‘Kader ağlarını ördüğünde’

Rengârenk yünler eğirerek günlerini doldurduğu sade bir yaşamı varmış Fatima’nın. Ama zaman usulca akıp giderken, kaderi onu bambaşka diyarlara götürmeye, birbirinden garip serüvenlere sürüklemeye hazırlanıyormuş’

Derken bir gün, babası Fatima’yı çağırarak uzun bir yolculuğa çıkacaklarını, şansları yaver giderse ellerindeki malları satacaklarını söylemiş. ‘Belki,’ diye ilave etmiş babası, ‘bu yolculuk sırasında ilerde evleneceğin zengin ve düzgün bir genç buluruz.’

Baba-kız umutla bir gemiye binip geleceğin bilinmeyen sahillerine doğru yola çıkmışlar’

Girit yakınlarına geldiklerinde korkunç bir fırtına kopmuş. Gemi kayalıklara çarpıp paramparça olmuş. Dalgalar tüm yolcuları acımasızca yutarken, bir kayaya tutunarak hayatta kalabilen sadece Fatima imiş.

Kimsesiz kalan kız, kumaş dokuyarak yaşamlarını kazanan bir ailenin yanına sığınmış.  Bir kaç yıl onlarla beraber çalışmış.  Sevinçlerini dertlerini, hayallerini paylaşmış. Her şeyin yolunda gittiği bir sırada esir ticareti yapan haydutlar tarafından kaçırılmış’

İkinci kez varını yoğunu, mutluluğunu ve umudunu yitiren Fatima, bereket versin, iyi yürekli bir adama satılmış.  Yeni yuvasında, gemi direği yapmasını öğrenmiş. O kadar büyük bir sevgi ve özveriyle çalışmış ki, sahibi onu azat ederek yaptıkları direkleri Uzak Doğu’da satmasını istemiş.

Cava’ya gitmek için bindiği gemi şiddetli bir kasırgaya tutulmuş. Yine zor bela kurtulan Fatima, kendini Çin’in ücra bir sahilinde bulmuş ve kaderini sorgulamaya başlamış: ‘Neden dokunduğum herşey yok oluyor’  Bu uğursuzluk nereden geliyor”’

Bu sorulara yanıt aslında onun geleceğini hazırlayan bilmediği bir efsaneymiş’

Çin’de kehanetlere dayanan bir hikâyeye göre, günün birinde olağanüstü bir kadın sahilde ortaya çıkacak ve eşi emsali bulunmayan bir çadır inşa edecekmiş. Öyküye inanan imparator, zaman zaman adamlarını kıyıya göndererek bu kadını aratırmış.

Kader onu imparatorun karşısına çıkardığında, kendisine sorulan ilk soru efsanedeki çadırı inşa edip edemeyeceği olmuş. Yolculukları sırasında sayısız çadır gören Fatima, ‘Yaparım tabiî,’ diye cevap vermiş, ‘yalnız çok sağlam bir kumaşa ihtiyacım var.’ İmparator böyle bir kumaşın olmadığını söyleyince, oturup kumaşı kendisi dokumuş. Sonra da, kalın bir ip ve çadırı oturtabileceği sağlamlıkta bir kaç direk istemiş. Aldığı yanıt yine aynı olunca; rengarenk ipler eğirmiş, kölelik günlerinde öğrendiklerini  hatırlayarak upuzun direkler imal etmiş’

Talihsiz geçmişinin tüm birikimiyle ortaya çıkan çadır, beklenildiğinden de güzel olmuş’

Sevinçten havalara uçan imparator, oğullarından biriyle evlendirerek ödüllendirmiş onu. Her bir facianın onda mevcut bir yeteneği geliştirerek nihaî mutluluğu hazırladığını anlayan Fatima, ömrünün sonuna dek huzur içinde yaşamış gitmiş*’

***

Kırılan kalpler, yıkılan hayaller, gerçekleşmeyen beklentiler zaman zaman yaşamı anlamsız kılıp monokrom bir renge dönüştüğünde; sınırsız ve sonsuz sevgiyi bize öğretmek için yaratılan dünyanın sihirli bir yer olduğunu hatırlatmalıyız kendimize…

Mutluluk ve ıstırap, bir gün bizi tanrısallığımızın zirvesine taşıyacak kanatlarımızın gelişip güçlenmesi için yaptığımız egzersizlerin bir parçası değil mi sizce’ Ön yargılı bakarak, olayları sadece tek taraflı algılayarak polarize olduğumuzda, atlatılan badirelerin sakladığı hazineleri keşfetmekte güçlük çekmiyor muyuz gizlice’

Sisten önümüzü göremediğimiz anlarda, ele bir kalem kağıt alıp ‘Oradan buraya, geçmişten bugüne nasıl geldim” diye sorup tarafsız bir döküm çıkarabildiğimizde neleri görüyor, nelere ve kimlere müteşekkir kalabiliyoruz?’

Aşkın, yani zıtları bünyesinde birleştiren ‘ koşulsuz sevginin’ çözemediği sır, iyileştiremediği yara yok Değerli Okurlarım. Gönlümüzü bulandıran, varlığımızı ağırlaştıran, gelişimimizi yavaşlatan kızgınlık ve suçluluk duygularına esir düşerek anlamakta güçlük çektiğimiz bu basit gerçek şunları fısıldıyor kulağımıza:

‘Sevmekten kaçındığın her şey yaşamını yönetir. Ruhunun güzlliğini ortaya dökecek duyguları köreltir. Düaliteyi aşmak için yalnızca sevmelisin’ Çünkü, koşulsuz sevemediğin her insanı farklı çehrelerle yeniden kendine çekersin. Kabullenmekte zorlandığın tüm olayları tekrar tekrar yaşarsın. İmha etmek istediklerini de defalarca yaratırsın. Neyi sevmemekte direniyorsan bil ki, sonunda sen o olursun?’

_______________________
* Yukardaki hikâye, Idries Shah’ın Tales of the Dervishes(Derviş Hikâyeleri) adlı eserinden alınarak uyarlanmıştır.

1090070cookie-check‘Kader ağlarını ördüğünde’

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.