Kendi bacağından asılan koyunun yıkıcı yalnızlığı

Nedeni bir türlü çözemediğim, anlaşılmaz tuhaf bir duygu var yüreğimde bu gece…Uyuyamıyorum. Sorular, sorular. Zihnimi kurtaramadığım sorular. Kafam arı kovanı gibi, onlarca soru dönüp dolaşıyor kafamda ve her soru diğerini ısıran bir arı…

Yoğun acıların ve göz kamaştırıcı sevdaların yaşandığı binlerce yıllık bu topraklar şimdi bir yol kavşağında. İşsizlik almış başını gidiyor, sadece insan değil, bütün evren, taşıyla, toprağıyla, kuşuyla, böceğiyle çözümsüzlüğe, korkuya benzer bir duygu içinde…..

Dedim ya sorular sorular ve sonuç uyuyamamak. Her koyun kendi bacağından mı asılır? Bacağından asılan “koyun” ne hisseder? Koyunun acısını hissetmeyecek kadar vicdanımızla iletişimimizi kayıp mı ettik? Sorular, sorular… Saat sabahın beşi olmuş hala uyuyamamışım…

Perdeyi aralıyorum, şafak çiçeğinin ilk ışıkları pencereme düşmüş… Yüzümde acı bir gülümseme, sokağa çıkıp yürüyorum.

Sokaklar bomboş. Bir sokak köpeği bana eşlik ediyor. Duvarlardaki afişlere bakmak için duruyorum, O da duruyor. Beraberiz der gibi, hareket edene kadar etrafımda dolanıyor. İşte, işte diyorum kendi kendime çözüm bu, sokakta ve dayanışma içinde olmak. Sadece insanlarla değil, kurdu, kuşu, köpeği böceği, çiçeği ile dayanışma içinde olmak. Belki sadece canlılar ile sınırlı tutmayıp, cansızları da dahil etmeli bu dayanışmaya…

Günlük konuşmalarımızda dayanışma ile çokça karıştırdığımız bir kavram işbirliğidir. Kuşkusuz bu iki kavramın benzer olduğu noktalar var. Fakat özünde farklı iki kavram.. İşbirliğinin belirleyici olan özelliği, tarafların sadece kendi amaçlarını gerçekleştirmek için çıkar ortaklığına girişmesi.

Dayanışma da ise; tarafların, ortak iyi için; birbirlerine karşılıklı bağlanmaları, birbirlerini kollamaları söz konusu. Mesela adam öldürmek için işbirliği yapabilirsiniz ama adam öldürmek için dayanışma içine girdik demek mümkün mü? Ya da siyasi bir partinin “oyunu bana verirsen sana makarna veririm” demesi, işbirliğine başka bir örnek.

Evsizler ihtiyaçlarına uygun evler yapmak için dayanışma içine girebilirler. Hatta böyle bir durumda küçük aileler kalabalık olan ailelere daha büyük eve tahsis etmeye rıza gösterilmeleri nedeniyle diğerini kollama vardır. İşbirliğinde ise böyle bir durum söz konusu değildir. Çünkü orada verilenle, alınan birbirine eşittir.

Evet bir tıkanma noktasındayız. Bu sistemle yaşamın devam etmesi tehdit altında. Bakın, dengeli ve sağlıklı bir ortamda yaşama şansımız git gide kayboluyor.

Artık sobayı yakmak için, kömürlükten odun taşımamıza gerek yok… Başka bir ülkeye gitmek için haftalarımızı yolda geçirmemize gerek yok, ama yaşadığımız çevre, sağlığımız için ciddi tehlikeler yaratacak kadar kirletiliyor. Gürültü, trafik tıkanıklığı ve hava kirliliği yaşamı şehirlerde çekilmez hale getiriyor. Ozon tabakasının delinmesi bir çok hastalığa yol açıyor….

Şimdi yaşadığımız kente, İstanbul’a bir bakın; İstanbul giderek eşiz doğasını yitirmekte, yeşil alanların her gün bir kısmı birilerine peşkeş çekilmekte ve göç sorunu ile baş edilemediği için şehrin kültürel ve sosyal dokusu yıpranmakta.

Diğer yandan işsizlik, savaş gibi nedenler insanların kaygılarını artırmakta. Toplumsal dayanışama duygusunun giderek kaybolması ve yalnızlaşma sonucu panik atak gibi psikolojik sorunlar artmakta… Besbelli ki böyle gitmiyor. Böyle gitmeye devam etmesine müsaade edersek de, belli ki daha ağır bedeller ödeyeceğiz.

Bilindiği gibi, aynı durum içinde bulunan insanlar, aynı davranışları geliştirebilir. Bu bağlamda ancak yaşadığımız sistemin mağdurları, aynı kaderi paylaştıkları için, daha insani, daha yaşanılası bir dünyayı gerçekleştirmek için farklılıklarını değil, farksızlıklarını ön plana çıkararak yeni analizler ışığında somut duruma uygun dayanışma biçimleri geliştirip, yaşanan sıkıntıların üstesinden gelebilir.

İşte, insanlığa dayatılan ve yukarıda bir kaçını sıraladığım olumsuzlukların ana kaynağı olan bu sistemin alternatifini yaratmak ya da hiç olmazsa yaşamı çekilmez hale getiren bu etmenleri asgariye indirmek için, canlı cansız bu sistemin tüm mağdurları bir araya gelmeli.

Emin olunuz ki, sistemleri sürüsün diye, bu sistemin sahipleri, bu sistemden beslenenler işbirliği içinde olmakta bir an bile tereddüt etmiyorlar ve etmeyecekler.

Bakınız ilk çağlarda insanoğlu dayanışma içine girerek vahşi doğada tehlikelere karşı durabilmiş ve türünü sürdürmüştür.

Evet, kuşkunun, kaygının, korkunun, çaresizliğin en etkili ilacı dayanışmadır. Dayanışma içinde sistemin mağdurları güçlerinin olumsuzlukları değiştirebileceğini görebilir ve yarattığı değerlerde payına düşeni alabilir. Ve tabii, yaşama sevincimizi çoğaltan masmavi gökyüzünü ancak böyle koruyabiliriz.

Üzerine karanfilin, yasemin ve yıldız çiçeğinin kokusunu bulaştığı Hallacı-ı Mansur’un şu sözü yüzlerce yılı delip bizi hala aydınlatmakta : “Cehennem acı çektiğimiz yer değildir; acı çektiğimizi kimsenin duymadığı yerdir.” İşte yüreğinize bakıp acınızı hissedecek kimse yoksa yanınızda, o zaman yaşarken bile cehennemi boylamışsınızdır.

Evet, her koyun kendi bacağından asılır ama kendi bacağından asılan koyun dayanılamaz ve yıkıcı bir yalnızlık içindedir. Bu atasözüne en güzel cevabı başka bir atasözü vermektedir: ” Ağaç ağaca, insan insana yaslanır”.

Dayanışma evimizdir, fırtınaya tutulduğumuzda sığınacağımız limanımızdır.

1598940cookie-checkKendi bacağından asılan koyunun yıkıcı yalnızlığı

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.