KIBRIS’TAN… Kazanacağımız dava kasten kaybettirildi

ASAM (Avrasya Stratejik Araştırmalar Merkezi)  sitesinde, http://www.asam.org.tr/tr/yazigoster.asp?ID=1480&kat2=2  Sn. Sema Sezer imzası ile yayınlanmış, Maraş’taki Vakıf Malları ile ilgili bir yazı var.


Bu yazıdan yapılan alıntılar ve Sema hanımdan alına bilgilerin derlenmesi ile 3 Mart tarihli Hürriyet gazetesinde Yalçın Bayer’in köşesinde Arestis davası ile ilgili bir yazı daha çıktı. Bu iki yazıyı okumanızı tavsiye ederim. Hem de yavaş yavaş ve sindire sindire okuyun bu yazıları.


Konu Maraş’ta yitirilen Türk Vakıf Malları ve Arestis davası.


Mağusa Maraş’taki ata yadigarı topraklarımızın nasıl üç kağıtla Rumlara tapulandığı,  tapu belgelerinin bulunmuş olmasına rağmen Arestis davası AİHM’de görüşülürken niye itiraz edilmediğini gayet güzel açıklıyor bu yazılar.


Hele Bayer’in köşesindeki yazının son paragrafında, Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın bir yanıtı var ki orada takılı kaldım. “Geç kaldık, o dönemde elimizde evrak yoktu,  evraklar geç geldi” cümlesini okuyunca gözlerime inanamadım.


Ben bu konuyu neredeyse bir buçuk yıldır, ASAM Kıbrıs-Yunanistan uzmanı Sema hanımefendi ile birlikte çalışarak çok yakından takip ediyorum.


Gerçekler hiçte Sayın Cumhurbaşkanının söylediği gibi değil. Bu sözler bir nevi günah çıkarmak sadece.


4 Mart tarihinde Bayer’in köşesinde Sn. Cüneyt Özerdağ’a ait  “Kıbrıslı bir Türk olarak içim yanıyor” başlıklı bir yazı daha var. Yazının bir bölümünde aynen şu cümleler yer alıyor ;
“Kardeşim KKTC’de avukatlık yapıyor ve Maraş’taki Türk mallarının tespit edilmesi konusunda komisyon kurulduğu zaman bu komisyon içerisinde yer alıp çalışmalar yaptı. Onunla yaptığım konuşmalarda bu konudan çok umutlu olduğunu ve şüphe götürmez bir şekilde Türk mallarının gasp edildiğini, bunun da çok kolay ispat edilebileceğini söylüyordu. Hatta tapu kayıtlarının kopyasını bizzat kendi gözlerimle gördüm. Burada vakıf malı önce bir Rum’a yasal olmayan bir şekilde devrediliyor, daha sonra bu Kıbrıslı Rum da malını varisine bırakıyordu. Fakat bu çalışma son sürat devam ederken bir gün kardeşimden çalışmanın durdurulduğunu duydum. Sebebini sorduğumda ise bugünkü konjonktürde Rumlarla sürtüşme yaratacak çalışmalar içerisinde olmamak gerektiği düşünülüyormuş(!). Bunu durduran bizzat KKTC’deki CTP hükümetidir. Sayın Talat’ın geç kaldık demeci doğru değildir. Bu çalışmanın yapılmasını bizzat kendileri durdurmuştur.”


Aynı gün konuya ilgi duyan ve Arestis’e tapulanmış taşınmaz malın gerçek sahibi olan Abdullah Paşa Vakfının varisi olduğunu iddia eden Sn. Eren Sagay’ın da bir yazısı var.
Sn. Sagay yazısına “Yazıda bahsi gecen Abdullah Paşa Vakfı bizim ailemiz büyükleri tarafından kurulmuştur.” diye başlıyor ve “Vakfın şu andaki mütevellisi Kıbrıs Vakıflar Örgütü ve Din İşleri Dairesi’dir. Türkiye’nin muhatap olduğu bu konuda, bu daire olayları bilmesine rağmen elinde mevcut olan evrak ve belgeleri her nedense ibraz etmemiştir veya belli politik nedenlerden ötürü mahkemeye vermemiştir. AİHM’ye bu belgeler sunulmadığından dolayı da Türkiye ilk önce Arestis davasını kaybetmiş ve yüksek bir bedel ödemeye mahkum edilmiştir. Ayrıca bu konuda bekleyen Rumların davaları için bu önemli bir örnek oluşturacak, Türkiye’de bu bedelleri ödemekle cezalandırılacak. Bu konuyu siz de belirttiniz zaten ve bu konuda aynı düzlemdeyiz. Düzeltme Sayın Talat’ın açıklaması ile ilgili. Sayın Talat o sırada elimizde yeterince kanıt yoktu diyor fakat işin aslı bundan farklıdır.”  Cümlesi ile bitiriyor.


Gerçekte her iki kişi de doğruları yazmaktadır.


Kıbrıs Vakıflar Örgütü ve Din İsleri Dairesi, 2000 yılında, yani CTP hükümeti yokken ve Sn. Mehmet Ali Talat da Cumhurbaşkanı değilken, Maraş’taki Türk Vakıf Mallarına sahip çıkmak kararı alır ve Abdullah Paşa Vakfı ve Lala Mustafa Paşa Vakfı’nın Emaneten İdarecisi ve Temsilcisi sıfatı ile Gazimağusa Kaza Mahkemesinde 271/2000 ve 272/2000 numaralı tespit davalarını açar.


Abdullah Paşa Vakfına ait mülk davası 27 Aralık 2005’de ve Lala Mustafa Paşa Vakfına ait mülk davası da 28 Ocak 2002 tarihinde biter ve Mahkeme kararı ile söz konusu gasp edilen malların bu Vakıflara ait olduğu tespit kararı ile meşrulaştırılır yani resmiyet kazandırılır.   


Bu davalar açılırken tamı tamına 7 adet emare sunulur mahkemeye.
Emare A, Ay Loucas’da, Emare B, Aşağı Maraş’ta, Emare C, Derinya’da, Emare D, Eptakomi’de, Emare E, Ay Mennon’da, Emare F, Maraş’ta, Emare G, Komikebir’deki malların dökümü verilir mahkemeye.


İşte tüm belgeler, Cumhurbaşkanımızın söylediği gibi elimizde yok değildi, bu emarelerin içinde idi. Ayriyeten Kıbrıs Vakıflar Örgütü ve Din İsleri Dairesi kasa odasında bulunan “Sadr-ı Esbak Abdullah Paşa İbn Hasan Paşa Evkafı : Ref No. V.G.M.A 1057” no.lu dosyanın içinde de Abdullah Paşa Vakfına ait mülklerin evrakları bulunmaktadır.


Nasıl oluyor da, kamu görevlisi olmadığım halde, neyin nerede olduğunu benim bile bildiğim bu evraklardan, Vakıflar İdaresi’nin ve Cumhurbaşkanının haberi olmuyor. 


Bir de Mal Tazmin Komisyonu var. Açıkçası can verilerek, kan dökülerek alınmış toprakları Rum’a iade etmek için kurulmuş bir komisyon bu. Ve bu komisyon, Arestis kendisine başvurmadan ve de Mağusa Mahkemesinin kararlarını okumadan ve dikkate almadan, kendi kendine gelin güvey olarak, üstten bir yerden gelen talimatla AİHM’ye bir teklif yapar ve Arestis’nin mülkü için 400,000 Avro, kullanamama tazminatı olarak da 400,000 Avro teklif eder. Yapılan teklif ya mülk ücretinin ödenmesi, ya da tazminat verilmesi şeklindedir ama AİHM teklifin üstüne atlar ve 800,000 Avro tazminatta karar kılar. Tabi malı da geri verilmek kaydı ile.


Arestis davasına itiraz etmeyerek hem malımızı kaybettik, hem de üstüne üstlük, çifte tazminat ödedik veya ödeyeceğiz. Tabiî ki Arestis’in malı da kendisine iade edilecek. Hala daha kılını kıpırdatan yok. 


Hadi, Kıbrıs Vakıflar Örgütü ve Din İsleri Dairesi. KKTC hükümetini ve Mal Tazmin Komisyonunu dava etmen ve malına sahip çıkman gerekmektedir.  Artık elinde belgen de var. Tam bir asırdır çekmecende duran evrakları gene de bulamazsan, bana seslen, ben sana getiririm. Açacağın dava ile dava bitene kadar tazminatın emanete alınmasını sağlaman, Maraş’taki Arestis’a ait mülkü geri alman ve üstelik Arestis’ten de doksan altı yılın tazminatını istemen gerekmektedir. Artık sorumluluk sende. Hiçbir yere kaçamazsın ve dava açmamak için göstereceğin hiçbir gerekçe de yok artık.


Bunu yapmazsan bil ki iki elim(iz) yakanızda olacaktır.


Amaç Rum’a ve AB’ye şirin gözükmek için ve Sn. C. Özerdağ’ın yazdığı gibi “bugünkü konjonktürde Rumlarla sürtüşme yaratacak çalışmalar içerisinde olmamak gerektiği düşünülüyormuş” diyerek, “Birleşik Kıbrıs” hayalleri ile yaşayanların topraklarımızın gasp edilmesine çanak tutmaları kabul edilebilir bir yaklaşım değildir.  


1955’lerden beri verilen mücadele sonunda, akıtılan kan, dökülen göz yaşı, kaybedilen gelecek ve yitirilen evlatlar pahasına elde edilen kazanımları, “Birleşik Kıbrıs” hayalleri ile, “Elim havada kaldı” düş kırıklığı ile kaybettirmeye kimsenin hakkı yoktur.


Rum’a ve AB’ye şirin gözükmek uğruna ata yadigarı topraklardan vazgeçilmesi girişimlerini, bu uğurda gerektiği zaman kasten ortaya çıkarılmayan belgeleri ve bu yönde verilen talimatları tarih elbette yazacaktır.


Önemli olan nasıl yazacağıdır. Hıyanet mi? yoksa vatana hizmet mi?


Ben nasıl yazacağını çok iyi biliyorum, sizde biliyorsunuz aslında…


________________


* Prof. Dr.


 


 

655330cookie-checkKIBRIS’TAN… Kazanacağımız dava kasten kaybettirildi

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.