Kobani zaferi ve sonrası

Kobani’de verilen özgürlük savaşı, çok önemli bir başarı kazandı. Yaklaşık olarak 5 ay önce IŞİD tarafından çok yoğun bir saldırıya tabi tutulan Kobani’nin savunulması için dünyanın hemen her yerinde gösteriler yapıldı. Halkların gösterdiği dayanışma eylemleri, yapmış oldukları kitlesel gösteriler, uluslar arası ilişkilerde önemli bir etki yarattı. Aynı şekilde IŞİD’in Kobani’de büyük bir yenilgi alarak çekilmek zorunda kalması da yine dünya genelinde bir sevinç yarattı. Farklı ülkelerinde yüzlerce kişi, Kobani’nin özgürleşmesi için savaşmaya geldi. Özgürleşen Kobani sadece Kürtler için değil aynı zamanda bölge halkları için de bir umut oldu.

Kürt askeri güçlerinin Kobani’de kazandığı başarı, özellikle bölgesel ilişkilerin yeniden tanımlanmasından önemli bir etki yaratacağı artık herkes tarafından kabul görüyor. Küçük bir kasabanın Ortadoğu’nun karmaşık politik denklemi içerisinde bu düzeyde öncelikli olarak ön plana çıkmış olması, bir tesadüf olmayıp, bölgenin geleceğine yönelik yapılan çok önlü hesaplarla doğrudan ilişkilidir.

Birincisi, Kobani’yi kısa sürede ele geçireceğini hesaplayarak bütün gücüyle saldırıya girişen IŞİD, Irak ve Suriye içerisinde ilk kez çok belirgin bir yenilgi aldı. Böylelikle psikolojik olarak üstünlüğünü kaybetmekle kalmadı, aynı zamanda askeri güç dengesinde belirli bir kırılma yarattı. Kobani, IŞİD’in eline geçmiş olsaydı, özellikle Suriye ve Rojeva’daki bütün dengelerin değişmesine yol açacaktı. Öncelikli olarak Qamışlı ve Arfin kantonlarını kontrol altına alarak Rojeva’nın bütününü işgal edecekti. Böylelikle Suriye ve Irak’ta merkezi bir üs kurarak, savaşı istediği bir şekilde yönlendirerek, Güney Kürdistan’a yönelik çok büyük bir saldırı için önemli mevziler elde edecekti. IŞİD’in Kobani’de almış olduğu askeri ve politik yenilgi, bütün savaş alanlarında kendisini derinden hissettirecektir.

Kobani merkezli Rojeva’da ve Güney Kürdistan bölgesinde IŞİD gibi radikal İslamcı hareketlerin almış oldukları yenilgiler, henüz stratejik bir düzeye ulaşmış değil. Bu bakımdan IŞİD, kendi güçlerini yeniden organize ederek, baharla birlikte Kobani dâhil Kürdistan coğrafyasında daha kapsamlı bir saldırıya yönelebilir. Bu olasılık halen gündemdedir ve asla küçümsenmemelidir.

İkincisi, ABD merkezli koalisyon askeri güçlerinin pozisyonudur. Kobani’de Kürdistan askeri güçlerinin elde etmiş oldukları başarı da, koalisyon güçlerinin gerçekleştirdiği hava operasyonlarının çok önemli bir etkisi bulunuyor. Hiç şüphesiz ki, ABD merkezli işgalci güçler, Kürtleri sevdikleri için böylesi bir operasyon yapmadılar. Kendi stratejik planları nedeniyle Kobani’nin IŞİD’in eline geçmesini uygun bulmadılar. Böylelikle Kürt askeri güçlerine vermiş oldukları destek konjonktürel olup stratejik değildir. Koalisyon güçlerinin IŞİD’in saldırılarına karşı, Kürdistan askeri güçlerinin kendi topraklarını savunmasına destek vermesi, önceden planlanmayan tamamen özgün tarihsel koşullar içerisinde ortaya çıkan askeri-politik bir durumdur.

Çok açık olarak ifade etmek gerekirse, IŞİD’in Kobani’yi işgal etmesine karşı, Kürtlerin stratejik çıkarlarıyla ABD merkezli koalisyon güçlerinin taktik çıkarları buluştu. Bu bakımdan hem Rojeva’da, hem de Güney Kürdistan’da IŞİD’e karşı önemli başarılar elde eden Kürdistan askeri güçleri, ABD tarafından ‘dost güçler olarak tanımlandı. Irak ve Suriye’de önemli bir askeri gücü elinde bulunduran IŞİD’e karşı karada savaşan ve başarılar elde eden tek kuvvet Kürdistan askeri güçler olması nedeniyle ABD tarafından ciddiye alınmak zorunda kalındı.

Kürdistan coğrafyasında elde edilen askeri başarıların politik sonuçları çok daha önemli ve etkili olacaktır. ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü Jen Psaki, “… Kobani mücadelesi sürüyor. Bizim çabalarımız ve bölgedeki cesur savaşçılar sayesinde IŞİD’in kazanımlarını tersine çevirdiler…” ABD Savunma Bakanlığı Pentagon sözcüsü Albay Steve Warren de, ” şimdiki durumda dost güçler, inanıyorum ki üstün durumdalar.” ABD Merkez Kuvvetler Komutanlığı da “bu cesur savaşçıları kutluyor ve çabaları dolayısıyla kendilerine teşekkür ediyoruz” açıklaması yaptı.

Bu açıklamaların politik yorumu, askeri tanımlamadan çok daha önemli olduğunu tahmin etmek zor değil. Kobani’de savaş esasen YPG askeri güçleri tarafından yürütüldü. ABD merkezli hava operasyon güçleri ile YPG askeri karargâhı arasında kurulan koordinasyon kara ve hava operasyonlarının eş güdümlü yürütülmesine olanak sağladı. Pentagon ve Dış İşleri Bakanlıkları tarafından açıklanan ‘dost güçler’ ise PYD-YPG’dir. Böylelikle ABD tarafından terörist görülmeyen PYD, resmi düzeyde tanınmaya başlandı. YPD-YPG’nin dost bir güç olarak görülmesi aynı zamanda Şengal’de, Kerkük’de, Musul’da IŞİD’e karşı savaşan PKK-HPG’nin de fiilen tanınması ve ‘terörist’ olarak görülmemesi anlamına geliyor. PKK-PYD ve HPG-YPG arasındaki bağı çok iyi gören ve analiz eden ABD, PKK ile çatışmak değil tersine bölgesel askeri ve politik ilişkilerin çözümünde ortak hareket etme eğilimine yönelecektir. ABD, Irak ve Suriye’deki çıkarlarını dikkat alarak PYD ile aleni ve doğrudan, PKK ile arka planda dolaylı diplomatik ilişkilere yönelmesi yüksek bir olasılık olarak ön plana çıkıyor. Güney Kürdistan yönetimi dahası Mesut Barzani, ABD ile PKK arasında çok daha aktif bir rol üstlenebilir.

Üçüncüsü ise Türkiye’nin konumudur. Cumhurbaşkanı Erdoğan: “Biz yeni bir Irak olsun istemiyoruz. Nedir bu? Kuzey Irak… Şimdi de Kuzey Suriye doğsun! Bunu kabullenmemiz mümkün değil. Burada Türkiye olarak üzerimizdeki yükün ağır olduğunun bilincindeyim, biz buradaki duruşumuzu korumak zorundayız. Aksi takdirde Kuzey Irak’tan sonra burada da bir Kuzey Suriye… Bu oluşumlar gelecekte büyük sıkıntılara yol açacaktır. Bir de şu boyut da var, yani Afrin, Kobani, Kamışlı, bu şeritte böyle bir düzenlemenin yapılması da manidardır…” Türkiye adına yapılan bu değerlendirme, esasen IŞİD’in Rojeva politikasıyla bütünüyle uyumludur.

Erdoğan’ın Temmuz ayında ‘Kobani düştü düşecek’ biçimdeki açıklaması bir türlü gerçekleşmedi ve tersine IŞİD’in yenilgisiyle sonuçlandı. Kobani merkezli Rojeva’da Kürtlerin kaybetmesi için bütün olanaklarını kullanan hükümete rağmen YPG askeri güçlerinin kazandığı zafer, Türkiye’nin politik bir yenilisi olarak görüldü. Hükümet ısrarla PYD’yi terörist olarak görürken, ABD tersine ‘dost güçler’ olarak tanımlıyor. Türkiye, Rojeva merkezli ‘özerk’ Kürdistan bölgesinin oluşumunun kendi geleceği için ciddi bir tehlike olarak görmesine rağmen, ABD, AB ve hatta Rusya tarafından tanınacağına dair önemli politik veriler ortaya çıkmaya başladı.

IŞİD’in askeri, ekonomik ve lojistik olarak Türkiye tarafından aktif olarak desteklendiğini bilen ABD ve AB gibi küresel güçler, PYD-YPG’ye destek vererek Türkiye’nin politikalarını işlevsizleştirdiler. Bu bakımdan IŞİD’in askeri yenilgisi esasen Türkiye’nin bölgesel politikalarının tasfiyesi olarak değerlendirildi. Tamamen bölgesel çıkarlara göre şekillenen ittifaklar ekseninde, IŞİD ile birlikte kaybeden bir Türkiye, YNK-PYD ile birlikte kazanan bir ABD realitesi ortaya çıkıyor.

Dördüncüsü, Kürdistan politik güçler arasındaki askeri ve politik ilişkilerin yeniden tanımlanmasıdır. Güney Kürdistan Peşmerge güçlerinin Kobani’ye ‘kurtarıcı’ bir güç olarak girmesi ve bugünkü zaferde etkili bir görev üstlenmesi, bütün Kürtler tarafından oldukça olumlu karşılandı. Birkaç yıldır Rojeva’yı ablukaya alması nedeniyle Güney Kürdistan hükümetine karşı oluşan tepki, yeniden pozitif bir havaya dönüştü. Böylelikle Rojeva’da Güney Kürdistan hükümeti artık söz sahibi olacaktır ve politik denklemin bir tarafı olarak kendi rolünü oynayacaktır. Buna karşılık olarak Şengal, Kerkuk ve Musul’da savaşan PKK-HPG askeri güçleri de, Güney Kürdistan’ın bir gerçeği olarak yerleşik bir güç haline geleceklerdir.

Bunun bir başka politik anlamı şudur; Önümüzdeki süreçte zorunlu ve kaçınılmaz olarak bir kaç nokta çok daha fazla tartışılacaktır. Öncelikli olarak Peşmerge, HPG ve YPG üçlüsünden oluşan ‘Kürdistan Askeri Kuvvetlerinin’ oluşturulmasıdır. Bugünkü savaş içerisinde bu durum fiilen oluşmaya başlamış bulunuyor. Buna paralel olarak Kürdistan’daki bütün politik güçlerin ve sivil toplum kurumların içerisinde yer aldığı ve sürekli ertelenen ‘Kürdistan Ulusal Kongre’nin toplanmasıdır. Son olarak Rojeva ‘özerk’ bölgesinin oluşmasıyla iki özerk Kürdistan’ın birleştirilmesi sürecinin başlamasıdır. Bütün bunlar kısa sürede gerçekleşmeyebilir ama Kobani ‘zaferi’ bu sürecin ilk adımı olarak önemli bir işlev gördü.

Beşincisi, Kobani merkezli Rojeva’da nasıl bir yönetimin kurulacağı da ciddi bir tartışmayı getirecektir. Bütünüyle politik güç ilişkilerine göre belirlenecek olan bu durum, ne sadece PKK-PYD’nin ve onları destekleyen devrimci ve sosyalist güçlerin pozisyonu, ne de YNK ve onları destekleyen küresel güçlerin durumu belirleyecektir. Kobani merkezli Rojeva’nın geleceği esasen Irak ve Suriye’de ortaya çıkan askeri ve politik güç ilişkileri önemli oranda etkili olacaktır.

Kobani’de çok önemli bir ‘askeri’ başarının elde edildi ancak mücadelenin esası, Rojeva’da kurulacak olan politik ve toplumsal sistemin niteliği üzerinde olacaktır. PKK-PYD’nin toplumsal işlevi bundan sonra çok daha fazla ön plana çıkacaktır.
[email protected]

1608760cookie-checkKobani zaferi ve sonrası

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.