Karşıya çuvaldızı batırmadan, iğneyi kendimize batıralım!

ASKAR YILMAZ – İngiliz ırkçılar yeni bir saldırı için tarih ve eylem proğramı hazırlamışlar. Öncellikle Müslümanları hedef alan saldırılar karşısında endişeleniyoruz. Gazetelere yansıyan ödüllendirici saldırı ilanları ve haberler karşısında endişelenmeme olanaksız.

Bu duruma yol açan nedenler/niçinler, olabilecek saldırı karşısında önemi yok belki! Ama uzun erimde, nedenler/niçinler önemli. Bundan sonra, düşünce, davranış ve inançlarımızı, uzun erimli yaşamı düşünerek düzenlemek zorundayız. Doğada ve toplumda azınlıklar çoğunluğun yaşamını düzenlenme güç ve yetkisine sahip değil. Azıklık gruplar, akılcı ve örnek davranışlarıyla, genel yaşama katkıda bulunabilir. Yaşadığımız toplumu düzene sokma, terbiye etme anlayışı doğru ve gerçekçi değil. Yapılması gereken, çoğunluğun genel değerleriyle çatışmadan, uzun erimde dostluğu önceleyen yaşam bilinci içinde olmak zorundayız. Yaşama bilinci, karşıt saldırıları etkisiz kılmada en önemli insani yöntem.

Geçmişte ve yeniden planlanan saldırıların özellikle Müslümanların yaşam biçimini hedef alması, Müslüman inancına sahip topluluklara sorumluluk yüklüyor. Saldırıların geçmişte yapılan çatışmalara dayanması karşısında, olumsuzluklardan dersler çıkarılması Müslümanlara düşer.

Genel anlamda Müslümanları hedef alan, çok çeşitli şiddet olayları yaşandı ve yaşanıyor. Müslümanlar haksız saldırılar karşısında, Müslümanlar adına yapılan provakatif saldırılar genel yaşam kurallarını olumsuz yönde etkiledi. Olumsuz durumu daha da kötüleştirmek isteyen, öncelikle tüm Müslümanları hedef alan haksız ve ırkçı eylemler, yeni saldırıları haklı çıkarmaz. Irkçı ve ayrımcı gerekçeler üzerinden yapılan saldırılar, terör nitelikli saldırdır. Hiç bir hukuk devleti, bireysel saldırılara göz yumamaz. Bu anlamda saldırganların yasal gerekçeleri yok. Kin ve nefretin gerekçeleri olamaz da. Önemli olan, birlikte yaşamanın gerekli koşullarını yerine getirme. Toplumsal alanda “bize” özgü olan, özel kültür ve yaşam biçimini, toplumun geneline dayatmadan, yaşamı sürdürebilme anlayışı dışında bir yol yok. Farklı inançlar ve kültürler arası ilişki, dayatmalarla sürdürülemez. Ayrıca farklı dini inanç ve kültürler üstünlük ve haklılık yarışına giremez.

Avrupa genelinde yaşayan Müslümanlık inancına bağlı toplumlar aile içi ilişkileri Şeriat Kurallarına göre düzenleme düşüncesi, Müslüman toplumların önemli bir çıkmazı. Şeriat kurallarına göre düzenlenen aile içi ilişki, toplumun genelinden soyutlanmaya yol açmakla kalmıyor, barışçı yaşam üzerine yeni olumsuz yükler yüklüyor. Bildiğimiz Şeriat yasaları, katı, bağnaz ve çağın dışında kalan yasalar. Katı kalıplar ve değerlerle donatılan bireyler, günlük yaşamını sürdürmede pek çok sorunlarla karşı karşıya kaldıkları gerçek.

Birey ve guruplar arası ilişkilerde görülen katı ve geleneksel anlayış, davranış ve eğilimler, yaşamı önemli ölçüde etkileyen etkenler. Müslüman inancını kimlik haline getiren bireyler, günlük yaşam ilişkilerinde olması gereken uzlaşma ve hoşgörü sınırlarının daralmasına yol açıyor. Hiç bir dini inanç ve kültürel akım, dayatmacı biçimlerde sürdürülemez.

Modern Avrupa değerleri, şeriat hukuku ve  kurallarını hoşgörüyle karşılamaz. Ayrıca, Avrupa hukuku, devlet hukukudur. Avrupa da yaşayan azınlıklar ve Müslümanlar, genel hukuka uymak zorundalar. Genel hukuka uymayan olumsuz eğilimleri giderme görevi azınlıklara düşer. Şeriat ve modern yaşam arası ilişkilerde, şeriat kurallarını yeğleyen Müslümanlar, hak etmedikleri ayrımcılığa ve tecrite uğradıkları yaşanılan gerçek. Müslümanlar yaşadıkları toplumun değerlerine aldırış etmeden, kendi yaşam biçimlerini adeta dayattıkları biliniyor.

Özellikle Müslüman kadın üzerinden sunulan imajın benimsenmesi ve hoşgörüyle karşılanması düşünülemez. Şeriat kuralları gereği  Müslüman kadınların aşırı kapanması, erkek egemen anlayışın bir sonucu. Göreceli eşitliği yakalamış toplumlar, Müslümanların kadına bakışına asla onay vermez. Soruna salt bu açıdan bakıldığında dışlanma ve ayrımcılığa davetiye çıkarılıyor.

Dini kalıplara göre yaşamı şekillendirme, modern toplumun hoşgörüsüne provakatif bir saldırı biçiminde yansıdığı biliniyor. Müslüman aileler, yaşamı şeriatın katı kurallarına göre uyarlamanın çıkmaz bir yol olduğunu anlamak zorunda. Farklı inanç toplulukları için genel olan değerler, toplumun çoğunluğu açısından özel değerlerdir. Özel değerler, genel ve yaygın değerleri etkileyemez. Müslümanlar özel inanma biçimlerini, genel değerlere saygı bilinci içinde sürdürmeye mecburlar.

Avrupa toplumlarında kadın ve erkek ayrımı bir yana, kadınlar daha özgür ve eşitlikçi bir yaşam mücadelesi içinde. Kadın ayrımcılığı ve kadını baskı altına alan anlayışlar, her şeyden önce insani değil. Müslümanlar, kadın erkek eşitliğini ve bireyler  arası ilişkileri bozan davranışlarla bir yere varılamayacağını artık bilmeleri gerekir. Kadın kimliğini yok eden, kadın cinsiyetine saygısızlığı çağrıştıran  anlayışlar sürdürülemez.

Din, bireyin özel ve genel haklarını biçimlendiremez. Kimin ne yiyeceği, ne içeceği, nasıl giyineceği dini kurllara göre düzenlenemez. Müslümanlar, katı yaşam kalıplarıyla, hem kendi değerlerini ve inanışlarını sürdürmede zorlanır, hem de, önlerine çıkan göreceli eşit olanaklardan yararlanamaz. Diğer yandan, farklı inanç ve kültür gurupları, yaşam tarzını, modern toplumun önüne seçenek gibi sunmaya hakkı yok.

Şeriat kuralları ve aile ilişkileri belki şeriat devlet çatısı altında sürebilir. Ayrıca gelişmeler bakıldığında, Şeriatla yönetilen devletlerde kadın karşıtı uygulamaların tartışıldığı, tepki çektiği ortada. Gelişimlerin bu aşamasında modern Avrupa toplumunda Şeriatın katı ve akla aykırı kurallarını sürdürmenin olanağı yok. Özellikle  Müslüman toplumlar, yaşam biçimlerini yeniden “güncelleme” göreviyle karşı karşıyalar.

2170420cookie-checkKarşıya çuvaldızı batırmadan, iğneyi kendimize batıralım!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.