az sayıda mülteci yine de bu kayaların arasına girip yatmış.
Mülteciler için, Suriye ve Irak gibi yerlerden kaçarak geride bıraktıkları IŞİD gibi felaketler ve çoğu zaman kullanılan kaçak yollarda yaşadıkları bin bir türlü eziyet ve riskin üzerine, en son istenecek hareket bu kayaların konulması olmalı.
Mültecilere destek veren örgütler, bunun ‘düşmanca mimari’nin tek örneği olmadığını da belirtiyorlar. Stalingrad metro istasyonu, Flandre Bulvarı gibi yerlere de mültecilerin barınmasını önlemek için metal çubuklar yerleştirilmiş. Fransız yetkililer bununla da kalmamış kayaların konulduğu yerde mültecilere yardım eden gönüllülere de yasak getirmiş: mültecilere ücretsiz yemek vermek yasaklanmış! Bu arada Fransızların mülteciye çelme takan Macar gazeteci ile yarıştığı alanlar da var. Örneğin Independent gazetesinin haberine göre, bu gecekondu sığınma alanlarında, Fransız polisi mültecilerin battaniye ve uyku tulumlarını çalmış.
Göçmen düşmanları için bu mülteci gecekondusu görüntüleri muhakkak ne kadar haklı olduklarını düşündürüyordur. Ancak gerçek, bundan çok daha acıklı. Geçtiğimiz 12 ay içinde 6-7 bin kadar mülteci, kapatılan kamp yerlerinden çıkarılmış. Paris genelinde de 2 bini aşkın mülteci bu gecekondu kamplarda yaşıyormuş. Gecekondu kamp dediğimize bakmayın kastettiğimiz iki tane ağaç arasına gerilmiş bezler, kartonlar vs. Türkiye’den bildiğimiz gecekondu apartmanlar değil yani. İşin acı tarafı, dünyanın en büyük ekonomilerinden biri olan ve silah ticaretinde önde gelen 60 milyonluk Fransa’nın bu bir kaç bin mülteciye barınacak yer bulamıyor olması. İkinci Dünya Savaşı’nda Nazi işgalinden kaçan milyonlarca Parisliden hayatta olan ya da yaşanılan acıları bilen varsa çıkıp bu ‘düşmanca mimari’ ve siyasetin mucitlerine uzun uzun anlatsın. 
Türkiye’nin, eksiğine gediğine rağmen, 3 milyondan fazla mülteciyi kabul etmesinin ne kadar önemli olduğunu burada bir kez daha vurgulayalım. Sonuçta devletlerin ömrü de insan ömrü gibi kısa; bugün mültecilere kötü davrananlar yarın kendilerini aynı durumda bulabilirler. İğneyi başkasına, çuvaldızı kendimize batıralım: Türkiye’de ailesinde göçmen olmayan herhalde yoktur; yurtdışına göç edip de Türk vatandaşı bir mülteci görmeyen de yoktur. Siz siz olun mültecilere kötü davranmayın ve davrananları uyarın.
İyi haftalar ve bol şanslar. 
 
______________
(*) Düzeltme:
Geçen haftaki yazımızda 2007 Fethullah Gülen’in Katkıları Konferansı’ndaki bildirisi ile adı geçen Talip
Küçükcan, bir email ile “Londra’da düzenlenen Gülen Konferansına katılmadım. Bildiri metnini gönderdikten sonra konferans düzenleyicelere katılmayacağımı belirttim ve katılmadım. Bildirinin sunulması konusunda da herhangi birini yetkilendirmedim. Bu, bildirinin çekilmesi anlamına gelir.” şeklinde durumu açıklamıştır. Sayın Küçükcan ayrıca bahsi geçen konferans bildirisinin tam metninin konferans bildiri kitabının 188-197 sayfaları arasında (http://gulenconference.org.uk/userfiles/file/Proceedings.pdf) izinsiz olarak yayınlandığını belirtmiştir. Okurlarımızın bilgisine sunarız.
2063660cookie-checkİNGİLTERE… Yasak koymadan taş koymak

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.