Kolayı varken

Dalgasız denizde herkes kaptandır. Acem şairinin biri şöyle bir şey söylemiş: kazanç denizde dinginlik karadadır. Genelde insan güç olandan kaçar, kolayı sever. Kolay lokma lezzetlidir. Zor deyip kaçtığımız sorunlar çok zaman üstesinden gelinemeyecek sorunlar değildir. İnsanı açmazda bırakan şeylerin başında kolaycılık vardır. Yaşamını kolay üzerine kuran bireyler de toplumlar da bellerini doğrultamazlar. Kolayı öngören sonunda ya iyileşmez bir sefilliği ya da vurdu kırdılı bir gidişi seçmek zorunda kalır. Yaşam toprak gibidir ne ekersen onu biçersin. Ekmediğini biçmekte gözü olanların sonu acılı olur. Edilginlik iyilikler getirmez. Mutluluk dediğimiz kendinden hoşnut olma duygusu ancak etkinlikte yaşanır. Etkinliği boş devingenlik gibi düşünmemek gerekir. Deli danalar gibi kolayın peşinden koşan insan sonunda tıknefes olur. Onun kolaycılıkları başarısızlıklarında ya da boş başarılarında kendini gösterir.

Zor gibi görünen, belki başta biraz zor olan, ama bir çabayla pek çabuk üstesinden gelinebilen gereksiz işler vardır. İnsanlar bunlarla epeyce vakit yitirirler. Üç metre uzaklıktan bir su bardağına leblebi kondurmak ustalığı başta gözümüzü kamaştırır. Sonra düşünürüz: leblebiyi bardağa kondurmayı beceren kişi insanlık adına ne elde ediyor? Televizyon kanalları bu tür yararsız yarışlarla doludur. Bu topu ailece şu çemberden geçirebilirseniz ya da şu bir kova suyu koşa koşa yarım dakikada tepedeki havuza boşaltıp dönebilirseniz bizden bir ev kazanacaksınız. Beceri geliştirmek denen şeyi insanoğlu yararlı işlerde etkin kılmaya çalışsa ne iyi olurdu. İnsan bardağa leblebi kondurmaktaki inadını özverili olmakta göstermiş olsaydı kim bilir ne güzel işler yapacaktı.
Uzman geçinenlerin yetersizlikleri gün olur sinir bozucu boyutlara ulaşır. Edebiyatın ne olduğunu bilmeyen edebiyatçı buna örnektir. Birkaç yıl önce rahmetli olan ünlü bir eleştirmeci bir yazısında edebiyatı sanat saymadığını yazmıştı. Olacak şey değil. Edebiyat bir söz sanatı değilse nedir? O kişinin sözkonusu yazısının da bulunduğu kitaba ödül vermek istemişlerdi yıllar önce, ben olmaz diye diretmiştim. Diretmeme neden olan daha birçok sakıncalı durum vardı, yalnız edebiyatın sanat olmadığıyla ilgili değildi benim karşı çıkışım. Edebiyatı sanat saymayan bir kişinin deneme ya da eleştiri ödülü alması size uygun görünüyor mu? Minnet Huda’ya, şimdi seçici kurullarla ilişkim kalmadı. Geçenlerde bir edebiyat uzmanının bir yazısında “sanat ve edebiyat” sözünü okuyunca gene çileden çıktım. Bir kişi iyi kötü kendisini edebiyat uzmanı diye benimsetiyor: dersler veriyor, konuşmalar yapıyor, yazılar yazıyor. “Sanat ve edebiyat” diyen kişinin uzmanlığına güvenebilir misiniz? İnsanları yanlış bilgilendirmek değil mi bu? Çocuklarımıza yazık!

Zaman zaman şurada burada birileriyle tartışmaya gireriz. Zaman zaman bana yirmi otuz yıldır ülkemizde çok değerli sanat adamlarının, özellikle roman yazarlarının yetiştiğini söylüyorlar, olamaz diyorum. Pekiyi, diyorlar, sen okudun da mı söylüyorsun? Okuduğum da oluyor, okumaz olaydım dediğim de oluyor, okumadığım da oluyor. Ancak bu yoz kültür ortamında, eğitimin tepetaklak gittiği şu ortamda bir kişinin canını dişine takarak inat için romana yönelebileceğini, iyi bir romancı olmak için gerekli donanımları kendi çabasıyla sağlayabileceğini düşünemiyorum. Kulağı tıkalı insanlar değiliz, aramızdan büyük bir romancı çıkmış olsaydı haberimiz olurdu. Hepimize parmak ısırtacak büyük bir şair çıkacak da bizim haberimiz olmayacak, olacak şey mi! Böyle bir şey olsaydı sevinçten havalara uçardık. Okumakla kalmaz, eşe dosta önerirdik, o da yetmezdi yazılar yazardık. Geçmişte ilgimizi çeken genç romancılar ve öykücüler olmadıysa da genç şairler epeyce oldu. Azeriler gibi bizim de on kişimizden on ikisi şairdir. Bu yeni yetme şairlerle becerebildiğimiz kadar ilgilendik, onlara elimizden geldiği kadar ağabeylik yapmak istedik, onlarla ilgili yazılar yazdık. Onlardan ne kaldı? Gençlik duygularının ilk pırıltıları sönüp gidince geriye yıkıntılar kaldı. Bugün kalemini kırmış olan var, ortalamanın altında bir çizgi tutturmuş olan var, ama umudumu boşa çıkarmadı dediğim tek kişi yok. Neden? Kolaya kaçtılar da ondan.
Felsefe bileceksiniz, iyi kötü bir yabancı dil bileceksiniz, o dilin edebiyat ürünlerini okumuş olacaksınız. Yeter mi? Yetmez. Daha birçok alandan bal toplamanız gerekiyor. Bizler sakın ha felsefeyi başka alanların bilgileriyle karıştırmayın diyebilen öğretmenlerin öğrencileriyiz. Kolaycılığımızda bize verilen eğitimin zavallılıkları da belirleyici olmadı mı? Bazen arkadaşlarımız bizler ne değerli hocalardan ders gördük derler. Bir bakıma doğrudur.

643940cookie-checkKolayı varken

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.