İntikam duygusu…

Gün geçmiyor ki yeni bir olay ve katliam ile gözümüzü açmayalım. Ölüm o kadar sıradanlaştı ki içinde yürüdüğümüz sokakların isimleri bile ölülerden oluşmaya başladı. Koca şehirler sanki mezarlıklara dönüştü, mezarlıkta yaşayan birer ölü gibiyiz, sessiz, içten içe öfke biriktiren, gün geçtikçe en ufak olaya sinirlenen ama gerçek hedefe yönelemeyen bireyler topluluğuyuz…

Öfkeli insanların yüzleri yeryüzü ile aynı renge dönüşüyor…

Ne zaman bir’ huzur operasyonu’ yapılıyor genelde ertesi gün bir katliamın sesi veya sıçrattığı kan deryası içinde gözümüzü açıyoruz. Kan etrafımıza o kadar çok sıçrıyor ki, her yer tek renge bürünüyor…

Her patlama huzur arayışını artırır ve gelmekte olana “nalet olsun yeter ki huzur olsun” diye onay verilir… 12 Eylül Anayasası bu şekilde onaylanmadı mı?

Birileri bir şeyi onaylatmak için öyle bir ortam hazırlar ki, artık onaylanması kalır geriye… “Ölenler öldüğü ile kalır, kalan sağlar kapı kulumdur” der birileri de…

Son günlerde ki kitle katliamı yapan patlamaların ‘pimini kim çekti’ diye sormanın pek anlamı yok, ‘kim hazırladı bu ortamı’ diye sormanın gerçeğe biraz daha yaklaşmayı getirir… Somut durumun somut tahlili soru sormak ile başlar…

Birileri birine laf yetiştireceğine gerçeği açıklamak için doğru sorular sorsun!… Sorular soruldu mu, hiç bir sansür onun önüne engel olamaz… Çünkü er ya da geç o soruların yanıtı ortaya çıkar..

Ülkede tek şeyde istikrar var, algı operasyonu. Algı operasyonu ile her şey kontrol altında oluyormuş gibi yapılır… Gerçek kısa sürede anlaşılır, sorunsuz gibi görülen ortam sorunların içinde girdap oluşturmuştur.

Kaos ortamına ekranlar tartışma programlar ve bilenlerin kafa karıştırıcı açıklamaları evlerin salonlarını doldurur.

“Ekranlara çıkıp ahkam kesenler siz sanıyor musunuz her daim tanımadıklarınız ölecek, çünkü her daim başkalarının acıları üzerine teoriler ve algılar oluşturuyorsunuz!”

Yayın yasağı ile katliamda ölenlerin üstleri örtülüyor.

Yayın yasağının bir diğer anlamı ise “önce üzerini örteyim, sonra yaratılmış gerçeği açıklarım”dır…

Devlet olaylara intikam duygusu ile yaklaşırsa ortada hukuk olmaz…

Devlet, uzun zamandır yaratmış olduğu gerçekliğin içindeki acının intikamı peşinde ama intikamını yaratılmış gerçek suçluyu aramak yerine suçla direkt ilişkisi olmayan güçsüz insanlara acı çektirerek alıyor!

Taşeron cinayetler genelde şirketlerin uluslararası piyasada pazar kapma savaşında kullanılan mesajlaşma yöntemidir… “Bak benim piyasama girersen senin o ülkede ki tedarikçini, montajcını ya da yedek parça satıcını ortadan kaldırım” demektir… Ses getiren cinayetlerin arkasında genelde bu gerçek aranır… Çünkü çıkar çatışması olmayan yerde cinayetin anlamı olmaz… “Ben kıskançlıktan seni öldüreceğim” sözü havada ve kişisel bir şeydir ama toplumsal olaylarda öyle şey olmaz… “Ben işte filan ülkenin refahını kıskandım, oraya yaşadığım yere benzeteyim” diyen bir Ortadoğulu, Afganlı bulamazsınız… Bir çatışmada sadece onlar taşeron olarak kullanılır… Peki, şimdi İstanbul’daki (Beşiktaş) patlamayı hangi çıkar teşvik etmiştir? Birilerin tek hakim olma hırsı mı? O hırsı ona verenlerin başka hesaplarına hizmet etmiyor mu? O hadi erk oldu, peki kime hizmet edecek? Ölümlerin arkasında çıkar çatışması olduğu gerçeğini unutmayın, bu cinayetler bayrak elde protesto etmek çatışmanın üzerine sadece bayrak örtersiniz ve gerçekleri çarpıtır ve hayali düşman ile kavga ederken bulursunuz… Irkçılık, dincilik yaşadığımız kaosa benzin dökmekten başka şey ifade etmez…

Taşeron ne için yaptığını bilmez, sadece uygular… Emir komuta işi böyle bir şey… Ölende bilmez, öldüren de… Siyasi cinayetlerde önemli olan kimlerin bu işten karlı çıktığına bakılır, çünkü kazançlı olanların parmak izi aranırsa o cinayetin olduğu yerde silik de olsa bulunur…

Ölüm ile büyüyenler ölümün içinde yok olur…

Şimdi TAK ve IŞİD sıra ile toplu cinayetlere sahip çıkıyor. Peki, bu korkutma kimin yararına? Sonuç ve hedef noktalarına bakıyorum, canlı bomba ile yapılan eylemlerin amacından çok uzakta olduğunu görüyorum. İntikam ve mesaj vermek adına masum insanları öldürüyorlar. İktidar ve muhatap alma eylemleri intikam duygular ile yapılıyorsa orada sadece istikrarsızlığın üzerine benzin dökmektir… İstikrarsız toplumlarda emperyalistlerin arayıp bulamadığı yağma ortamını yaratır. Yağmalanan kaynaklardan kimseye bir şey kalmaz… Ölen öldüğü ile kalır, cennete gideceğini düşünen canlı bomba da mezarı dahi olmaz… Geleceğe güzel şey bırakmayan Hassan Sabah’tan sadece ölüm kaldı ve kimse onun yaşadığı kaleyi bugün gidip bulamaz bile…

Kan davası ve intikam peşinde koşanların barışı olmaz…

Her yazımda vurgularım, tetiği kimin çektiğinin sanıldığı kadar önemi yok, ona o tetiği çekmek için olanak yaratan ve ortam oluşturan suçludur diye… Ortam ve olanakları ortadan kaldırın ortada tetik çekecek insan olmaz… O yüzden Ortadoğu dışında ülkelerde canlı bomba olayı (bazı uzak Asya ülkeleri de dahil) pek gözükmez… Çünkü onun önlemini alan bir toplumsal sözleşmeden bahsedilir… Eğer bizler sadece tetikçinin peşinden gidersek, sorunun üstünü kendi ellerimiz ile örtmüşüz demektir… Sorunu çözmek için artık doğru sorular sorma zamanı çoktan gelmedi mi? İstanbul katliamını (Beşiktaş, daha sonra Kayseri) TAK, IŞİD ya da başkası üstlenmiş olması beni hiç şaşırtmazdı, şaşırmadım da… Sadece naletlemek, sadece balkona bayrak asmak da yeterli değil, bu işin asıl sorumlusu hükümetten önlem alacak yatırımların yapılmasını beklemek ve istemektir… Örneğin Silopi’yi dümdüz ederek sorun çözülmüyor… Silah ile çözülmüş olsaydı bugün çoktan o sorun gündemde bile olmazdı… Artık sorunu bildiğimize göre çözümü de bellidir… Çözün gitsin…

Ne yapılması gerekiyorsa yapın, masum insanlar ölmesin…

2044650cookie-checkİntikam duygusu…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.