Geçen haftalarda AB referandumundan söz etmiştik. Bu hafta IMF’nin, Birleşik Krallık’ta (BK) 23 Haziran’da yapılacak olan AB üyeliği referandumunu, şu an dünyanın ekonomik istikrarı için en büyük risklerden biri olarak gördüğü açıkladı. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg de Başbakan David Cameron’u makamındaki ziyaretinde “Birlikten güç doğar” diyerek topa girdi ve NATO’nun tavrını koydu.
Hani Fransız mantığıyla hareket edersek, dünyanın başına ortak çorap ören bu iki kurum ne diyorsa tersini yapmak gerekirdi ama toplumun ve işçi sınıfının çıkarlarını Fransız mantığı’na endeksleyemeyiz.
İşçi Partisi’nin soldaki lideri Jeremy Corbyn’den büyük sendikalara pek çok kesim AB’de kalınmasından yana. Onların ana gerekçesi de AB çalışma yasaları ve haklarının daha iyi olması ve kendisine ayak uydurulması için de Londra’ya sürekli baskı yapması.
Bana sorarsanız emperyalist bir ülke olan BK’nin “emperyalist” bir kurum olan AB’de kalma tartışması abesle iştigal. Bizim taraf olmamız yerine referandumu boykot etmemiz daha doğru. Tabii bizim toplum üyelerinin Türkiyelilere çalışma ve oturum hakkı konusunda kapı aralayan Ankara Anlaşması’nı korumak adına “AB’de kalınmalı” tavrını da anlarım.
BELEDİYE BAŞKANLIĞI SEÇİMİ
16 milyar sterlin bütçeli Londra Belediye Başkanlığı için 5 Mayıs’taki seçimi için 12 aday yarışıyor. Yarışın İşçi Partisi’nden Sadiq Aman Khan ve Muhafazakar Goldsmith Zac arasında geçmesi bekleniyor.
Seçim yaklaştıkca adaylar da bol keseden atıyor. Örneğin Partisi adayı Mr Khan, “Seçilirsem Londra’da konut sorununu çözeceğim” dedi. Yahu sen Londra’daki fare sorununu çöz, yeter!
Secime katılan partiler arasında One Love Party’nin adayı Ankit Love, Londra’yı her türlü endüstriyel atıktan arındırmayı ve 2020’ye kadar 1 milyon çağdaş ev yapmayı, esrarı da serbest yapmayı öngörüyor. Bir diğer parti de Lee Eli Harris’in başkanlığındaki “Esrar altolden daha güvenli – Cannabis is Safer than Alcohol” Partisi… Kendisini esrar aktivisti olarak tanımlayan 79 yaşındaki Eli Harris, belediye seçimlerini propaganda zemini olarak gördüğü belli. Harris’i okuduğumda “Düşünce ve ifadesinin özgürlüğü işte bu” dedim dostlar. Burjuva demokrasisinin hazmettiği bu özgürlüğün aynısından Türkiye’de de istiyoruz.
KİTAP FUARI REZALETİ
Londra Olimpia Sergi ve Konferans Salonu’nda 12-14 Nisan tarihleri arasında düzenlenen Londra Kitap Fuarı’na 124 farklı ülkeden 25 binin üzerinde yayıncı katıldı. 60’dan fazla ülkenin “stand” açtığı fuara, yayıncılar, yazarlar, çevirmenler, basım evleri yer aldı. Fuar’a bu yıl Türkiye, Kültür ve Turizm Bakanlığı, Başbakanlık Atatürk Kültür, Dil, Tarih Yüksek Kurumu, TEDA ve özel yayın evlerinden oluşan kalabalık bir katılımcı grubu ile yer aldı.Fuara katılan Türkiye’nin Londra Büyükelçisi Abdurrahman Bilgiç de, “Kitapların kokusunu almak için bile Londra Kitap Fuarı’na gelinmeli” dediği basına yansıdı.
Buraya kadar her şey iyi güzel de fuara Türkiye’den katılan yayınevlerinin cümlesiyle hepsinin dini yayınlar basanlardan seçilmesine ne demeli? Fuarda Türkiye’nin Nobel ödüllü yazarı Orhan Pamuk’un, Yaşar Kemal’in, Orhan Kemal’in kitaplarının olmamasına ne demeli? Ben “rezalet” derim…
AKP’ye oy vermeyenlerden bu kadar mı nefret ediyorsunuz? Türkiye adına fuara katılıyorsunuz, yalnızca kendi şürakanızı getiriyorsunuz. Ayıp! Türkiye reyonuna gelen kitap dostları kitap göremedi, koklamakla yetindi… Bilginiz olsun!