ABD / KANADA – Kaave ve Kafe’ler için öylesine bir iki şey

Türk Ordusunun er-erat kantinlerinde çay neyse, Amerikan Ordusunda aynı şey kahvedir.

Amerikan İç Savaşı’nın en kanlı zamanı, 1865 yılının sonlarında günlüğüne isyan edici laf sokuşturan Kuzey tarafının süvâri subayı Nelson Gilpin, ¨Her şey birbirine girdi, okay! Ama kahvesiz kaldık. Kahvesi olmayan asker işe yaramaz!¨ diye yazıyordu.

Amerika Federasyonu’nun Kuzeyli birliklerinde her askerin yılda 15 kg.kahve istihkakı vardı.

¨Zenci köleler¨ tayın karşılığı tarlada çalışsın diye savaşa giren Güneyli Cumhuriyetçilerin askerleri kahve kokusuna hasret…

Güneyli beyaz adam ¨Zenci¨ tarlada bedavaya çalışsın derken, Kuzeyli beyaz adam ¨Olmaz! O bir insan, hak-hukuk-adalet-insanlık, falan filan, biz onu en iyisi Proleter yapalım, asgari ücretin yarısına fabrikada çalışsın¨ diyordu…

Savaşın nedeni bu!

m3

Kimi askerî psikoloji ve tarih uzmanlarına göre, Güneyin savaşı kaybetmesinin altında kafein eksiği yatıyor.

Bunlar arasında Prof.Andrea Smith‘in konuya ait uzun makalesi ilgi çekici; meraklısına duyururuz…

Güneyin dönüm dönüm çiftlik sahibi generallerinden Benjamin Butler, ¨Askerimize yeterince kahve verseydik savaşı kazanırdık!¨ diye yazıyor, kafeini stratejik askerî lüzumdan sayıyordu.

Güneyli asker tatlı, şekerli şeyler yiyip sıcakta helva gibi yumuşamıştır; soğukta kaskatı kesilir…

Kuzeyli asker kafeini çeke çeke gözleri pörtlemiş vaziyette, savaşa devam etmiştir; 15 kg.kahve bu, iç iç bitmez.

Amerikan askerinin kafein-kahve merakı diğer savaşlarda nüksetti, devam etti.

Ernest Hemingway‘in I.Dünya Savaşı haberleri verdiği cephe yazılarını okuduktan sonra insanın kahve içmek için, hani, asker olacağı tutar…

2.Dünya Savaşında Pentagon-Genelkurmay Levazım Dairesi Brezilya’dan kahve ithal ede ede, ödenti bütçeyi tüketmiştir; bir de, Amerikan cikletiyle Pall Mall sigarasının tüketimi rekordur, asker arasında…

Zaten Pall Mall’in reklam afişleri tüfeksiz, tabancasız hiç olmadı…

Henüz 3.Dünya Savaşına ulaşmadık fakat bölgesel savaşlarda Amerikan askerinin kahve tüketimi galiba yılda 26 kg.ulaşmış bulunuyor. İç Savaştakinden fazladır…

Kahve tiryakiliği savaşlar bir yana kafe’lerde devam etmektedir:

ABD’de on yıl evvel 30 bin civarında kahvehane- coffee house varken, 2016 senesi daha kapanmadan sayı 55 bin adedi geçmiş bulunuyor.

m2

Tahminlere bakılırsa, Amerika’da 2017 sonuna kadar kafe sayısı 70 bine yaklaşacaktır; büyük rakam…

Bu rakamlar sırf kahve satışı yapan Starbucks, Tim Hortons, Panera, Second Cup gibi adresleri gösteriyor, lokantalarda, otellerde, benzincilerde, dinlenme tesisi gibi yerlerde kahve satışı bunun dışındadır.

Aslına bakarsanız, Amerikalının kahve tüketimi adam başına yılda 4 kg.civarında ve ülke, bu rakam itibariyle dünya ortalamasında 9.sıraya düşüyor… Finlandiya, Norveç, İsveç gibi refah ülkelerinde kahve tüketimiyse, katbekat…

Mübarekler sanki kafein banyosu yapmaktadır!

ABD’deki vaziyet, Kuzeydeki kardeş ülke Kanada’da farklı sanmayınız; Kanadalı sıkı kafeincidir.

Kanadalı kahveyi içmekle kalmaz, siyasete de karıştırır.

Öyle ki, 1980 başlarında, Polonya’daki Sovyet yanlısı parti diktatörlüğü yönetimine direnen tersane işçisi Lech Wallesa liderliğinde Solidarność [Dayanışma] hareketine nasıl yardım ederiz diye düşünen Kanada sivil toplum örgütlerine, ¨Oraya kahve gönderin!¨ diye akıl verilmişti.

O tarihlerde Kanada nüfusunun neredeyse altıda birini oluşturan Polonyalı göçmenler eski vatanlarındaki soydaşlarına kahve postalamaya başlamıştı. Postaneler kahve kokuyordu.

Varşova’daki Polit Büro durumu ¨çakozlayana kadar¨ anti-Stalinst direnişe yeterince kafein ulaştırıldı.

Zaten içinde kahvehane olmayan tarihî dönüm noktasına, yakın yüzyıllarda, neredeyse hiç rast gelinemiyor.

Fransız İhtilalini fışfışlayan Danton, Robespierre gibi isimler Paris kafe’lerinde toplanıp yeterince kafein almadan bu işi yapamadılar.

Freud‘un cinsel fantezilere ait psikolojik saptamaları, Viyana kafe’lerinde yazıldı.

Lenin ve Troçki’nin, Sovyet Devrimi öncesi Cenova kafe’lerinde satranç oynayıp, fincan fincan kafein yudumlayarak bir yandan devrimi planlıyorlardı.

Kahvenin böylesine önemsendiği zamanlarda aşırılığa kaçanı da yok değil; dedikodusuna hazır olun:

İsviçre’de Fellatio [Oral Seks] Cafe adıyla kurulmuş kaavenin şubeleri için Amerikan girişimcisi kolları sıvadı.

Elli Doları bastıran, kahvenin yanında garson kıza ricada bulunuyor; masanın altı müsait.

Bir kepazelik ki, sormayın…

Bazı kahvehaneler de ölümü dert etmiştir; Death Cafe adıyla kurulu bir kahve zinciri var Amerika’da, Kanada’da…

Gidiyorsun, kahveni alıyor bir masaya çöküyorsun, herkes ölümden bahsediyor.

Ruhumuz kararıyor, kahve zaten kara…

Sen azıcık filozofi yaptım zannediyorsun; fena mı, üstüne bir de seviniyorsun…

Yarı çıplak üstsüz kızları garson çalıştıranı, kafe‘yi tavuk kümesi dekoruna çevirip horozları ortalığa salanına kadar türlü türlü kahvehaneler sırf ilginç olsun, müşteriyi kapsın diye tuhaflıklara başvuruyor.

Yalnızlığın yakıcı ateşini söndürmeye gidilen yerler ya meyhanedir, ya kaave‘dir…

m1

Kafe’ler biraz da yalnızlığın yatıştırıldığı, teskin edildiği yerlerdir.

Hayatta en fena, en berbat zamanlar insanın kendisini beğenmediği vakitlerdir; işte öyle olunca kahveye gidip oyalanmak insana iyi gelir.

Galiba ABD ve dahi Kanada’da insanlar aynaya baktıkça kendilerinden pek hoşnut kalmıyor.

Amerikalı epeyi yalnızdır…

Gönül sohbet ister kahve bahane, lafını Amerika’nın yalnız insanları için rahatlıkla kullanılabilirsiniz.

Lâkin bana kalırsa, insanın en iyi dostu yine de kendisidir.

¨Ego Mihimet Sum Semper Proximus!¨ diye Latin atasözü de zaten böyle söyler…

2001950cookie-checkABD / KANADA – Kaave ve Kafe’ler için öylesine bir iki şey

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.