Kanada notları… (II)

Kanada, herkesin hayallerini süsleyen bir ülke olarak bilinir.
Üstelik Kanada, herkesin kaçış yolu üstündeki ilk sapılan yol gibi addedilir nedense.
İlk durakta inilecek kıta gibi.
Ancak sonuçta burada da insanlar yaşıyor ve insanların olduğu yerde her şey geçerli.
Galiba buralarda çokça geçerli olmayan tek şey, kavga-tartışma, bağırma-çağırma…
Buradaki insanlar, sinirleri alınmış biftek gibi adeta.
Hani metroda, otobüste, çarşı-pazarda insan hiç tartışmaz mı?
Kavga etmez mi?
Bir insan, diğerinin üzerine yürümez mi?
Yeşil ışıkta dalgınlıkla duran bir aracın sürücüsüne, arkasındaki araçtan inen ve “ Ne sallanıyorsun it oğlu it, yürüsene lan” demez mi?
Demez…
Kanada genelinde değil de, Quebec özelinde yazmak gerekirse…
Montreal’de, öyle bir sistem var ki, insana verilen değer öylesine üst düzeyde ve tepelerdeki, çoğu ülkelerin buna ulaşması için yüzlerce, binlerce fırın ekmek yemesi gerek.
Misal: Trafik işaretleri, her yerde olduğu gibi burada da aynı.
Aynı ama bazen her üç ışık (sarı-beyaz-kırmızı), sadece insanlar ve hayvanlar için geçerli.
Demem o ki, eğer bir canlı, insan veya ola ki köpek, kırmızı ışıkta geçerse araçlar durur ve kimse bizde olduğu gibi en öndeki sürücüye, başını camdan uzatıp da “Ulan dangalak, yürrrü, yol senin, angut oğlu angut” diye bağırmaz.
Trafikteki sistem ve uygulanan kurallar her ne kadar, “ Kırmızı ışıktan geçen insan hasta , yaşlı, dalgın olabilir” tahminleri üzerine kurulu olmasa da, sürücüler bu olasılıklara göre hoşgörülü davranmaktan geri kalmazlar.
Yani hoşgörü baş tacıdır.
Empati her zaman ve her yerde devrededir.
Özetle, her an olmasa bile zaman zaman her üç ışıkta geçiş üstünlüğü, canlılara aittir adeta.
Ülkemin büyük kentlerinde, sürücü koltuğunda oturan ve kendisine “insan süsü” veren ve her an hayvana dönüşen mahlukata duyurulur…
Bu ülke, yani Kanada en çok yabancı göçmen alanların başında geliyor ya.
Hani Türkiye için 77 milletten oluşmuşuz deriz ya.
Burası 777 millet karışımı adeta.
İstatistikciler bu işin içinden nasıl çıkmışlar bilemem ama dünya ülkelerinin tüm temsilcileri var dense inanırım. Birleşmiş Milletlerin henüz üye kabul etmediği nice devletin vatandaşları, göçmen statüsüyle burada yaşıyor ve sokaklarda fink atıyor adeta..
Çok karışık, çok renkli, çok dilli, çok dinli ama bunlar hiç de siyasetin malzemesi yapılmıyor buralarda.
Zamanında yapılmış mı bilemem.
Tabii Quebec’e, “Önce gelenler” ve “ sonradan gelenler” tartışması gibi görünen İngiliz-Fransız çatışması bunun tek istisnası.
İngiliz ve Fransızlar arasındaki tartışması ve gerginliği “Önce buraya kim geldi?” üzerinden çok ekonomik ve tüm yerüstü-yeraltı kaynakların paylaşımıyla ilgiliymiş. Tarihte görüldüğü gibi, burada da İngilizlerin Fransızları ezmesi gibi bir sonuç kaçınılmaz olmuş. Tarihsel olarak İngilizler egemen ve dolayısıyla ekonomik kaynakları da kraliçe kontrol ediyor. Zaten Kanada doları üzerinde, gülmeye çalışan ama bir türlü başaramayan somurtkan kraliçenin portresi de bunun kanıtı.
Tabii zamanla Fransızlar sadece Quebec Eyaleti içinde kontrollerini ele geçirmişler.
Bir de en çok dikkatimi çeken şey “düşmanlık” kavramı ve kelimesinin Kanada’lıların lügatında pek yer almaması.
En azından, çok az yer alıyor belki de..
Misal:
“Yabancı düşmanlığı” diye bir kavram nedense gelişmemiş buralarda
Hayret değil mi?
Bize tuhaf geliyor bunlar.
Kanada bu açılardan gelişmemiş (!) bir ülke sayılmalı, sayılabilir.
(Devam edecek)

1630470cookie-checkKanada notları… (II)

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.