Yıkılmamıştır çağları bağlayan
kaçak köprüler, zaman esnektir
Ortak bilincin siyah gölgeleri
Yolculara yol gösterir
* * *
Ve ilk halkası Kabil’le başlayan
Ölümcül zincir
Amansızca çöreklenir suskunların sahiline
Sesi binbir yankıya bölünür
Bu kan kırmızı kahkaha
Bu acımasız hah ha
Biteviye bir ölümdür.
Burası bir arena..
Gözleri odun yığınlarından kalma iki kor
Görkemli ve küstah matador.
Don Kişot’tan sonra
Bu şatafatlı soytarıya.
Aşkını sunar tutkulu ve zalim İspanya
saldırgan ve sonsuz kırmızı
Yer altı tanrısını çoşturan isteri
Geçmiş zamanın unutulmuş hızı.
O ritim o topuk sesleri
Elhamra ve isyanların gitarı
Artık gelecek zamanın hatırası.
Bugün zorbadır bu kalabalık, insan arenası
Bu zorba kalabalık gizemli bir yolda şimdi
Mişli zamanların ufkunda geçmişe yürüyorlar
Şair tanık,yolu biliyor bir kaç mısrası
Uzatıyor şarap kasesini Savaş Tanrısı
”Dol muhteşem kupa kan kırmızıyla dol”
Farkında değil hala, ZALİM ve ZORBA İSPANYOL
Oysa şairin gördüğü vardı
Her birinin gözlerinden AKAN
O pelte gibi anlam;uğursuz ve akışkan
Bir başka arenaya varır
Buluşur oradaki vebalı bakışlarla.
Vahşetin zevkiyle ÇlLGIN, BUZ YÜREKLER
Bir ayinde gibidir en güçlü atışlarla.
Doğanın kanı çekilmiş
Bu sabah çiğ düşmemiş yapraklara
Bakışlar karanlığa koşulu atlardır
Daha da derinlerine inerler,ağızları salya
Bir arpa boyu yol giderler,
Değİşmemişse öldürme arzusu
Donup kalan zamana boyun eğerler
* * *
Romada kurban insandır
Boğalar uygarlığın SEÇİMİDİR
Ama zorbalar… zaman asalakları
Aynı iştahla kana kilitlenir
Ölümü yok sayan bu zorlu değişim
Günah çıkarırken iğrenç bir jokerdir.
“Ama kupamda kan var” demişti Tanrı
Sormadı boğa mı insan mı
İşte bu yüzden sonsuza kadar
İspanya her gün bu arenada
Ürperir dehşetle, ve o dehşeti
İnce bir pelerin gibi sarar
Ne sinsi bir kaçış planıdır
Arenada ölüm ona uzak.
Ölüme boğaları yollar
KANLI GÖZLERLE, HAYATTAN
BİR KURU LOKMA KAPAR.
* * *
Mezarlıkta söylenen bir şarkı gibidir OLEY
Çaresiz, bir taşa takılır, mezarda kalır
Ne çığlıklarda, ne dik başlı parmaklarda
Ne de güllerde yaşar İspanya.
O güller ki matadorun kanlı ellerinde solan.
Her günün sonu gece gibi akşam
İspanyanın gitar teli ince damarlarına
Kan kırmızı bir lanet karışır.
Boğayı getirdiler, sırtında beş mızrak
Tanrının çalgısında titredi her tel
Kendini oradan oraya attı hüzünlü mızrap
İnledi her zamanki gibi ,
masumların gezegende susmuş sesleri:
”Ağlama tanrım ağlama yarab”
* * *
Sırtında kalın kan çizgileri,çok uzakta otlar ve yapraklar
Matador yaralı düşmanı için hainlere zafer ısmarlar
Dön matador dön kan kırmızı kumaşla dön !
Zaman aldı götürdü seni,zaman kan kırmızı
Her ölümde söner tanrının bir yıldızı
Ve her ölümde geriye dönmek ister
Boğanın aşkı Evropa.
Efsanelerin en pişman kızı.
Dön soytarı trübünlere dön
Bak binlerce eski Romalı,ölümlere aç yaşama bön
Gel sapla kılıcını , şövalye soytarı
Çoktan bir ağıt tutturmuş doğa
Zaten yaralı, hileli ölümlere kurban boğa
Ve derki şair, şiirin gerçeği kendisidir.
Aslanlar açtı.
Uzakta imparator,
Çok daha uzakta soytarı Matador!
Aslanlar duraladı bir an,yeleleri dalgalandı
Eski roma ,Elhamra,
Zamanın kasesinde harmanlandı.
Sonra tanrıların yolladığı rüzgarlar gibi
Aslanlar gerçek zorbalara aktı.
Ve soytarının son darbesi ! indi boğaya .Kilitlendi dişleri
Aslanları izledi gözleri sönerken
ve kan kırmızı kalabalığı…
Kimse tartışamaz böyle düşleri.
O düşler tanrının yolladığı!
Zil şal ve ölüm…hah hah ha
Tanrının en acı şakası şimdi bu kahkaha
O böyle güldükçe VAR YA
Kapalıdır sonsuzun yolları ispanyaya
______________
Ve bir yandan da şairin gözyaşları sicim gibi.
Geleceğe merhamet vadeden bir cenin gibi
Yerleşti onu BEKLEYEN beyinlerin rahmine
Yoksa o büyük sır nasıl direnirdi sonsuz gizemine.
Yok etmez miydi evren kendi kendini
YAŞANIRKEN BUNCA ACI
Umudu ya da doğumu haber vermeseydi
Ölen tüm masumlara…o görkemli sancı
Hiç düşmemiş gibi zulmün irinli ağına
Nasıl varolurdu süresiz,.. Bu evren,bu doğa.
Ölürken gülüyordu boğa.