Londra’da 30 yıl önce tanıştığımız eski dostlarla sohbet ediyoruz… Toplum 30 yıl öncesi gibi değil haliyle. Herşeyden önce nüfusumuz katlandı. İngilizce sorununa da ikinci kuşak tercüman artık. Yaşam standartları da (olması gereken yerde olmasa da) ilk günlere kıyasla daha iyi denilebilir…
Bir dostum günümüzdeki yöre derneklerinin geldikleri toprakları unutmayarak yardım etmelerini övgüyle anlattı ve devam etti:
“Köylerinde mezarlıklara bile bakım yaptırmaları çok hoş. Oysa öncelik eğitim olmalı. Keşke vakıflar kurarak gerçekten ihtiyacı olan öğrencilere burs verebilseler. Bu yöre derneklerinin tek ya da birleşerek yapabileceği en olumlu girişim olurdu…”
Diğer dostum da bu öneriye, Almanya’da bir yöre derneğinin eğitim konusundaki başarısını anlatarak destek oldu. Almanya’da yaşayan Bingöl Karer bölgesinden yurttaşlar “Avrupa Karerliler Dayanışma Derneği -AVKAR” adıyla kurdukları dernek ile Karer bölgesindeki 9 köyün yalnız ve yalnızca öğrencilerine destek oluyorlarmış. Helal olsun onlara…
Yardımın en iyisi insanlara balık yerine olta vermektir. Eğitime destek olmak “olta vermek”tir. Üstelik eğitilmiş bir gencin hem kendi yoksul ailesi hem de ülkeye sosyal katkısı olacaktır. Üstelik kendisine yapılan iyiliği unutmayacak, o da olta dağıtacaktır…
***
Toplum değişti, teknoloji değişti ama bazı uygulamalar var ki yerinde sayıyor. Bir okurum, “Türkiye’den resmi bir mektup gönderildiğinde Başkonsolosluk, ayağına çağırıyor ‘Gel taahhütlü mektubunu al’ diyor… Oysa resmi mektup e-posta ile gönderilebilir. Olmadı konsolosluk tarafından taahhütlü postalanabilir. İnternet öncesi yönetmelik ya da kuralların güncellenmesi gerekmez mi?”
Mektubu almaya Knightbridge’e gitmek öyle kolay bir iş değil. Herşeyden önce en az yarım gün ayıracak, üstelik işgücünüzü yitireceksiniz Eğer yaşlı, engelli ya da yalnız anneyseniz işiniz zor demektir… Madalyonun diğer yanı da “çok yoğun tempodaki konsolosluk çalışanlarına son derece gereksiz bir iş yaratılması” sayılabilir.
Sayın Başkonsolos vatandaşlarının ve memurlarının hayatını kolaylaştırmak için bu uygulamayı basite indirgeme girişiminde bulunabilir mi acaba?
***
Bir okurum da “Hocam havalimanlarına ücretsiz içilebilecek musluk suyu konulmalı” demişti. Çok haklı. Havalimanı tuvaletlerinde içebilecek su musluğu kesinlikle olmalı. Ayrıca havalimanı bekleme alanları Türkiye’de “sebil” diye de tanımlanan damacanalı su musluklarıyla donatılmalı.
Eğer güvenlik kontrolunda sizin suyunuzu elinizden alıyorlarsa, bu hizmet mutlaka verilmeli. İngiltere’de bütün café ve restoranlarda ücretsiz musluk suyu verme zorunluluğu da var. Havalimanındakiler de bu kurala uymalı.
Piyasada 50 pence’e satılan bir pet şişesi suyun, havalimanlarında en az üç dört katı satılması da çok ahlaksızca. “Çocukları ve ilaç alan yaşlıları kazıklamaktan utanın” diye yazacağım ama kapitalizmin öyle bir etiği yok ki?
Londra’da her yıl yapılan Dünya Turizm Fuarı’nda sanırım dört beş yıl önce Türkiye’den katılan bakana Türkiye’deki havalimanlarında satılan zorunmlu tüketim maddesi sayılan pet şişe suların İngiltere’deki havalimanlarından bile çok pahalı olduğunu iletip, turistler icin de “Aaa Türkiye pahalı” imajı doğurabileceğini söylemiş müdahale edilmesini istemiştim. Sanırım bakan da bunu sulu bir öneri olarak almış olmalı ki Türkiye’deki havalimanlarında su hâlâ ateş pahası…
Faruk Bey Singapuru örnek alsınlar dediğiniz gibi. Her taraf su sebilleri ile dolu. Minnacık ülke ama hizmetse hizmet orda!
Kalemine sağlık yillardir tanıdığım tüm dernekçilik arkadaşlara aynı şeyleri söylüyordum özellikle yöre derneklerine odedikleri kirayı hiç olmazsa hak edicek bir
şeyler yapılsın diye. Eğitime destek versinle