Jurnalcilik, kötü zamanlarda artar!

Jurnalcilik doğal karşılanır oldu, hatta onları korumak için özel yasalar bile çıkarıldı. ‘Gizli tanıklar’ olarak, özel muamele içinde yaşar hale geldiler. İtirafçı olarak algılananlar bile, yurt dışında arkalarında bıraktıkları kaosu düşünmeden yaşamaya devam ediyorlar. Onları ülkeye getirilip yüzleşme olanağı bile sağlanamıyor. Tarih ile yüzleşme yapılmalıdır deriz, fakat yüzleşme yerine hep kaçamak için yollar yaratmaktayız.

Tarihi bir tartışmanın, değişik bakış açıları olur, durduğunuz noktaya göre o algılayış değişir. Önemli olan tarihe nereden baktığınızdır, nasıl baktığınızın pek önemi yoktur. Durduğunuz noktanın günlük siyasi gelişmelerden ne kadar etkilendiği ve doğru kavramının sübjektif ölçüleri içinde değerlendirmek gereklidir. Tarih bilgileri, arşiv bilgileri ile orantılıdır. Arşiv bilgisi ve arşivin genişliği önemlidir. Karşılaştırmalı olarak tarihi bilgi sorgulanmalıdır.

Devlet erkini elinde bulunduranlar, devletin çıkarları yönünde tarihin yorumlanmasını istemeleri kadar doğal bir durum yoktur. Fakat bilim insanları, bu devlet bakış açısını kendisine rehber edinemez, onlar karşılaştırmalı tarih ve geniş arşiv taraması ile olaya bakmak zorundadır, tek kaynaktan açıklanan bir bilginin eksik bilgi olduğunu ve sonucu ile yanlış olduğunu kabul edilmesi kadar doğal bir şey yoktur.

Jurnalci insanlar, genelde okuduğunu ve gördüğünü ‘doğru’ olarak algılamayanlar arasından çıkar. (işine geldiği gibi algılar ve yorumlar, eğer gerçek ile karşılaşırsa, ben öyle gördüm diyerek kendisini savunur!)

Jurnalciler tarih içinde hep var olmuştur, olmaya da devam edecektir, çünkü jurnalci kişi, güce karşı kendisini ispatlama içinde olandır. Toplum içinde adam yerine konmak için olaylar sırasında göze batmayan birinin jurnalci olarak kendisinden bahsettirmesi bile, o kişinin bireysel duruşu itibarı ile önemli olabilmektedir.

Tarihimiz içinde kaç masum vatandaş bu jurnalciler yüzünden ceza aldı, kaç kişi jurnalci yüzünden öldürüldü? Tarih bunları not etmiştir ama bizler biliyor muyuz? Deniz Gezmiş’i, Nazım Hikmet’i, Ahmet Kaya’yı, Sebahattin Ali’yi… gerçekten kim jurnallemişti?

Jurnalcilik bizim içinde bulunduğumuz toplum içinde hoş karşılanmazdı, fakat son dönemde yapılan özendiricilik sayesinde doğal karşılanır hale geldi. Jurnalciler eğer bir güç tarafından ödüllendiriliyorsa, o toplumun temel taşlarının sağlam olmadığını gösterir. Jurnalciliğin ayyuka çıktığı döneme bakın, (yok olmuş devletlerin tarihinde) hep bunalım dönemine özgü olarak artmış ve o jurnalciler sayesinde aydınlar cezalandırılmıştır. Aykırı düşünmek ve yaşamak bile jurnalcilik için neden olabilmektedir.

Bugün yaşadığımız günlerde ne yazık ki, jurnalciler değiştirilmiş kimlikler ile toplum içinde itibar görmekte ve yaşamaya devam etmektedirler. Hatta bazıları basın kartı ile gazetecilik dahi yapabilmektedir. Gizli servislere bilgi verme yarışı içinde bile olduklarını aralarındaki tartışmalardan öğrenebiliyoruz. Journal ile jurnalciliği birbirine karıştıran eksik dil bilgisine bağlayabiliriz belki! Her şeyin karıştığı dönemde bunu karıştırtanlar belki vardır! Var mıdır sizce?

Jurnalciliğin temeli yaslar ile olgunlaştırılabilinir, fakat bu yaslar bir süre sonra zararlı sonuçları ile rafa kaldırılabilinir. (TCK 301 maddesi tartışmaları ve sonuçları buna örnek olabilir, en iyi örnek 141 ve 142 maddeleridir ve artık yoktur.) Jurnalciliği meslek edinenler, bir süre sonra kendileri, başka bir jurnalden dolayı jurnallediklerinin kaderleri ile baş başa kalabilirler. Bir dönem için jurnalcilik meslek olarak kabul görmüş ve devlet nezdinde itibar görmüş olsa da, tarih ışığı altında, o jurnalciler karanlık sayfaların içinde, yok olmaya mahkumdurlar.

Tarih bilgisi, devletleri ve devletin erkini elinde bulunduranları devletin çıkarları yönünde bilgi vermek ile yükümlü kılar, çünkü eğer her şeyi açıklamak zorunda kalmış olsalardı, devlet sırrı kavramı olmazdı. Devlet sırları, bulunduğu devletin siyasi iradesi ile ilgilidir, gereği görülürse ve devleti elinde bulunduranların ihtiyaçları yönünde açıklanabilir ama açıklanacak bilginin ne kadarına yine bu bilgileri / arşivi bulunduranların inisiyatifine bağlıdır.

Tarih bilgisi günümüzde globalleşen dünyada tek bir bakış ile açıklanamadığı ve karşılaştırmalı bilgiler ile açılanabildiğini göstermektedir. Bu karşılaştırmalı bilgilerin normal vatandaşın bakış açısını ve ulusalcı anlayışı yok edeceğinden korkan ulusal devletler, bilgi yoğunluğu vererek, bir kargaşa yaratmaktadırlar. Bu kargaşa; ilkokuldan başlayan ve tarih eğitimi dışında olan eğitim hayatı içindeki okullara kadar tek bir bakış açısı ile yazılan ve devletin bakış açısını yansıtan kitaplardan ders olarak verilerek, tarih birliği ve tarih önyargısı yaratılmaktadır. O önyargı doğru olarak kabul eden vatandaşı ise, başka bir doğru ile karşılaştığında, savunma konuma geçmekte ve kendisinden başka her kültürü düşman olarak görebilmektedir. Düşman olduğu kültürü ise, yok edilmesi gereken çöplük olarak görmesi ve ona karşı örgütlenmesi doğallaşmıştır. Düşman kavramı, çağın ihtiyacına göre değişebilmektedir. Potansiyel tehlike olduğuna inandıkları kültürler ve şeyler, toplumdan topluma ve zamana göre değişmektedir. Değişmeyen tek şey düşmanlık güdüsüdür, kime ve neden düşman olmak önemli değildir.

Tarih bilgisi ve algısı işte bu düşmanlığı yaratan ve besleyendir. Jurnalcilik ise, bu bakış açısının bilinçaltından dışa yansımasıdır. Çünkü jurnalci düşman gördüğünü yok etmek için yapar ve yaptığının doğru olduğuna inanır. Kargaşanın ve bilgi kirliliğinin çok olduğu dönemlerde jurnalcilik meslek oluverir!


—————————————
http://cemoezkan.blogcu.com

1585980cookie-checkJurnalcilik, kötü zamanlarda artar!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.