Kapılarınızı, Pencerelerinizi Açın

Barikatın arkasında Fransız devrimcileri vardır, Monarşi askerleri de karşılarında silah ve toplarıyla sıralanırlar ve komutan seslenir barikatın arkasındakilere;

-Kimsiniz?

Gür bir ses cevap verir;

-Fransız devrimi.

Komutan, halkın bile bu isyanın arkasında olmadığını söylerken, hızla kapanan pencerelerin, sıkıca kapatılan kapıların görüntüsü düşer sahneye.

Kıyamet kopar.

Yerde, tarihin en bilindik görüntüsü vardır. Kan, barikatların arasından sızarak akar.

Kan, gözyaşı ve çığlık bizim için de çok tanıdıktır.

“Akacak kan can da durmaz” denilenin, tekrarını sürekli yaşayan bir ülkenin insanlarıyız biz. Nerede dirensek, yerde tanıdıkların kanı süzülür. Çocuklarımızın kanı.

Ne kadar çok öldüğümüzü yine bir tek biz biliriz. Her evde, duvarda bir acının resmi asılıdır. Her sokakta, mahallede parmakla gösterebileceğimiz bir mesafededir yitirilenlerin geride bıraktığı keder.

Sürekli “teslim olun” diyen bir ses duyuluyor.

Sürekli “halk bile arkanızda değil” diyor birileri, birileri elinde silah “Türk’ün gücünü göreceksiniz, ne yaptı lan bu devlet size” diyerek tekrar ediyor zulmü.

Yere yatırılmış, arkadan kelepçelenmiş sıradan insanlar var önünde. Kürt olmaktan suçlular.

“Bakma, bakma lan” diyor.

Bakmak, görmektir. Bakmak tanımaktır, okumaktır, farkında olmaktır, itiraz etmektir çünkü…

Kafanızı kaldırmanızdan, bakmanızdan korkarlar. Bütün bir savaş, bunun üzerine kuruludur. Bakmak yaşamı savunmak, bakmamak yaşamsızlığı seçmektir.

***

Kopan her kıyamette, kilitlenen kapıların sesi duyulur, kapatılan ve sıkı sıkı örtülen pencereler görünür. Bir toplum, balkonundan, penceresinden bayrak sallandırırsa, kendisine dokunulmayacağını düşünerek bilinçaltına zulalıyor korkusunu. Pencereler, kapılar ne kadar sıkı kapatılırsa, kopan kıyametten o kadar uzak kalacağını düşünenlerin sessizliğinde kıyılıyor içimizden birilerine.

“Huzur” kapısı, penceresi kapalı bir iç hapishane oluyor. Huzur, komşusunu kendi bacağından asıp, “çenesini kapasaydı, ben mi söyledim sokağa çık diye” seslenişi içerisinde, teslim ediyor başkasının oğlunu, kızını devlete.

Sıranın kendisine hiç gelmeyeceğini sanmaktır huzur. Dışarıda kimse kalmadığında, ihbarlara düşmektir. Kendisinden şüphelenilmesin diye, bir başkasını şüpheli haline getirmenin adıdır artık huzur.

Kapatılan kapılar, sıkı sıkı örtülen pencereler, “içeride bir şeyler çeviriyorlar” muhbirliğine evrilir. Kapıları, pencereleri sonuna kadar açsanız, “bir şey çevirmiyorlar-mış gibi yapıyorlar” söylentisi ile buluşur.

Artık kaçacak yer yoktur, ne yapsanız sistem için bir tehdit olarak görüleceksiniz ve bir zamanlar dışarıda, böyle yaşamaktansa ölmeyi seçenlerin arasında olmayı isteyeceksiniz. Siz bunu istemeye başladığınızda, üstünüze kapanan kapıların sesini duyacak, sıkıca örtülen pencerelerin arkasında boşuna bir yüz arayacaksınız.

Aradığınız kendi yüzünüzdür. Yüzünüzü, kapattığınız pencerenin arkasında bıraktınız, yüzünüzü kaybedilenlerin, katledilenlerin sesinden uzaklaştırdınız, yüzünüzü yüzsüzleştirdiniz.

Anlayacaksınız ki huzur sandığınız şey, kendinizin celladıdır.

Sonra, her şey tükendi, bitti sandığınızda, bir çocuk sureti belirecek pencerenin kenarında. Bir çocuk merakıdır çünkü yaşam. Bir çocuğun merakı korkusuzdur.

Sonra, bir yerlerden yine ve yine itiraz dolu sesler yükselecek, yürüyen insanlar göreceğiz…

Karşılarında bir adam bağıracak;

Kimsiniz?

Birisi bağıracak tüm gücüyle;

Direnenleriz.

Yüzünüzü yeniden kazanmanın yoludur bu.

Hayatı ve onu anlamlandırmanın yoludur.

Utancınızı yeniden kazanmanın yolu.

Vicdanınızı yeniden kazanmanın tek çaresidir bu.

Huzur;

Size bağırana, size had bildirene, size parmak sallayana vereceğiniz cevaptır.

En etkili sahne, en etkili dönüşüm ve en etkili gelecek budur.

Gelecek; Kapıları pencereleri açıp, yaşamı içeri alıp saklamaktır tüm kötülüklerden.

1575560cookie-checkKapılarınızı, Pencerelerinizi Açın

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.