Kim neyin peşindedir?

Hanımefendi ya da beyefendi dil uzmanıdır. Okullu da olsa kendini yetiştirmiş de olsa bir kere adını dilciye çıkarmıştır. Ancak dilcilik sarraflığa ayakkabıcılığa aşçılığa nalbantlığa benzemez, gelişmiş bir bilince dayanmıyorsa sahibini gülünç eder. Dilin mantığı genel mantıkla koşullanmıştır, ortak mantığımızın dışında mantık yoktur, ne var ki kuru mantıkla dilcilik olmaz. Her alanda olduğu gibi dilde de bilinç yetkinliği gerekir. Bunun için de öncelikle tarihsel gelişim koşullarında kavramların değişen anlamlarını temel alan gerçek felsefe bilgisine gereksinimimiz vardır. Öbür türlü dilcilik yalancılıkla eşdeğerdir. “Sanat ve edebiyat” diye konuşan ve yazan dilciler gördük. Dilde içlem ve kaplam ilişkisi düşünceye dayanan bir özeni gerektirir. “Sanat ve edebiyat” diyen adama edebiyat da sanat değil mi desek ne diyecek? “Sanat ve edebiyat” demek “ahlaksızlık ve hırsızlık” ya da “sebze ve kabak” demek gibidir. Dilin mantığını kuran başlıca belirleyici güç gerçeğe uygun kavramlar düzenidir. Gelişigüzel yaşayanlar hangi kavramın hangi kavramı içerdiğini ya da hangi kavramın hangi kavramda içerildiğini düşünmezler ama dilcilik yapmaktan da geri kalmazlar. Ben edebiyatın sanat olduğuna inanmıyorum diyen edebiyat eleştirmenleri gördük. Yanlışlar sanatta başka dilde başka siyasette başka felsefede başka hatta gündelik yaşamda başka yankılanıyor. Gene de aralarında sıkı bağlar var. Ortak kaynak bilgisizliktir.

Evet asıl sorun bilinç yetmezliği sorunudur. Son derece kendini bilir görünen bir kişi bakıyorsunuz çocuğun bile yapmayacağı işi yapıyor. Peygamberlerin karikatürünü yapmak kimin aklına gelir? Kimsenin aklına gelmese de bu kişinin aklına geliveriyor. O kişi kutsal bilinen birini karikatürleştirirken görünmez bir amaç gütmüyorsa yaptığı düpedüz çocukluktur. Bu kişi hangi etkinin hangi tepkiyi yaratabileceğini bilemeyecek kadar zavallı olabilir mi? Benin peygamberim iyidir seninki iyi değildir savı olağan zamanlarda toplumların en alt kesimlerinin bile ilgisini çekmez. Ama bunu toplumun gözünün içine baka baka söylerseniz tepki oluşur. İnsanların duyarlı olduğu konulara domuz tarlaya girer gibi girmek hoş değildir. Yıllardır yazı yazarım, insanların çok duyarlı olduğu konularda da yazı yazarım, kimsenin kutsal bildiği değerlere dil uzatmayı bir gün bile düşünmedim. Aydın insanın başka sorunları olmalıdır. Kendini bilen kişi gerçekten insan sorunlarıyla içli dışlıysa önce adaletsizliklerle, özellikle toplumsal ve iktisadi dengesizliklerle savaşmalıdır. Bugünün aydın insanı en gelişmiş görünen toplumlarda bile adam yerine koyulmadığını, kaba siyasetin çizdiği yolda tıpış tıpış yürümek zorunda bırakıldığını, bir takım uzaktan yakından güdümlenmiş sözde önderlerin peşinden gitmek durumunda olduğunu bilemiyorsa vah ona. Aç yatan çocuklar, işsiz babaların çaresiz anaların dinmeyen acıları, aptalca sürdürülen savaşlarda ziyan olan kitlelerin dramı seni ilgilendirmiyorsa, durmadan sömürülen ve hiç gelişemeyen toplumların sıkıntısı seni ilgilendirmiyorsa ve sen özgürlüğünü gerçekleştirmek adına bilmem kaç yüzyıl önce yaşamış peygamberlerin doğrularıyla ve yanlışlarıyla oynuyorsan sana da özgürlüğüne de ne desek azdır.

Dilden girdin bir başka yerden çıktın, bu ne biçim yazı yazmak toraman diyebilirsiniz. Sorun ortaktır dostlarım. Bu sorunların kaynağında evrensel boyutlarda bilinç yetmezliği ve ona bağlı olarak gelişen ve toplumları içten içe kemiren ahlak bunalımı vardır. Eskilerin “müdahane-i aliman” dedikleri aydın yaltaklanmacılığı da bu yetersizliğin pis kokan bir başka meyvesidir. İnsan sorunlarıyla ilgili görünse de yarısı dolu yarısı boş kafayla yaşayan birçok sözde aydın kişi yapay ilişkilerle örülmüş dünya düzeninde anlamını doğru dürüst kavrayamadığı özgürlükçülüğü sermaye güçlerini savunmak adına saldırganlık durumuna getiriyor. Gerekçe oldukça ilkeldir ve bir ikiyüzlülüğün anlatımıdır: ben doğru düşündüğüme göre benim gibi düşünmeyen sen zorunlu olarak yanlış düşünüyorsun, bu yüzden özgürlüğümü kullanıyorum ve özgürlüğümün gereği olarak da senin özgürlüğünü yok sayıyorum. İlk bakışta sağlam ve iyi tasarlanmış görünen bu gerekçe evrensel ahlak bozukluğunun bir yansımasıdır. Gerçek insancı görüşler varlıklarını XX. yüzyılın başlarına kadar sürdürebildiler, sonra başta felsefe olmak üzere kültürün bütün alanlarında bir çöküntü başladı. Bu da insani değerleri bayrak yapmış görünmeye çalışan ve her türlü değere düşman olan yeni özgürlükçülüğün sefil başarısıdır. Bu yeni özgürlükçülük yaşasın benim çıkarlarım, yalnız ben önemliyim, altta kalanın canı çıksın özgürlükçülüğüdür. Bundan dil de düşünce de çok zarar gördü.

Eksik bilinçle ne dilcilik ne başka bir şey yapılabilir.

645410cookie-checkKim neyin peşindedir?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.