İçiyorsam sebebi var…

Tam şuraya göğsünün tam ortasına bir nal çakılır. Hani öylesine süs olsun filan diye değil…. Hani biz çocukken okul ayakkabıların topuğuna çakarlardı eskimesin yıpranmasın diye… Hani altı tane miydi neydi çivisi vardı, çelikti, ses çıkarırdı yürüdüğünde… Hani her adımını atışında bilirdin ki çınlayacak okul koridoru… Hani sinir olurdun da aklın kayardı ayağının sesine… koca bir adam edasıyla yürürdün  o siyah -rugan-mokasen ayakkabılarla …Ve kahretsin ki eskimezdi bir türlü o kaskatı ayakkabının tabanı…sıkılsan da eskimezdi, atamazdın…Heybetli bir ses yankılanırdı asfaltlarda hani… İsmi başka birşeydir belki ama aynı nal’a benzerdi…


İşte tıpkı onun gibi nallanır yürek çok içtiğinde… Bilmem bilir mi bunu bizim yeni moda lostra…Yani çok içince bu yürek çınlamasını bilir mi? bilir miydi?..


İnsan içince… içiyorsa… içecekse…. Artık hangi duygu varsa o örselenmiş nalınlı yürekde, artık ne kadar eskiyse yahut ne kadar tazeyse … O kadar düşer alkolün dibine. Dışarıda kar yağar, Ahmet Arif’in Ankara’sı düşer aklına. Hüzün verir hatta ağlattığı olur, Ankara’da yaşanan tek bir anı olmasa bile… Sonra ‘türkü sevmem’ der biri, en yanık türküyü yine 
o söyler bağıra bağıra. Hani ne varsa yalan olur ağızda, halt eder magazin dedikoduları o ana kadar saklanmış kelimelerin yanında. ‘Yalanı hiç sevmem’ der biri, en büyük yalanı o 
söyler yine….


Ah içki değildir damarlarda dolaşan… başka bir şeydir… Herkes şairdir çok içince, bir de çok sevince… Beylerbeyi’nden Kuruçeşme’ye uzanır eller, ‘şerefe’ denir denizden geçene. 
‘Hani ben türkü de sevmem ama’ der ve söylemeye başlar… Detone mi o da ne?… İnsan şarkı söylemek isteyince…


İçmişsek…İçki değildir damarlarımızda dolaşan. Biraz Ahmet Arif, biraz Hasan Hüseyin Korkmazgil’dir.. ‘Kör olasın demiyorum, kör olma da gör beni’dir. ‘Acı çekmek 
özgürlükse, Özgürdük ikimizde’dir… ‘Tütünsüz uykusuz kaldım, Terketmedi sevdan beni’dir… Ve türkçe sözlü şarkıların içinde yüreğinin nalına dokunan bir şeyler vardır.


Bir içmek vardır ki… İçen için farketmez, içmeyip de seyredenler düşünsün sonunu. Ama güzel bir şeydir herşeye bu kadar kolay ağlamak… ve gülebilmek… İnsan herşeye ve bilhassa yarın unutacağı şeylere gülebilmeyi ne kadar da özler. İçmeden sarhoş olduğu günleri, yani yürek nallanmamışken, kelimeler mıhlanmamışken, henüz sevgi adına yapılacak çok şey varken, hani en iyiler, en kötüler sıralaması yapılmamışken, herşeye bir şablon bulunmamışken, öğrenirken yani, öğrenmeyi bilirken, nasıl da tetiktedir kan… Kendini öyle bırakabilmeyi ne çok ister insan… Öyle yankılanmayı ne çok ister karşı bakışlarda, öyle paylaşmayı ne çok ister…


Dönülmez akşamın ufkunda, vaktin geç olduğunu bildiğimiz ve fakat son fasılın neye benzediğini o yaşlarda kestiremediğimiz yine de severek söylediğimiz şarkılarla dolu  üniversite yılları… Neydi içinde bulduğumuz ve henüz yaşamadığımız ‘ayrılık…ayrılık…yaman ayrılık’ ın bıktırıncaya kadar tekrarı ve ‘Çav bella’ ve ‘İstanbul Akşamları’ ve ‘Lavinya’…Ah o ‘üşüyorsan ceketimi al’ sözleri … Koridor, 
kantin ve merdiven üstünde, gitarın telleri ağlardı … Sonra hayat mola mı verdi ne?. Herşeye gülmekten mezun olundu. Sorum sorum sorumluluğa sürgün gönderildi gülmek…  Orada çakılmaya başladı nallar…tek tek…


İçiyorsak..içmişsek…içeceksek… Kar altı, dağ başı, deniz kıyısı, karanlık oda farketmez… Kendi  sesinin yankısı bile yeter. Şiir olur, şarkı olur, bazen yağmurun sesi yeter. Ne yazlar geçer ne kışlar… Ne isimler düşer aklına da unutulur sonra… ‘ya hani bir çocuk vardı, bilirsin sen, gözleri haddinden fazla siyah..neydi adı?…  ve neyse artık ‘haddinden 
fazla’nın izahı…


Sonra bir mide kazıntısı çöker sabahları… Bir susuzluk… Belki de çok susadığı için insan içiyordur… Belki özlemiştir nalların sesini yahut sökmüştür çivileri de  izleri çok 
acıyordur… Bir damar çatlamıştır da kanıyordur. Belki sebep yoktur, belki sadece içmek istiyordur…


Sorulmaz ki niye içiyorsun diye adama…


İçiyorsa sebebi vardır…



[email protected] 


SİBEL BENGÜ’NÜN DİĞER YAZILARI


– Çok sevgili sevgililer günü için…
– Açık reçete…
– Çocuk
– Sen de kimsin?
– Kar yağarken pencerenden…
– Bayramları nasıl bilirdiniz?
– Ne kadar buradasın?
– Bu hayat nasıl geçer?
– Aşık kimdir?
– Aşk ne değildir?
– Aşk nedir?
– Herşeyin bir şeyi vardır…
– İyi insan kimdir?
– Kaygı çok kaygan bir kelimedir…
– Bumerang aşklar…
– İstanbul’da yine yağmur var…
– Kelimeler, kelimeler, kelimeler…
– Bir şairin bildiği sevgi/ Attila İlhan için…
– Nedir, niyedir? Neyse…
– İnsan bazen kendini bırakıp delice gitmek istiyor…
– 3 kadın 1 kritik…
– Hayatın şablonu mu var?
– Haydi dostlar buyrun kahveye…
– Muhakkak…
Aşk’a herşey dahil…
Bir İstanbul hatırası
Kadın dediğin
– ‘Adam gibi adam’ dedikleri…
– Mantığım intihar, ruhum serseri… 
– Hiç-bir-şey anlamıyorum… 
– Hayal adalar… 
– Kırmızı başlıklı kızın nesi var?  
– İstanbul’a bir günlük firar… 
-Bırak deli desinler… 
-‘Sen benim rüzgar gülümsün…’ 
-Pardon tanışıyor muyuz? 
-İstanbul 
-Kıymık… 
-Siz mağrur musunuz? 
-Ne kadar önemsiyoruz yarınlarımızı? 
-Küçük şeyler… 
-Yürek mahrem bir bölgedir 
-Kiler… 
-Keşke 
-Anne karabiyesi… 
-Tren garları… 
-Yangın yeridir yürek, külleri kelimeler…
-Bir gün… gemiler… geçer… 
-Önsöz 
-O fotoğraf… 
-Durup dururken…

691490cookie-checkİçiyorsam sebebi var…

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.