Korkma, sen Anadolu’sun…

YUSUF YAVUZ / AÇIK GAZETE – Yukarı Fırat Havzasında bir göl, gölün ortasında bir ada, adanın üstünde bir kartal yuvası. Kartal yuvasında yitik bir masal… Korkma, sen Anadolu’sun. Anadolu sensin, umut ile direnensin…
Yukarı Fırat Havzası’nda bulunan Tunceli’nin Pertek ilçesinin eski yerleşimi, 1965 yılında yapımına başlanan Keban Barajı’nın sularına gömüldü… 1974’te ilk 4 türbini devreye girerek elektrik üretimine başlayan Keban Barajı, Pertek ile birlikte havzadaki pek çok kadim yerleşimi yutmuştu. Geçmişi Urartu dönemine kadar uzanan Pertek Kalesi, bugün Keban Baraj gölünde oluşan bir adanın üzerinde tarihe tanıklık etmeyi sürdürüyor. Anadolu’nun en eski yerleşim bölgelerinden biri olan Murat Nehri Havzasının hafızası niteliğindeki tarihi kale, etkileyici görünümüyle Elazığ-Pertek karayolunu birbirine bağlayan suyolunu kullanan feribotun yolcularına Anadolu’nun kadim sırlarını fısıldıyor…

Doğu Anadolu’nun önemli akarsularından Murat Nehrinin kıyısında kurulan ve geçmişi yaklaşık 10 bin yıl kadar geriye giden yerleşimlere ev sahipliği yapan Pertek, Urartulardan Perslere, Helenlerden Roma’ya Selçuklulardan Osmanlılara kadar birçok kültürün egemenliği altında kalmış. Mengücekliler, Artuklular, Akkoyunlular ve Safeviler de kısa dönemli egemenlikler kurmuşlar Pertek üzerinde. Zaman zaman da küçük yerel beylikler yönetmiş bu kadim kenti. Cumhuriyet’in ilk yıllarında kısa bir dönem oldukça yakın olan Elazığ’a bağlanan Pertek, 1935’ten itibaren Tunceli’ye bağlanmış…

Ancak bugün bu güzel ilçenin idari ve sosyal örgütlenmesinin tarihi anlatmayacağım sizlere. Anadolu coğrafyasının insanı çarpan kesitlerinden birinden geçip giderken, gönlünde bıraktığı izleri dile getirmeye çalışacağım…

ELAZIĞ’DAN TUNCELİ’YE FERİBOTLA GİTMEK

Tarihi Harput’tun koca bir kent büyüklüğündeki mezarlıklarının arasından geçip dağ yolundan Pertek yoluna doğru inerken bu sarı-kızıl toprakların koynunda yatan canların yanık sesleri duyuluyor sanki. Acıyla sevincin, düğünle cenazenin bir anda olup bitmesi gibi hem boğuk hem de neşeli bir iç sesi. Sağlı sollu kayısı bahçeleri, üzüm bağları ve alabildiğine çıplak, yumuşak tepeleri geçince bir süre sonra Keban Barajı gölünün kıyısındaki Meşeli köyüne ulaşılıyor. Karayolunun bittiği bu bölge aynı zamanda bir suyolu. Elazığ-Tunceli sınırını oluşturan Murat nehrinin üzerinde yükselen baraj gölü iki kenti birbirine bağlıyor. Göl üzerinde her 30 dakikada bir karşılıklı sefer düzenleyen feribotlar, hem araçları hem de yolcuları taşıyor. Buradaki feribot işletmesini genellikle Pertekliler ya da Çemişkezekliler üstleniyor.

YUKARI FIRAT’TA YİTİK ZAMANIN ORTASINDA BİR KALE: PERTEK KALESİ

Biz de baraj gölünün Elazığ tarafındaki kıyıya yanaşan bir feribota binip yola koyuluyoruz. Kıyıdan itibaren Tunceli insanının sıcaklığı ve samimiyeti kendini hissettirmeye başlıyor. Açık, net ve düz bir dille kendini ifade etmeyi bilen bu güzel insanların coğrafyasına doğru yol alıyoruz. Feribotun üst katına çıkınca kendimizi adeta İstanbul’da, Kadıköy-Eminönü vapurunda buluyoruz. Çay-simit eşliğinde süren yolculuğa boğazdaki türlerini aratmayan martılar da eşlik etmeye başlıyor. Anadolu’nun doğusunda, Yukarı Fırat Havzasında bir kayıp zamanın ortasındayız sanki. Tarihi, coğrafyayı ve insanı bildik ezberlerin içinde değerlendirerek bu güzel ülkeye ve benzersiz değerlerine yazık eden zihniyetin yarattığı körleşmeyi düşünerek feribottaki yolculuğumuz sürerken bir yandan da baraj gölünün mavi sularını yarıp çıkmış gibi göğe doğru yükselen büyüleyici güzellikteki Pertek Kalesini izliyoruz. Kale yapılar hep kasvetlidir ve çoğunlukla kanla, yıkımla, acılarla dolu anılar barındırır ancak Pertek Kalesini izlerken bu kasvet birden uçup gidiyor. Bir masal şatosu sanki ve birazdan kapısı açılacak ve içinden atların çektiği sıra sıra arabalar çıkıp mavi suların üstünden geçerek sarı kızıl dağları aşıp gidecekler…

TARİHİ KALE, SULARIN YUTTUĞU GEÇMİŞİN SON TANIKLARINDAN BİRİ

Daha iskeleye gelmeden önce dikkatleri çeken baraj gölünün ortasındaki Pertek Kalesi, binlerce yıllık geçmişiyle zamana meydan okuyor. Geçmişte Murat Nehri kıyısında ve geçitlere hâkim noktada kartal yuvasını andıran yüksekçe bir tepenin üzerinde inşa edilen kale, yüzlerce yıldır bölgeyi ziyaret eden gezginleri büyüleyen tarihi bir mekân olmuş. Vadinin her iki yakasından da onlarca kilometrelik bir görüş alanına sahip olan kalenin görünümü öylesine etkileyici ki ne yandan bakılırsa bakılsın tüm dikkatleri üzerinde topluyor. Geçmişte bu kalenin eteklerinde 16. yüzyıldan kalma bir cami ve kervansaray varmış. Baraj inşaatı sırasında yapılan kurtarma çalışmasında cami sökülerek yeni yerine taşınmış. Kervansaray ise günümüze ulaşmamış. Prof. Dr. Mehmet Özdoğan’ın verdiği bilgilere göre yaklaşık 63 arkeolojik yerleşimin su altında kaldığı Keban Baraj gölünün sadece yüzde 65’lik kısmında arkeolojik tarama yapılabilmiş. İki cami ve bir Roma köprüsü göl alanını dışına taşınarak kurtarılabilmiş. Daha güneyde inşa edilen Atatürk ve Karakaya barajlarının altında kalan ören yeri sayısı ise 580. Bunun da sadece 38 tanesinde arkeolojik kazı yapılabilmiş. Asur yazıtları, Roma köprüleri, anıtsal nitelikte mezarlar suya gömülmüş. (1)

KOYUNUN PEŞİNİ BIRAKIP BALIĞIN ARDINA DÜŞMEK

Feribot karşı kıyıya ulaştığında Pertek’e doğru araçla yol alırken kaleye bir kez daha bakıp bu güzel vadinin geçmişini düşlüyorum. Kalenin eteğinden kıvrıla kıvrıla akıp giden Murat Nehri’ni, vadideki eski yerleşimleri, bölgeye yapılan Arap akınlarını, Selçuklu atlılarını, buralara hükmeden heybetli Akkoyunlu beylerini, bu vadileri adımlayıp geçen Erdebil Sufilerinin ayak izlerini, Bağdat seferine giderken buralardan geçen Osmanlı ordularını ve her daim bu toprakları yol eyleyen kervanların çilekeş yolcularını. Bir de halkı var Murat suyunun, Fırat’ın, Munzur’un. Her daim coğrafyanın koynundan seslenen kadim bir şiir gibi ışıklı, yanık ve gülümseyen yüzleriyle 10 bin yıldır buralılar sanki. Bin yıldır balıkçılar sanki. Koyunun ardında koştuğu dağlardan inip balıkçı teknesine binmiş, her koşulda hayata tutunmayı bilmiş.

KORKMA SEN ANADOLU’SUN, UMUT İLE DİRENENSİN…

Yolumuz Pertek’in doğusundan kuzeye uzanan Tunceli’ye doğru devam ediyor. Munzur Vadisini geçip Fırat’la buluşacağız. Erzincan Ovasını da aşarak oradan dağların koynundaki Erzurum’a uzanan yol boyunca Pertek Kalesi’ni ve Murat Nehri düşünüyorum. Vadinin barajın sularının altında kalmadan önceki halini göremediğime hayıflanıyorum. Çünkü Anadolu coğrafyasının çok büyük bir kısmında binlerce kadim yerleşim ve höyük, olduğu gibi suların altında kaldı. Tarihi bağlamından koparılan her kent, insansızlaşıp geçmişi silinirken o kentlerin, köylerin insanları da hafızasızlaştırıldı. Seslerini, suretlerini ve hafızasını yitiren her vadinin insanları kentlerin silikleşmiş bireylerine dönüşerek cellâdına âşık olan birer müride, taraftara ve partizana dönüştü. Oysa Anadolu coğrafyası üzerinde yaşayan her cana büyük bir yaşam cevheri yüklüyordu. “Korkma” diyordu, “Korkma, sen Anadolu’sun. Nice kavimlerin atlarının nalları eşeledi toprağını, nice sultanın fermanı yaraladı bağrını ama sen hep direndin. Yalnızca su ile toprak ile ekmek ile. Korkma, sen Anadolu’sun. Anadolu sensin, umut ile direnensin…”

SULAR YÜKSELMEDEN, O GÜZEL İNSANLAR GİTMEDEN ÇOK ÖNCE…

1900’lerin balında Anadolu’yu ziyaret eden İtalyan deniz subayı ve gezgin Lamberto Vannutelli’nin (2) kaydettiği bir fotoğrafa ulaşınca Pertek Kalesi’nin ve Murat Suyunun yüz yıl önceki halini görüyorum. Sular yükselmeden ve o güzel insanların o güzel atlara binip gitmelerinden çok öncesini… Billur suların som kayaları yarıp yumuşak toprağın koynunda süzüle süzüle aktığı zamanları. Martılarla birlikte üzerinden feribotla geçtiğimiz baraj gölünün altında yatan geçmişi dikkatle inceliyorum. Heybetli kalenin hemen sağında eski camilerin minareleri ve belli belirsiz diğer yapılar. Bölgede yüzey araştırmaları ve sanat tarihi içerikli çalışmalar yapmasının yanı sıra Pertek Kalesi’nin restorasyon çalışmasının da danışmanlığını üstlenen, 46 gibi çok erken bir yaşta 2008’de kaybettiğimiz değerli bilim insanı ve müzecimiz Ertuğrul Danık, Pertek Kalesiyle ilgili bir makalesini özetle şu sözlerle bitiriyor:

KALEDEKİ KAYALIKLARDA URARTU İŞÇİLİĞİ

Günümüzde Keban Baraj Gölü altında kalan Eski Pertek yerleşimi, yerleşimle ilgili yapılan çalışmalar ışığında XVI. yüzyıl kenti olarak görülse de, Paleolotik Dönem’den itibaren iskân gören Murat Vadisi ile birlikte değerlendirerek, kentin tarihini bu dönemlere çekmek mümkündür. Ancak, bu dönemde başlayan yerleşim, uzun aralıklı kesintilere uğramış görünür. Kent merkezi ya da yakın çevresinde arkeolojik kazıların yapılmamış olması, ne yazık ki aksi bir görüşü engellemektedir. Baraj olanı içinde ada durumunda kalan kale içi ve kalenin oturduğu kayalıklardaki Urartu işçiliği, kalenin bu dönemde kullanıldığına işaret olarak kabul edilse de, Urartu sonrası ve özellikle Helenistik ya da Roma dönemlerine ilişkin net veriler yoktur… Paleolitik Dönem’den itibaren yerleşim görüp, devamındaki süreçler içinde kesintisiz iskân görse de, bugünkü Pertek Kalesi’nin, Geç Roma/ Erken Bizans Döneminde dış surları ile birlikte kurgulandığını. Ortaçağ Türk Dönemi’nden itibaren bugünkü karakterini aldığını, Osmanlı Dönemi’nde kısmi onarımlar gördüğünü ve XVII. yüzyıldan itibaren ise önemini yitirdiğini göstermektedir…” (3)

TARİHLE COĞRAFYANIN İÇİNE İÇİNE AĞLADIĞI BİR AĞIT GAYDASI

Pertek Kalesi, çoğunlukla bugün egemenlerin diliyle anlatılan öykülerden çok daha farklı olan Anadolu tarihinin sır dolu öykülerinden biri. Geçmişini tıpkı vadinin büyük bölümü gibi suyun hafızasına emanet etmiş bir mekân. Yeryüzünün yeterince keşfedilmemiş son kıtası olan bu güzel topraklarda, dağın taşın, ağacın suyun, kurdun kuşun, insanla insanın, tarihle coğrafyanın birbirine baka baka, susa susa, yana yakıla, içine içine ağladığı bir ağıt gaydası…

______________

Kaynaklar:

(1): http://www.academia.edu/29780114/Barajlar_ve_Arkeoloji
(2): http://www.ilcornodafrica.it/pca-vannutelli.htm
(3): Ertuğrul Danık, ‘Pertek Kalesi’ başlıklı makale, Vakıflar Dergisi, 29 (2005): 397-428.

Fotoğraflar: Yusuf Yavuz

2277510cookie-checkKorkma, sen Anadolu’sun…
Önceki haberLeyla Güven’in açlık grevi 117’nci gününde devam ediyor
Sonraki haberDanıştay maden firmalarının ÇED oyununu bozdu!
YUSUF YAVUZ
YUSUF YAVUZ (GAZETECİ-YAZAR) Isparta, Sütçüler'de doğdu. 1990’da edebiyatla ilgilenmeye başladı. Deneme ve inceleme tarzındaki ilk yazıları 1996 yılında 'Atatürkçü Ses' Dergisi’nde yayımlandı. Aynı yıl yerel ölçekte yayın yapan kanallarda 'Dönence' başlıklı radyo ve televizyon programları hazırlayıp sundu. 1999 yılında Antalya'da kurulan Müdafaa-i Hukuk Dergisi’nde yazmaya başladı. 2001’de Gazete Müdafaa-i Hukuk’ta Muhabir-Temsilci olarak görev aldı. Daha sonra adı 'Yeniden Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk' olan dergiyle bağını temsilci-yazar olarak sürdürdü. 2001-2007 yılları arasında Kaş Kitap Şenliğini organize ederek başta çocuklar ve gençler olmak üzere yöre insanının kültür, sanat ve edebiyat çevreleriyle buluşmasını sağladı. 2005 yılında Muğla ve Antalya arasındaki sahil bandında yaşanan yabancılara toprak satışına ilişkin yaptığı araştırmalar önemli etkiler yarattı. Deneme, inceleme, röportaj, düz yazı, haber ve yorumları; Cumhuriyet Akdeniz, Odatv, Yeni Harman, Edebiyat ve Eleştiri, Yolculuk, Evrensel, Atlas, Magma, Aydınlık, Birgün, Açık Gazete gibi dergi ve gazetelerde yayımlandı. Antalya merkezli VTV Televizyonunda, Pelin Gel Ağan'la birlikte 'İki Ağaç İçin' adıyla 16 bölümden oluşan bir program hazırlayıp ve sundu. Kanal V Televizyonunda, Biyomühendis Çağlar İnce ile birlikte, Yörük kültürünü ve tarihsel köklerini ele alan 'Islak Çarıklar' adlı belgesel haber programı hazırlayıp sundu. Araştırma yazılarından bazıları, 'Yer Bize Çimen Verdi' ve 'Darağacına Takılan Düşler' adıyla belgesel filmlere de konu olan Yavuz, şu sıralar 'Islak Çarıklar' adlı bir belgesel haber programı için çalışmalarını sürdürüyor. Ağırlıklı olarak arkeoloji, çevre, kentsel dönüşüm ve tarım konularını ele alan çalışmalar yapmayı yazılı ve görsel medyada sürdüren Yavuz, yıkım politikalarıyla tarımdan hayvancılığa, kültürden mimariye kırsal yaşamın dönüşümünü ele alan araştırma yazılarıyla tanınıyor. Ziraat Mühendisleri Odası Basın Ödülü, Çağdaş Gazeteciler Derneği Belgesel ödülü, Türkiye Ziraatçılar Derneği Tarım ödülü, Kubaba Derneği kültür hizmeti ödülü'nün yanı sıra Türkiye Ormancılar Derneği gibi çeşitli meslek odası, kurum ve kuruluşlar tarafından ödüle layık görülen Gazeteci Yusuf Yavuz, Likya'dan Teke yöresine uzanan coğrafyadaki su kültürüne ilişkin uluslararası bir sanat projesinin de danışmanlığını ve metin yazarlığını üstleniyor.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.