KIBRIS’TAN… Türkiye yutmadı

Rumların sahte egemenliklerini Türkiye yutmadı


Son 6 gündür Türk Deniz Kuvvetleri, Kıbrıs’ın güney deniz bölgesinde ve Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin karasularının dışında gerçek mermiler kullanılarak tatbikat gerçekleştiriliyor. Buna paralel olarak da geçen hafta içinde, TPAO’ya ait bir araştırma gemisi Kıbrıs ile Türkiye arasındaki sularda dolaşarak petrol yatakları arama ve sismik araştırma görevi yaptı.


Bu iki olay, Kıbrıs’lı Rumları ve Yunanlıları bayağı telaşlandırdı. Rum ve Yunan hükümetleri, “Türkiye’nin sıcak bir olay (savaş) çıkarmasından” korktukları ve bu nedenle de Türkiye’nin bölgedeki hareketlerini not edip değerlendirmeye, savaş senaryoları yapmaya ve her senaryo için de bir savunma sistemi oluşturmaya başladılar. Hatta sorulan sorular üzerine, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti Dışişleri bakanı Lillikas, Türkiye’ye savaş açacak kadar aptal değiliz diye bir de demeç verdi.


Tüm bu veriler, Rum tarafındaki tedirginliği iyice ortaya koyuyor.


Aslında Rumların Mısır ile imzaladığı, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti ile Mısır arasındaki Münhasır ekonomik Bölgede petrol arama ve çıkarma anlaşması tam bir hedef şaşırtma operasyonu.


Ortada daha tespit edilmiş petrol yatakları yok.


Sadece bir Norveç şirketi sismik araştırma yapmış ve bulgularında deniz dibinin yapısı, toprak katmanlarının altında petrol olabileceğini söylüyor demiş. Hepsi o kadar.
Petrol yatakları tespit edilmiş değil, Sondaj yapılmış değil, Petrole ulaşılmış değil, petrol deniz yüzeyi üzerindeki platformda bulunan vanadan akıyor da değil.
Aslında petrol şirketleri, vanadan petrol akınca petrol var diyorlar.


Rumların asıl hedefi petrolden ziyade Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin kıta sahanlığını tescil ettirmek ve kıta sahanlığının üzerindeki münhasır ekonomik bölgede hak sahibi olmak.
Göstermelik de olsa Petrol arama ve çıkarma ihalesini açmalarının nedeni de “Ben bu denizler üzerinde söz sahibiyim” diyebilmek.


Eğer Türkiye bu açıkgözlüğe göz yummuş olsaydı, Kıbrıs (Rum) Cumhuriyeti, hem Kıbrıs ile Türkiye arasındaki sularda hem de Suriye, Lübnan, İsrail ve Mısır ile paylaştığı denizlerde, yarı yarıya hak sahibi olacak, egemenliğini ilan edecekti.


Buraya kadar anladım da, Türkiye’nin Kıbrıs’ın güneyindeki denizlerde ne hakkı olabilir diye sormayı düşünüyorsanız, bunun yanıtı 1958 Cenevre Karasuları ve Bitişik Bölge Sözleşmesinde yatıyor yanıtını alırsınız.


Denizlerdeki hükümranlık ve ekonomik bölgelerin tanımlarının tespit edildiği ve Deniz Hukukunda köşe taşı olarak tanımlanan önemli birkaç yasa ve toplantı var.
Bunlar sırası ile 1736 İngilizlerin “Hovering Act”i, 1930 La Hey Kodifikasyon Konferansı, ABD Başkanı Truman’ın 1945’de yaptığı bildirisi, 1958 Cenevre Karasuları ve Bitişik Bölge Sözleşmesi, ve 1982 III. Deniz Hukuku Konferansı [1982 United Nations Convention on the Law of the Sea (UNCLOS)]. 


Her ne kadar III. Deniz Hukuku Konferansında kabul edilen kurallar yani UNCLOS, günümüz deniz hukukuna temel teşkil ettiği söylense de ve de Dünya Denizcilik Teşkilatı, IMO’da bu kuralları uyguluyor olsa da, Türkiye 1982 tarihli III. Deniz Hukuku Konferansı sonuçlarına imza atmış değildir.


Nedeni de 1982 Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin 121. Maddesi’nde yer alan hükme göre, üzerinde insanların sürekli olarak yaşamlarını sürdürdükleri adaların kendi kıta sahanlıklarına ve münhasır ekonomik bölge alanlarına sahip olması. Yani Ege’deki tüm Yunan adaları, küçük de olsa büyük de olsa, kıta sahanlıklarına sahip olacaklar ve Türkiye, Çanakkale Boğazı’ndan başlamak üzere İskenderun Körfezine kadar tüm denizlerden izole edilmiş olacak.


Kıta sahanlığı sorunu Ege’de halen mevcut ve Yunanistan’a ait Oniki adaların (Dodega nisi) kıta sahanlığı olmadığı için, Yunanistan Ege’de, kara sularını 12 Mil’e çıkaramıyor. Türkiye’nin verdiği notaya göre bu “Casus Belli” (Latincede Casus : Neden , Belli : Döğüş) yani açıkçası savaş nedeni, askeri bir ültimatom. 


Türkiye’nin Akdeniz’deki kıta sahanlığı ve bu bölge ile birebir örtüşen Münhasır ekonomik bölgesi, Antalya körfezinin doğu kenarındaki Gazipaşa’dan Kaş’a veya Dalaman’a çekilen bir hatta dikey olarak Mısır’a doğru çizilen ve uzun kenarı 200 mil olan bir dikdörtgenin içi. Bu hakkı 1958 Cenevre Sözleşmesi ile elde etmiş.


Hakkı baki ve UNCLOS’a imza atmadığı için de halen geçerli.


Bu nedenle de Kıbrıs adasının güneyindeki ve gün ey doğusundaki denizlerde Türkiye’nin kıyı ülkeler ile yarı yarıya bölüştüğü egemenliği var.


Bu nedenle de Türk Deniz Kuvvetleri, Kıbrıs’ın güney deniz bölgesinde ve Kıbrıs (Rum) Cumhuriyetinin karasularının dışında gerçek mermiler kullanılarak tatbikat yaparak politik, diplomatik ve askeri dilde ihaleye katılan şirketlere, bu suların gerçek egemeni benim, araştırma yapmak isterseniz benden izin almanız gerekmektedir demektedir.


_________________


* Prof. Dr.

655500cookie-checkKIBRIS’TAN… Türkiye yutmadı

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.