KIBRIS’TAN… Lizbon Antlaşması

AB’NİN YENİ YOL HARİTASI : LİZBON ANTLAŞMASI


Lizbon Antlaşmasının labirentlerine girmeden önce sevgili okurlarımın KURBAN BAYRAMI’nı kutlar, sağlık ve mutluluklar dolu nice bayramları görmelerini dilerim.


13 Aralık 2007 tarihinde AB Devlet ve Hükümet Başkanları Konseyi’nde imzalanan Lizbon Antlaşması’nın ve Nihai Senet’in resmi olmayan çevirisini edinmek isteyen okurlarım bana e-mail göndererek söz konusu çevirileri edinebilirler.


AB’nin temelini oluşturan topluluk antlaşmaları 1950’li yıllarda Avrupa’da ortaya çıkan ulus-devlet krizinin ve aşırı milliyetçiliğin ortaya çıkardığı güç mücadelelerinin sona erdirilmesini amaçlıyordu. Kömür Çelik ve diğer topluluk antlaşmaları ile Avrupa ülkeleri bu çabasında başarılı oldu. Avrupa, tarihindeki en uzun barış dönemini yaşıyor bu topluluklar sayesinde.


         Ancak son yıllarda AB ülkelerinde yükselen aşırı milliyetçilik, ırkçılık, yabancı düşmanlığı, kendinden olmayanı ötekileştiren, zenginliğini paylaşmakta kıskanç davranan gruplaşmaların oluşmasına ve AB’nin karakteristik yapısını bozmaya başladı.


Avrupa Anayasası’nın 2005’te Fransa’da ve Hollanda’da referandumla reddedilmesi nedeniyle, tarihinin en önemli kimlik bunalımına giren Avrupa Birliği, bu sorunu Lizbon Antlaşması ile atlatmayı hedefliyor. Anlaşma, 27 ülkenin ulusal çıkarlarını “Avrupa Birliği ruhunun” önünde tutan, hassas dengeler üzerine kurulu ve teknik anlamda “kötünün iyisi” olarak adlandırılabilecek bir belge.


İçeriği, birkaç önemli değişiklik dışında, “Avrupa Anayasası”yla uyuşan Lizbon Antlaşması, her ülkeyi yüzde 100 memnun etmemekle birlikte, son genişleme dalgalarıyla üye sayısı 27’ye yükselen AB’ye daha dinamik bir işleyiş kazandırma amacı taşıyor.
Üye ülkeler arasında giderek artan karar alma zorluğunu belli oranda giderme hedefi de bulunan antlaşma, halen yürürlükte olan Nice Antlaşması’nın yerini alacak ve kurumsal işleyişin temel belgesi haline gelecek.


         Lizbon Antlaşması’nın, yürürlüğe girebilmesi için tüm üyeler tarafından 1 Ocak 2009’a kadar onaylanmış olması gerekiyor.


 Antlaşma ile getirilen önemli değişiklikler su şekilde özetlenebilir:


•  Avrupa Topluluğu’nu kuran Antlaşma’nın adı “Avrupa Birliği’nin işleyişine ilişkin Antlaşma” olarak değiştiriliyor.
•  “Avrupa Topluluğu” ve “Topluluk” ifadeleri “Birlik” ile değiştirilerek Avrupa Birliği’ne tüzel kişilik kazandırılıyor.
•  Konsey başkanlığı sistemi değişiyor ve iki buçuk yıllığına atanacak bir başkan geliyor. Altı aylık dönem başkanlığı sistemi ise, üç ülkenin 18 aylık bir başkanlık takımı oluşturması ile değiştiriliyor.
•  Dış politikada etkililiğin artırılması amacıyla “Dışişleri ve Güvenlik Politikası Birlik Yüksek Temsilcisi” getiriliyor. Yüksek Temsilci’nin, görevlerini, yine bu Antlaşma’da belirtilen Avrupa Dış Faaliyetler Servisi ile işbirliğinde yürütmesi öngörülüyor. Bu bağlamda Avrupa Birliği Antlaşması yeni Madde 13a, gerekli çalışmaların Antlaşma imzalandığı anda başlaması gerektiğini belirtiyor.
•  Avrupa Komisyonu’nun üye sayısının 2009 yılından itibaren Üye Devlet sayısının üçte ikisi olması öngörülüyor. AB Üye Devletleri sayısının bu isleme uygun olmaması halinde karar Konsey’e bırakılıyor.
•  Ulusal parlamentolar, Komisyon tarafından halihazırda gayrı-resmi olarak yapılan bilgilendirmenin, sekiz hafta içinde Antlaşma’da belirlenen kurum tarafından yapılması şartı ile karar alma süreçlerine yakınlaştırılıyor.
•  Olağan yasama usulü olarak tanımlanan ortak karar usulünün kapsamının genişletilmesi ile Avrupa Parlamentosu’nun rolü güçlendiriliyor. AP’ye aynı zamanda Komisyon başkanını seçme yetkisi tanınıyor.
•  Yeniden düzenlenen nitelikli çoğunluğa göre, 2014 yılından itibaren kararlar; AB nüfusunun %65’inin ve üye ülkelerin %55’inin desteği ile alınabilecek. Ancak, 2017 yılına kadar üye ülkeler su anda geçerli olan sisteme göre oylama yapılmasını talep edebilecekler.
• Yeni sistem üye ülke nüfuslarının önemini artırıyor. Örneğin bugün, İngiltere 345 oyun %8’ini temsil ederken yeni düzende temsil oranı %13 olacaktır.
•  Antlaşma’nın imzalanmasından bir gün önce Strazburg’da kabul edilecek Avrupa Birliği Temel Haklar Şartı, bazı Üye Devletlerin (Çek Cumhuriyeti, Polonya, İngiltere ve İrlanda) dışarıda kalmasına rağmen, diğer Üye Devletler için hukuki bağlayıcılık kazanıyor.
•  Güçlendirilmiş işbirliği, üye devletlerin, AB çerçevesinde, diğer üyeler dahil olmasalar da gruplar halinde hareket edebilmeleri ilkesine dayanıyor. Grup üyeleri, diğer AB Üye Devletleri’ni davet etmeden nitelikli çoğunluk ile karar alabilirler. Bu model dış politikaya ilişkin tüm alanlarda uygulanabilecek.


AB-Türkiye ilişkileri açısından Lizbon Antlaşmasının önemi, Avrupa Birliği’nin Türkiye’ye karsı net bir siyasi tavır belirlemesi için önce kendi içindeki sorunları çözmesini ön görmektedir. 
Bu bağlamda Lizbon Antlaşması ile getirilen değişikliklerin kurumsal aksaklıkları ortadan kaldırması, Türkiye’nin daha az sorunlu bir Birliğe katılımını kolaylaştıracaktır. Ne var ki, Anlaşma’nın, gelecek genişlemeler için bir öngörüde bulunmaması olumsuz bir durumdur.
Akdeniz Birliği gibi önerileri daha sık gündeme getirebilecek güçlendirilmiş işbirliği ile birlikte değerlendirildiğinde, bu durum, Türkiye karşıtı bazı Üye Devletler tarafından kullanılabilir. Bu nedenle de “İmtiyazlı Ortaklık” gibi tam üyelik dışındaki öneriler daha fazla gündeme gelebilir.
Türkiye’nin 1 Ocak 2009’da başlayacak bu yeni süreç içinde akılcı, süratli, ısrarcı ve dikkatli bir strateji izlemesi gerekmektedir.


_________________-


* Prof. Dr.

656050cookie-checkKIBRIS’TAN… Lizbon Antlaşması

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.