İnşaatla fakirleşen Türkiye

İnşaat siyasetin kurtarıcı kamçısı gibi görüldü ve neredeyse hız kesmeden devam etmektedir. Bir ara ABD’deki mortgage krizine benzer krize sürüklenebiliriz diye ürktük. Şimdilik durum dinmiş gibi gözükmekle beraber, genel tehlike sürmektedir. Körfez zenginlerine, hatta şeyhlere yapılan satışlar işin bir kısmını kotardı gibi. İnşaat, sanayide olduğu gibi yıllarca çaba ile gerçekleştirilen birikime karşın kısa dönemde rantlar yolu ile servet transferi yapılarak zengin yaratma tekniği olduğundan hem siyasetçinin hem de müteahhidin iştahını kabarttı. İnşaatta da değer yaratılmaktadır, ancak yaratılan değerin üzerinde oluşan piyasa fiyatı, kısmen Anadolu’dan aktarılan rantları, kısmen de finans yolu ile gelecekteki potansiyel refah kaydırmalarını yansıtmaktadır.

Şu halde inşaat faaliyeti yapanı, yani müteahhidi ya da maliki zengin ederken, ülke zenginliği aynı şiddette yükselmemektedir. Özellikle Anadolu’dan aktarılan rantların kentlerde gelir olarak kaydedilmesine karşın, rantın aktarıldığı bölgede gelir duralaması ya da gerilemesinin hesaba katılması gerekirken, ulusal gelirin safi usulle tutulmaması nedeniyle bu durum hesaplara yansıtılamamaktadır. Safi usulle yapılan hesaplamalarda ulusal gelir gerçek artış hızının üzerinde yükselmiş gibi bir görüntü ile ortaya çıkmaktadır.

Her daim söylendiği gibi, inşaat faaliyeti sanayi ürünü gibi ihraç edilebilir ürün olmadığından, belki birkaç dairenin Körfez ülke zenginlerine satılıyor olması dışında, para içeride el değiştirmektedir. İnşaat faaliyetleri doyma noktasına geldiğinde işler yavaşlayacak demektir. Bu durum uzun vadeli akılcı düşünce ve hesaplamalarla işe girilmemiş olduğunu göstermektedir.

İnşaat faaliyetleri karayolları ya da köprüler vb gibi alt-yapı yatırımlarında ise, siyaset de siyaseti eleştirenler de ciddi hata içindedirler. Önce alt-yapı yatırımlarını eleştirenlerin haksız olduğu noktayı belirtelim. Söz konusu alt-yapı yatırımları yıllık ya da üç-beş yıllık hesaplarla yapılmaz. Bu tür yatırımalar otuz ya elli yıl gibi uzun dönemli hesaplarla yapılır. Dolayısıyla bugün yapılan bir alt-yapı yatırımının kapasite altı çalışması çok doğaldır. Bu konuda siyasetçinin görevi ise, bu tür yatırımlarda basit siyasi hesap ve rant peşinde koşmadan, uzun erimli ekonomik kıpırdanışlar ve ülke sathında nüfus hareketlenmelerini dikkate alacak, hatta anlamlı ve dengeli şekilde yerleşimine yol açacak şekilde hesap ve plan yapması gereğidir. Marmara bölgesine, özellikle de İstanbul’a nüfusun büyük kısmını çekecek alt-yapı harcaması israftır, yanlış politikadır. Almanya’dan İstanbul’a 3 saatte gelinirken, Sabiha Gökçen havalimanından şehir merkezine yaklaşık aynı saatte gelinmesi bir siyasi başarı değil, tam bir felakettir. Bu denli alt-yapı nüfusu İstanbul’a çekerken, hiç hesaplanmadık kentsel alt-yapı hizmetleri aksadığı gibi, Anadolu da ulusal gelir artışından gerekli payı alamamaktadır.

Bu denli hızlı yatırımlar gelişmiş Batı ekonomilerinde atıl alt-yapı inşaat firmalarını ve konsorsiyum iştahlı finans kuruluşlarına piyasa olanağı sağlarken, siyasi erke kısa süreli rant oluşturmakta, fakat gelecek nesiller bu borçları ödemekle yükümlü olacaklardır. Bazen düşünüyorum da, Osmanlı’nın son döneminde borçla inşa edilmiş olan Dolmabahçe Sarayı’nın borcunu Cumhuriyet yönetiminin ilk kuşağı ödediğine göre, borç ödeyen neslin liderleri olan dönemin siyasileri haklı olarak sarayda kalabilirlerdi. Ancak, o dönemin eserlerini haraç mezat satan iktidar mensupları aynı hakka sahip olamazlar. Ne var ki, özellikle de siyasiler zamanlar arası hesaplama değil, anlık hesaplamalarla siyasi taban oluşturmakta ve ona göre icraatlarını gerçekleştirmektedir.

Şu hale göre, Türkiye’nin ulusal gelir hesaplamaları sonucu buluna değerler bütün bu farklı yorumlarla irdelenmelidir. Bu irdeleme istatistik kurumlarının görevi olmadığı gibi, uluslararası hesaplamalarda da bu sistem geçerli değildir. Fakat bu durum ulusal kalkınma plancıları ya da siyaset yapıcıları tarafından dikkate alınmak durumundadır. Özellikle inşaat alanına bu denli savrulmak çok dikkatli şekilde gözden geçirilmelidir. Ancak, çok bilinen sebeplerden dolayı AKP hükümetinin bu yoldan dönme gibi bir durumu olamaz. Rant kanalları kurumadıkça, bina stoku birikimi anormal miktarlara ulaşmadıkça bu yolda yürünecektir. O aşamaya gelindiğinde ise, çok geç kalınmış olabilir. Bir toplantıda sorular üzerine Keynes’in dediği gibi, “uzun dönemde hepimiz ölmüş olacağız”. Bunun siyasi yorumu ise, siyaset kısa dönemli icraattır, bugünün hatasını uzun dönemde başka siyasetçiler ödemek durumunda olacaktır.

2097990cookie-checkİnşaatla fakirleşen Türkiye

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.