KANADA'DAN… Polis, polisi denetlerse…

En gelişmiş demokrasilerde bile, devlet-birey dengesini tutturmak kolay değil.  “Toplum sözleşmesi” fikrine dayalı  algılamalarda, devletin tekelinde bulunan güç kullanma yetki ve imkanı, öncelikle bireyleri kabadayılara ve mütegallibelere karşı en etkili ve verimli şekilde koruma amacı için vardır.  Ancak, dönemine ve ülkesine göre farklı sıklıkta ve yoğunlukta olmak üzere, bu amaçtan sapıldığı görülür.  Amaçtan sapılmasının en hafif şekli, kuruyla birlikte yaşın da yanması, suçluyla beraber suçsuzun da güme gitmesidir.  Daha ağır şekliyse, suçlunun yerine düpedüz suçsuzun ağa takılmasıdır.  Devletin güvenlik gücünü denetleme işi, yalnız totaliter ve otoriter rejimlerde değil, en “ileri” demokrasilerde de hiçbir zaman bitmeyecek bir mücadelenin parçasıdır.  Tabii bu mücadelenin farklı duraklarında, çok değişik gündemler oluşabilir.  Kimi ülke, konuyla ilgili daha gündemini bile doğru dürüst belirleyemezken, kimisi bazı “ince ayarlar”la iştigal edebilir.


Bu “ince ayarlar”ın bir örneğine, Kanada’nın Quebec eyaletinde son günlerde kızışan tartışmalarda tanık olduk.  Tartışmalar yeni değil, fakat alevlenmesine neden olan olayın, bizim Türkiye ölçüleriyle maalesef son derece sıradan sayılabilecek bir öyküsü var: geçenlerde Montreal’in fakirce ve ihmal edilen bir mahallesinde, polisle sokak çeteleri arasında bir atışma oluyor ve atışma hızla vuruşmaya dönüşüyor.  Sonuç: polisten iki yaralı, çetelerden bir ölü.   Ardından da, bu ölüme tepki olarak sokakları kasıp kavuran bir sürü kırma-dökme-yakma eylemi.  Olayların çıkış nedenlerinde, gelişme sürecinde, polisin ilk başlangıçtaki tavrında vs. bazı karanlık noktalar var.  Polisin “beyaz”lardan, çete üyelerinin ise Latin Amerika kökenli  “görünür” göçmenlerden olması da, ırkçı nefret ve gerginlikleri hemen akla getiren bir etmen.  Ama esas sorun, çete üyesi olduğu sanılarak öldürülen gencin, aslında polisin gerçek belalılarından birinin sadece kardeşi olarak orada bulunduğunun ve çetelerle alakası olmadığının anlaşılması.  Bu durumda dikkatler polise çevriliyor, kuşkular boş yere bir masumun hayatına malolan polisin davranışı üzerinde yoğunlaşıyor.  Soruşturma boyunca tanıkların ve özellikle ateş açan memurların ifadelerinin alınmasındaki yavaşlık ve gevşeklik, bu kuşkuları daha da arttırıyor; emniyet müdürünün ters yöndeki tüm açıklamalarına karşın, soruşturmanın tarafsız şekilde yürütülmediği ve polislerin kayırıldığı inancı kamuoyunda yayılıyor.


Doğrusu, bu inancın diğer bütün benzer soruşturmalarda da çabucak yaygınlık kazanması hiç zor değil.  Çünkü Quebec’teki uygulamaya göre, bir polis ekibinin yanlışlarını, ancak gene aynı teşkilattan bir başka polis ekibi araştırma yetkisine sahip.  Bu uygulamadaki temel mantık, aslında bizdekinden pek farklı sayılmaz.  Türkiye’de de benzer bir durumda, İçişleri Bakanlığı olay yerine müfettiş gönderir.  Bu müfettişlerin kendileri halen faal polis olmasalar da, sonuçta polislerle aynı bakanlığın memurlarıdır. 


Oysa bu vesileyle öğrendiğimize göre, Quebec’teki durum Kanada’nın tamamı için geçerli değildir.  Örneğin komşu eyalet olan Ontario’da, yirmi yıla yakın bir süredir sözkonusu soruşturmaları yürütme yetkisi “Özel Soruşturma Birimi” adlı sivil bir kuruluşa aittir.  Bu birim, hassas hadiselere yönelik soruşturmaları yürütmek üzere 1990’da kurulmuş.  Bünyesinde bazı emekli polisler bulunmakla beraber, hukuk, sigorta ve krimonoloji çevrelerinden seçilmiş uzmanlardan oluşan, “sivil” ağırlıklı bir birim bu.  Ama “sivil” olduğu kadar, aynı zamanda da bir kamu kuruluşu.  Beş buçuk milyon dolarlık bütçesi var ve yılda ortalama 200 olaya bakıyor.  Benzerleri diğer bazı eyaletlerde de var, ancak uygulamaları değişebiliyor.  Sözgelimi Alberta’da, olayların hangisini bir polis ekibinin, hangisini ise Özel Soruşturma Birimi’nin soruşturacağına başsavcı karar veriyor.


Öyle anlaşılıyor ki Montreal sokaklarındaki son vuruşmanın ardından, gitgide daha çok insan, polisi denetleme işinin sadece polise bırakılamayacağı ve toplumun bu işe bir şekilde daha fazla katılması gerektiği düşüncesinde.   Halihazırdaki sistemin, yalnızca vatandaşın güvenliğini değil, bizzat polisin de imajını olumsuz yönde etkilediği ve bir değişiklik gerektiği hususunda hemen herkes hemfikir.  Bu nedenle de, fazla uzaklara gitmeden, hiç değilse komşu eyalet Ontario’dakine benzer bir kurumun Quebec’te de oluşturulmasını savunan çok sayıda insan var.  Ancak bunun bile kolay gerçekleşemeyeceği ve ciddi bir mücadele gerektirdiği kanısı da hayli yaygın.


Ontario’daki sözkonusu birimin bir süre başında bulunmuş olan önemli bir yetkilinin bu sorunla ilgili gözlemi dikkate değer.  Halen Ontario’nun ombudsmanlığını yapan bu yetkili (Kanada’daki ombudsmanlık müessesesine ileride değineceğim), verdiği bir mülakatta şöyle diyor: “Halihazırda Quebec’te arzulanan değişikliği gerçekleştirecek bir siyasi irade olduğundan emin değilim.  Güvenlikten sorumlu hiçbir bakanın, bugün kalkıp da kendi bürokrasisine söz geçirebileceğini, onu eğip bükebileceğini sanmıyorum.  Polis teşkilatının ve sendikalarının politikacılar nezdindeki lobi gücü çok fazla.  O kadar ki, hükümetin pek çok durumda düpedüz polisten korktuğunu düşünüyorum.”(The Gazette, 19/08/2008)
Diğer taraftan, model olarak benimsenen “Özel Soruşturma Birimi”nin amacına ne kadar hizmet edebildiği de, ayrıca tartışmalı.  Bu kurumun konusu icabı polisle temasta bulunması doğal karşılanabilir, ama yapısal bakımdan polisten bağımsız olması tasarlanmış bu kurumda da, haddinden fazla polis etkisinden bahsediliyor.  Etkisinin de ötesinde, kurumun bünyeside istihdam edilen bazı polis emeklilerinin varlığı, yoğun bir eleştiri konusu.  Bu haliyle kurumun, kendinden beklenen tarafsızlığı gösterememesinden şikayet edenler az değil.  Nitekim, “Özel Soruşturma Birimi”nin incelediği olayların yalnız yüzde üçünde herhangi bir polisin suçlanır olması, bu şikayetlerin pek boş olmadığına işaret ediyor.


Bizzat birimin eski başkanının kendisi de bu konuda fazlasıyla hassas.   “Ontario’daki modeli alacak olursanız”,  diyor eyalet ombudsmanı, “emekli polisleri falan sakın ha yönetime sokmayın.  Polisin sağlayacağı teknik bilgiyle donanımlı, ilgili mesleklerden sivil kadrolar fazlasıyla var elinizde.  İşi başından düzgün kurmak istiyorsanız, polisle göbek bağınızı kesmek zorundasınız.”


Sivilliğiyle tanınan bir ülkenin bir köşesinde, sivillik mücadelesinin son aşaması da bu işte.

640960cookie-checkKANADA'DAN… Polis, polisi denetlerse…
Önceki haberABD-Venezüella gerginliği
Sonraki haberSerhat İncirli'nin kitabı yayınlandı
Adnan Ekşigil
Adnan Ekşigil 1953’te Istanbul’da doğdu. UCLA’da (University of California at Los Angeles) siyasal bilimler okudu, 1974’te mezun oldu. 1975 – 1981 arasında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nde öğretim görevlisi olarak çalıştı. 1980 darbesinin ardından, YÖK’ün de kurulmasıyla birlikte fakülteden ayrıldı. 1982 – 1987 yılları arasında Fransa’da yaşadı, çeşitli yayın ve çeviri işlerinde çalıştı ve gençliğinden beri hobisi olan tarımla bağlantılı bazı projelere katıldı. 1983 – 84 yıllarında Sorbonne’un (Université de Paris) Felsefe Fakültesi’nde en sevdiği Fransız düşünürlerden olan Jacques Bouveresse’in seminerlerini izledi ve DEA yaptı. 1991’de, Trakya’da önceden başlatmış olduğu kavak yetiştiriciliğini genişleterek, fide ve fidan üretimine dönük çiftlik kurdu. 1992 – 2004 yılları arasında, Boğaziçi Üniversitesi’nin Felsefe Bölümü’nde, Yeditepe Üniversitesi’nin de Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde yarım ve tam-zamanlı olarak belirli aralıklarla dersler verdi. 2007’ten beri zamanının önemli bölümünü Kanada’nın Montreal kentinde geçirmekte olup, halen eski ve “arkaik” tohum koleksiyonculuğu, ağaç fidesi üretimi ve fidancılık ürünleriyle ilgili çeşitli ticari ve deneysel faaliyetlerde yer almaktadır.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.