İstanbul Sözleşmesi’nın 5 yıllık değerlendirmesi: “siyasi kararlılık eksik”

Kadınları şiddete karşı korumada devletlerin üstüne düşeni yapmasını hedefleyen İstanbul Sözleşmesi’ne Türkiye de imza attı. Ancak kolluk kuvvetleri ve yargının “somut delil” talebi kadınları savunmasız bırakabiliyor.

Kamuoyunda “İstanbul Sözleşmesi” olarak bilinen, “Kadına Yönelik Şiddet ve Ev İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi”nin Türkiye’de yürürlüğe girmesinin üzerinden tam beş yıl geçti.

Sözleşme, geçtiğimiz günlerde kamuoyunun gündemine oturdu. İktidara yakın medya kuruluşlarında sözleşmenin “aile kurumunu yıktığı” savunuluyor. Kadın hakları savunucularıysa, muhafazakâr bazı kesimler tarafından feshedilmesi gerektiği savunulan sözleşmeyi kadına yönelik şiddetle mücadelede önemli bir hukuki metin olarak görüyor.

Türkiye, toplumsal cinsiyet temelli şiddeti ortadan kaldırmayı amaçlayan sözleşmenin ilk imzacıları arasında yer alıyor. Ne var ki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “Milli İrade Platformu” tarafından düzenlenen bir iftar programında, sözleşmenin feshedilebileceğini söylediği medyaya yansıdı. Ancak bu konuda atılmış bir adım henüz söz konusu değil.

DW Türkçe, 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe giren sözleşmeyi ve uygulamalarını inceledi. Tartışma konusu olan özleşmenin uygulanmasındaki pürüzleri mercek altına aldı.

Kadının İnsan Hakları-Yeni Çözümler Derneği’nde savunuculuk danışmanı Şehnaz Kıymaz Bahçeci, sözleşmenin uluslararası çapta bir ihtiyaçtan doğduğuna dikkati çekiyor.

“İstanbul Sözleşmesi önemli bir açığı doldurmaya çalışıyor”

“Ülkelerin kadına yönelik şiddetin ortadan kaldırılması konusunda rehber olarak alabileceği ve aynı zamanda bağlayıcı olan özgül bir sözleşme, küresel düzeyde bulunmuyor” diyen Bahçeci, İstanbul Sözleşmesi’nin bu konudaki açığı Avrupa Konseyi düzeyinde doldurmayı amaçladığını belirtiyor.

Kıymaz Bahçeci, İstanbul Sözleşmesi’nin Değerlendirilmesi: Türkiye’de Kadına Yönelik Şiddetin Ortadan Kaldırılması için Sağlayacağı Olanaklar ve Kısıtlamalar başlıklı bir tez de kaleme aldı.

Savunuculuk danışmanına göre, sözleşmede yapılan en önemli vurgu, toplumsal cinsiyet eşitliğine dair açıklamalar. “Sözleşmenin giriş kısmındaki bu açıklamalar, sözleşmenin uygulanması için gerekli perspektifi ortaya koydukları için önemli. Tam da bu yüzden saldırılardan en çok nasibini alan bölümlerden bazıları bu kısımlar” diyor.

Bu bölümde, “Avrupa Konseyi üye devletleri ve sözleşmeye imza koyan diğerleri kadına şiddetin, kadınlarla erkekler arasında tarihten gelen eşit olmayan güç ilişkilerinin bir tezahürü olduğunu ve bu güç ilişkilerinin kadınlara karşı ayrımcılık yapmalarına yol açtığının bilincinde olarak görüş birliğine varmışlardır” ifadeleri yer alıyor.

Şehnaz Kıymaz Bahçeci sözleşmenin uygulanmasında siyasi kararlılığın eksik olduğu görüşünde.

“Hükümet sözleşmenin arkasında durmuyor”

Şehnaz Kıymaz Bahçeci, sözleşmenin gereklerinin yerine getirilmesinde siyasi kararlılığın eksik olduğu görüşünde. Hükümetin, kendi tabanından temsiliyetin de bulunduğu toplumsal cinsiyet eşitliği kavramına ve kadının birey olarak güçlenmesine muhalefet eden grupların baskıları sonucunda bir süredir sözleşmenin arkasında durmadığını savunuyor.

Kıymaz Bahçeci, “Toplumsal cinsiyet eşitliğine dair artan muhalefet hem sözleşmenin hem de 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanunu’nun uygulanması konusunda tutarsızlıklara sebep oluyor” diye konuşuyor.

“Mevzuat açık ama hikâye ‘Kocana dön’ ile sonuçlanıyor”

Uygulamada yaşanan eksiklere dikkat çeken bir başka isim ise Şanlıurfa Barosu’ndan avukat Gökçe Yazar. Avukat Yazar, gerek kültürel kodlar gerekse ataerkil aile yapısından kaynaklanan dayatmalar sebebiyle uygulamanın yeterli olmadığını söylüyor.

Avukat Gökçe Yazar, “Bir kadın düşünün, canını kurtarmak için devlete sığınıyor. Mevzuat açık ama hikâye ‘Kocana dön’ denilerek sonuçlanıyor” diyor.

Yazar, avukatlar olarak gerek yasalar gerekse İstanbul Sözleşmesi’nin maddeleri ortadayken dahi şiddete dair ellerinde “somut delil” olmadığı durumlarda müvekkillerine yardımcı olamadıklarına dikkat çekiyor. “Uygulama adeta, ‘Önce şiddet, sonra koruma’ diyor. Yargılama sürecinde de ispat hususunda aynı sıkıntılı durumla karşı karşıya kalıyoruz” değerlendirmesini yapıyor.

“Yasalar cinsiyet eşitliği bakış açısıyla hazırlanmıyor”

Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı gönüllü avukatlarından Mine Akarsu da, değerlendirme için İstanbul Sözleşmesi’nin denetim organı olarak bilinen GREVIO’ya (Kadınlara Karşı Şiddet ve Ev İçi Şiddete Karşı Uzman Eylem Grubu) sunulan rapora bakmanın yerinde olacağını vurguluyor.

Söz konusu raporda Türkiye’ye pek çok tavsiye ve teşvik yapıldığını belirten Akarsu, “Bizim de gözlemlediğimiz en büyük sorunlardan biri, hükümet yetkililerinin kadını, aile içine itmeye çalışan politikaları ve şiddeti önleme konusunda samimi bir duruşunun olmaması” diyor.

Yasaların sözleşmenin de öngördüğü gibi toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlayıcı bir bakış açısıyla hazırlanmadığını savunan avukat, raporda verilen tavsiyelerde bahsi geçen 4+4+4 eğitim sistemi yasası bunlardan biri olduğuna dikkat çekiyor.

GREVIO raporunda, eğitim yasasıyla ilgili olarak, “GREVIO, bu reformun zorunlu eğitimin 8 yıldan 12 yıla çıkartılması bakımından artısını kabul etmekle birlikte evde ve din temelli eğitimin kız çocuklarının eş ve anne olarak geleneksel rollerini pekiştirebileceği ve bu nedenle kız çocukları üzerinde özellikle olumsuz etkileri olabileceği endişesini paylaşmaktadır” deniyor.

“Tecavüz kriz merkezleri açılmadı, sığınma evleri yetersiz”

Mine Akarsu sözleşmenin gereği olan tecavüz kriz merkezleri konusunda adım atılmadığına dikkat çekiyor

Akarsu, sözleşmenin uygulaması hakkında, “Kürt kadınlar, kırsalda yaşayan kadınlar, lezbiyen kadınlar ve engelli kadınlara yönelik şiddetin engellenmesine dair devletin bir politikasının olmaması da yerine getirilmeyen bir yükümlük” diyor.

Türkiye genelinde kadın sığınma evlerinin yetersiz sayıda olması, devletin mevcut sığınma evlerinde ise kadını güçlendiren çalışmamalar yapmaması, sözleşme kapsamında yerine getirilmeyen yükümlülüklerden diğerleri.

Mine Akarsu ayrıca, sözleşmenin gereği olan yargıç ve savcılara toplumsal cinsiyet odaklı eğitim verilmediğini de hatırlatıyor. Diğer yandan, 6284 sayılı kadına yönelik şiddetin önlenmesi yasasının kolluk kuvvetleri tarafından uygulanma noktasında yaşanan sorunlar da sözleşmenin ihlali anlamına geliyor. Ayrıca, İstanbul Sözleşmesi’nin 25. maddesinde yer alan cinsel şiddetle mücadele kapsamında açılması gereken “tecavüz kriz merkezleri” için atılan bir adımın halen olmadığını ekliyor.

GREVIO raporunda yer alan tavsiyeler neler?

Taraf devletlerin sözleşmeyi ne kadar uyguladığının değerlendirildiği GREVIO’nun 2018 Türkiye raporunda, başka tavsiyeler de yer alıyor.

Kolluk kuvvetlerinin kanıt toplama ve koruyucu tedbir kararı ihlallerine gereken dikkati göstermesi, kadına yönelik şiddetin önlenmesi ve bununla mücadele edilmesi için uygun insan ve finansal kaynağın tahsis edilmesi öneriliyor.

Ayrıca toplumda ve özellikle kadınlar arasında sözleşme hakkında farkındalık eksikliğinin giderilmesi, toplumsal cinsiyet eşitliğini destekleyen politikaların kadınları geleneksel anne rolüne hapsetmeyi amaçlayan girişimlerce engellenmemesinin sağlanması, bu tavsiyelerden bazıları.

Burcu Karakaş

©Deutsche Welle Türkçe

2321330cookie-checkİstanbul Sözleşmesi’nın 5 yıllık değerlendirmesi: “siyasi kararlılık eksik”

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.