Kentli ‘Ferik’ler

Ne sınır ötesi tartışmaları, ne Fethullah Gülen’in Jineokolog Alp Nuhoğlu’na hediye ettiği ‘dualı altın’, ne de Seferihisar’da Ege’nin mavi sularında son bulan kaçak göçmenlerin umuda yolculuğu bu kadar ‘derin’ ilgi görmedi. Ferdi Tayfun’un 14 yıldır  sır  gibi  sakladığı gizli aşkı, sözünü ettiğimiz ilginin sebebi. Ferdi Tayfur- Necla Nazır ilişkisinin 30 yıllık derinliği ve bitme nedenleri Aralık ayının en çok konuşulan ve tartışılan konularının başındaydı. Bu ayrılık kararının detaylarını büyük bir iştahla magazin basınından izledi meraklıları. İşin bu tarafıyla fazla ilgilendiğimi söyleyemem açıkçası. Benim bu ilişkide ilgimi çeken ve bunun üzerinden anlatmak istediğim durum biraz daha karmaşık.

Necla Nazır, 1972 yılında Ses Dergisi’nin yarışmasında birinci olarak başladığı kariyerinde seksenli yıllara geldiğinde sinemanın aranılan yüzlerinden biriydi. Kentli, iyi yetişmiş ve çağdaşlığın sembolü ‘ağır abla’ rollerinin yanı sıra,  ‘Yatık Emine’ gibi toplumsal içerikli filmlerde de boy gösterdi. Seksenlerin ayrılmaz bir parçası olan arabesk film furyasının başlamasıyla birlikte Necla Nazır’ın yaşamı da değişecek ve Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur filmlerinin vazgeçilmez kadın karakteri olacaktır. Sonrasındaysa Ferdi Tayfur’la ‘imam nikahlı’  bir  evliliğe  adım  atacak  ve  yaşamı oynadığı rollerle örtüşen bir seyre dönüşecektir. Sinemada güçlü ve çağdaş kadını  oynayan  Nazır’ın  hayatı  imam nikahına ‘fit’ olan bir döneme giriyor ve otuz yıl sürecek olan kentli feriklik başlıyordu. İki yıl önce gördüğü rüyada,   “Ayakları yeryüzünde, başı  gökyüzüne uzanan  bir adam”ın  kendisini  elinden tutup yukarı çektiğini söyleyecek ve kendini dine adadığını açıklayacaktı.  Modern zamanları ferik olarak yaşamanın ağrısı kolay geçiştirilir bir içsel travma değildi…

TAŞRADAN KENTE TAŞINAN FERİK KÜLTÜRÜ…

Ferik,  Anadolu’da  birbirinden  oldukça farklı  alanlarda kullanılan bir kavram. Osmanlı döneminde bir çeşit askeri rütbe olarak kullanılmasın yanında Anadolu’nun değişik bölgelerinde; genç kız, tepelitavuk, yumurtlama dönemine gelmiş piliç ve karatavuk gibi onlarca anlamda kullanılıyor. Bu kavramla ilgili en ilginç tanımlamaysa, Kırşehir, Nevşehir ve Aksaray gibi Orta Anadolu kentlerinde yüzlerce yıldır süregelen bir gelenekte bir nevi ‘kuma’ olarak alınan genç kızlara ve kadınlara verilen ad. Bölgede yaşayan evli erkekler,  iki üç kız çocuğundan sonra ya da  çocukları  olmuyorsa  bir erkek çocuğuna sahip olmak için ‘erkek çocuğu doğuracak’ yeni bir genç kız  alır kendine.  Tarım topluluklarında soyun devamını sağlamak adına sürdürüldüğü savlanan bu geleneğin zaman içinde dejenere  olması, kentleşmeyle ve göçle birlikte dönüşen sosyal yaşamda geçmişte meşrulaştığı alanın dışına çıkıp bu kurumun bizzat ‘zevk nesnesi’ olarak varlığını sürdürmesi, hem erkek hem de kadın kimliği üzerinden modern zamanlar hakkında yeniden düşünmemizi gerekli kılıyor.

Anadolu kırsalında, binlerce yıllık kültürel birikimin katmanları üzerinde yaşayan sosyal yapı kuşkusuz bu coğrafyayı dünyanın en zengin, karmaşık ve bir o kadar da şaşırtıcı bölgesi haline getiriyor. İç Anadolu’da yüzlerce yıldır varlığını sürdüren feriklik kurumu, içine doğduğu  koşullarda  toplumsal kabul görmeyle karşılanan bir gerçeklik. Tıpkı kuma, dost, kırık ve bölgesine göre buna benzer adlandırmalarla varlığını sürdüren sosyal yapıların gördüğü kabul gibi feriklik de toplumsal ikiyüzlülüğün en çarpıcı örneklerinden biri olarak karşımızda duruyor. Kırsalda yaşanan sosyal gerçekliğin yarattığı algıların kente taşınmasıyla birlikte diğer bütün kırsal yapılar gibi feriklik kurumu da kente taşındı ve bugün içinde yaşadığımız zaman diliminin insanına modernlik, bireysel haklar, feminizm ve kadın erkek üzerine ezber bozduracak kadar çarpıcı sonuçlarla varlığını sürdürüyor. Kentli, orta sınıf ve görece nüfuzlu erkeklerin, edindikleri sosyal ve ekonomik statünün yaptırımlarını ülkesinin kadınları üzerinde pervasızca kullanmaları, kadınların da bu ‘danışıklı dövüş’ün gönüllü ya da zorunlu tarafı olmaları feriklik kurumunu uzun yıllar yaşatarak geleceğe taşıyacak gibi görünüyor.

Başta değindiğimiz Ferdi Tayfur örneğine geri dönerek söylersek, kendisi de bu öyküye ferik olarak başlayan Necla Nazır, bir başka feriğin Ferdi Tayfur’un hayatına girmesiyle, (hem de uzun yıllar önce) Kırşehir’de söylenen biçimiyle öyküyü  “tavuk” olarak  noktaladı. Bu konudaki medyatik ve popüler kültüre malolmuş kimlikler üzerinden örneklemeleri çoğaltmak mümkün. Ve bu anlamda şov dünyasında feriğin erkek olanına da rastlamak mümkün. Örneğin geçtiğimiz aylarda  biten Seda Sayan- Nihat Doğan ilişkisinde ferik olanın pekala Nihat Doğan olduğunu söylemek pek de yanlış olmaz! Günümüz medya dünyasında kadın erkek tanımları etkinlik- edilgenlik üzerinden yapılacaksa eğer, edilgen erkeklerin nasıl bir hayat yaşadıkları ayrı bir tartışma konusu. Şov dünyasında yaşanan çarpıklıkların toplumun geneline yansımalarının da örtülü biçimde de popüler kimliklerden pek de kalır yanı olmadığını da söylemek olası. Ancak feriklik kurumunun modern toplum olma iddiasındaki Türkiye topraklarında bu denli karşılık bulmasının nedenlerini daha derinlerde aramak gerekiyor.

 Osmanlı  bürokrasisinin cumhuriyete devrettiği sosyal hastalıklardan biri de bürokrasi sınıfının iki yüzlülüğüydü. Modernleşmenin yarattığı gelişmenin olanaklarını her alanda kendi yaşam standartlarını yükseltmek için  kullanan erkeksi bakış açısı, bu konuda yazılı olmayan  bir anlaşmayla müthiş bir erkek dayanışması sergileyerek toplumsal rollerini perçinlediler. Üniversiteler, devlet kurumları, çeşitli toplumsal yapılar ve taşradaki toplumsal örgütlenmelerde kadınların önünü açma ve onları toplumsal alanda daha çok görünür kılma ikiyüzlülüğüyle ne kadar modern olabildiklerini gösterme telaşına düşen erkeksi bakış, bu ikiyüzlülüğe rağmen başarmış kadınlarından her geçen gün uzaklaştılar. Kendileriyle benzer statüye erişen, aynı dili konuşan ve aynı dünyayı talep eden kendi kadınlarından üstün olma kompleksleri içlerini kemirdikçe Osmanlı bürokrasisinden miras aldıkları ruhsal köklere geri döndüler. Ruhlarının derinliklerinde yatan ve her fırsatta pohpohlanmayı bekleyen ezilmişlik duyguları depreştikçe de statülerini bir sopa gibi kullanarak, taşranın modernleşme hastalığına tutulmuş genç kadınlarına koştular. Modern hayattan para, aşk, statü ve daha iyi bir gelecek talep eden taşralı genç kadınlar, üzerlerinde iyice silikleşmiş erkeklik güdülerini bileyleyen modern görünümlü kent adamlarının sırtında kamusal alana yayıldılar. Erkeksi bakış her ne kadar modern yaşasa ve gündelik hayatı çağdaşlık kriterleriyle değerlendirse de oynadığı bu oyunu içinden bozuyordu.  Kendi mevkidaşı olan kadına saygısını ‘göstermelik’ biçimde yansıtsa da gerçek hayranlık cümlelerini olası feriklere saklıyordu.

Kent adamları, kadınları kendileriyle eşit statüye geldiği durumlarda silikleşiyor, silikleştikçe ruhunu parlatacak olan taşralı genç feriklere tutunuyorlardı. Taşra kadınları, kente tutunma ve modern dünyadan bir tüy koparma telaşıyla ferik olarak  başladığı  hikayeleri hep tavuk olarak bitirdi. Ömrünü harcadığı süre içinde ne kadar tüyü yolunduğunu düşünmeden!

__________________

[email protected]  


 

1195700cookie-checkKentli ‘Ferik’ler
Önceki haberYıldız Kenterli bayram yemeği
Sonraki haberPakistan’da son perde
YUSUF YAVUZ
YUSUF YAVUZ (GAZETECİ-YAZAR) Isparta, Sütçüler'de doğdu. 1990’da edebiyatla ilgilenmeye başladı. Deneme ve inceleme tarzındaki ilk yazıları 1996 yılında 'Atatürkçü Ses' Dergisi’nde yayımlandı. Aynı yıl yerel ölçekte yayın yapan kanallarda 'Dönence' başlıklı radyo ve televizyon programları hazırlayıp sundu. 1999 yılında Antalya'da kurulan Müdafaa-i Hukuk Dergisi’nde yazmaya başladı. 2001’de Gazete Müdafaa-i Hukuk’ta Muhabir-Temsilci olarak görev aldı. Daha sonra adı 'Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk' olan dergiyle bağını temsilci-yazar olarak sürdürdü. 2001-2007 yılları arasında Kaş Kitap Şenliğini organize ederek başta çocuklar ve gençler olmak üzere yöre insanının kültür, sanat ve edebiyat çevreleriyle buluşmasını sağladı. 2005 yılında Muğla ve Antalya arasındaki sahil bandında yaşanan yabancılara toprak satışına ilişkin yaptığı araştırmalar önemli etkiler yarattı. Deneme, inceleme, röportaj, düz yazı, haber ve yorumları; Cumhuriyet Akdeniz, Odatv, Yeni Harman, Edebiyat ve Eleştiri, Yolculuk, Evrensel, Atlas, Magma, Aydınlık, Birgün, Açık Gazete gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Antalya merkezli VTV Televizyonunda, Pelin Gel Ağan'la birlikte 'İki Ağaç İçin' adıyla 16 bölümden oluşan bir program hazırlayıp ve sundu. Kanal V Televizyonunda, Biyomühendis Çağlar İnce ile birlikte, Yörük kültürünü ve tarihsel köklerini ele alan 'Islak Çarıklar' adlı belgesel haber programı hazırlayıp sundu. Araştırma yazılarından bazıları, 'Yer Bize Çimen Verdi' ve 'Darağacına Takılan Düşler' adıyla belgesel filmlere de konu olan Yavuz, şu sıralar 'Islak Çarıklar' adlı bir belgesel haber programı için çalışmalarını sürdürüyor. Ağırlıklı olarak arkeoloji, çevre, kentsel dönüşüm ve tarım konularını ele alan çalışmalar yapmayı yazılı ve görsel medyada sürdüren Yavuz, yıkım politikalarıyla tarımdan hayvancılığa, kültürden mimariye kırsal yaşamın dönüşümünü ele alan araştırma yazılarıyla tanınıyor. Ziraat Mühendisleri Odası Basın Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Belgesel ödülü, Türkiye Ziraatçılar Derneği Tarım ödülü, Kubaba Derneği kültür hizmeti ödülü'nün yanı sıra Türkiye Ormancılar Derneği gibi çeşitli meslek odası, kurum ve kuruluşlar tarafından ödüle layık görülen Gazeteci Yusuf Yavuz, Likya'dan Teke yöresine uzanan coğrafyadaki su kültürüne ilişkin uluslararası bir sanat projesinin de danışmanlığını ve metin yazarlığını üstleniyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.