Kot yerine şalvar giysene

Geçen yazımın konusu Avusturya’nın ikiyüzlülüğüne bir örnekti. O yazıma sevgili Birol Ertan hocam kısa bir yorum koymuştu. Birol Ertan dostumuz yorumunda “Avrupalının ikiyüzlülüğünü eleştirmek, kendi ülkemizde yapılanlara göz yummamızı gerektirmez. Biz de özeleştiri yaparak ülkemizdeki ikiyüzlülükleri sorgulayacağız elbette“ diyordu. Hocamdan kesinlikle farklı düşünmüyorum bu konuda, bizde ikiyüzlülükler olmuyor mu, hem de fazlasıyla.
Bunlara bir örnek Çorum Valisi’nin bir jeoloji mühendisini kılık kıyafetten dolayı kovmasıdır. Hani derler ya “ateş düştüğü yeri yakar”. İşte bu olay da öyle benim için. Çorum Valisi tarafından top sakalından ve kot pantolonundan dolayı kovulan jeoloji mühendisi Veysel Urkan köylümdür. Kendisini hiç tanımadım, annesini ve babasını tanırım. Babası, toprakları az olan ailelerdendir. Toprak çok olsa ne olur sanki! Köyümün yoksul ailelerinden birisinin çocuğudur Veysel. Veysel’in annesi ve babası çocuklarını okutabilmek için her cefaya katlanmışlardır. Yememiş yedirmişler, giymemiş giydirmişlerdir ve Veysel’i okutmuşlardır. Çocuk okutmak bizim köyde ayrıcalıktır, bir gurur kaynağıdır. Hele yoksul anne ve baba bir de okur yazar değilse, çocuklarını okutan anne ve babadan daha mutlu kimseyi bulamazsınız. Veysel’in annesi Yeter abla ve babası Mustafa abi de kesinlikle çocuklarının okuyup da mühendis çıktığını gördüklerinde sadece köyün veya Ankara’nın değil dünyanın en mutlu insanları olmuşlardır.
Benim kuşağıma kadar köyümüzde bir elin parmakları kadar denecek sayıda genç üniversite öğrenimi görmüştü. Veysel ve Veysel’in arkadaşları arasında bu sayının gittikçe fazlalaştığı görülmektedir. Anne ve babalarının okuryazar bile olmamanın karanlığından çıkan gençler, köyümün aydınlık yüzünü yüksek okullarda, öğrenim sonrasında da çalıştıkları kurumlarda temsil ettiklerinin haberlerini gurbet elde duymaktayım ve gururlanmaktayım onlarla.

İşte Veysel Urkan da köyümün bu yeni kuşağından, annesi ve babası çocuklarına “Beni hor görme kardeşim, sen altısın ben tunç muyum” diye soran Âşık Veysel’in ismini vermişler. “Kuran’a bak İncil’e bak, dört kitabın dördü de hak, hakir görüp ırk ayırmak, hakikatte yüz karası” diyen o ulu ozan Âşık Veysel’in kültürüyle yetişen Veysel Urkan tam da törenin kültürünün dışladığı ayrımcılığın ve kabalığın kurbanı olmuş. Veysel’e yapılan Âşık Veysel’in tabiriyle ayrımcılıktır. Cumhuriyetimizin vilayetlerinden birinin valisi top sakalından ve giymiş olduğu kot pantolondan dolayı jeoloji mühendisimizi kameraların ve bir topluluğun önünde bütün kabalığıyla kovar. Cumhuriyetin “Kılık ve Kıyafet Devrimi”ni düşünerek sayın Çorum Valisi aynı duyarlılığı çember sakallı, badem bıyıklı erkeklere ve türbanlara ve çarşaflara belenmiş hanımlara gösterir miydi acaba! Sanmam, zira olayı protesto edenler ve Çorum’u tanıyanlar sayın Çorum Valisi’ni Çorum Belediyesi’ne gidip, oradaki kılık ve kıyafeti de incelemesini istemekteydiler.

Çorum‘da yapılan İl Koordinasyon Kurulu toplantısına kurumu adına katılan Veysel Urkan, Çorum Valisinin göstermiş olduğu kaba tavır, hem meslek kuruluşları hem de şahsi tavırlarla protesto edilmiş. Bu protestolarda; „bilgi ve emeğe, ortaya çıkarılan değere değil, şekle önem veren, özü değil sadece biçimi görebilen dar bir anlayış gözler önüne serilmiştir“ deniliyordu.
Kabul edilemez bu haksız tavır, sayın Çorum Valisi ve yandaşlarının girebilmek için bir yerlerini parçaladıkları ve yırttıkları Avrupa Birliği ülkesi Avusturya’da nasıl karşılanırdı acaba! Avusturya’da en başta kravatlı işe giden bir jeoloji mühendisi kesinlikle dalga geçilen kişi olurdu. O insanla hem amirleri hem de iş arkadaşları “kravatlı jeoloji mühendisi” diyerek, o kravatı ve takım elbiseyi çıkartılana kadar espiri konusu olurdu. Aksi takdirde dağ, bayır kravatla ve takım elbiseyle çalışan jeoloji mühendisinin gerçekte iş yapmadığını kabul ederlerdi.
Oyları için temizlik işçilerine ve hemşirelere türbanlı üniforma bile diktiren Viyana Belediyesi yetkilileri ve çalışanları top sakal ve kravatlı ancak kot pantolonlu mühendisin Vali tarafından giyiminden dolayı azarlandığını duymuş olsalar, bunu yılın en gülünç bir olayı olarak değerlendirirlerdi.
Ankara‘da MTA Genel Müdürlüğü‘nde görev yapan, arazi sezonunda ise MTA bölgelerine giderek saha çalışmalarını sürdüren Veysel Urkan olayının Avusturya’da bulunduğum her ortamda, özellikle sendikal hareket içerisinde, ilişki içinde bulunduğum her türlü siyasi çevrede ve Avrupa Birliği ile çalışma yapan meslektaşlarıma anlatacağım. Böylece kendi taraftarlarının türban istemlerini siyasi malzeme olarak değerlendiren, onlar için “Türban özgürlüğü” yaygarası koparanların başkalarının kot pantolonunu ve top sakalını kabul etmek istemeyen ikiyüzlülüğünü ve Çorum Valisi’nin davranışını bilmeleri ve tanımaları gerektiği için dile getireceğim. Gerçi Avrupalı gene ikiyüzlü davranıp, yeri geldiğinde onları oldukları gibi kullanacaklarını, işlerine geldiği zaman da farklı davranış içinde olacaklarını bilmekteyim.
Veysel Urkan olayını öğrendikten sonra konuyla ilgili kısa bir yazı kaleme almak istediğimde eski bir anımı hatırladım. Bu anımı burada dile getirerek, Cumhuriyet Devrimlerine sahip çıkmamayı ve ona sahip çıkmayı küçümsemeyi de kısa bir şekilde eleştirmek istiyorum. Okul arkadaşlarımdan birisi okulu bırakıp, yurtdışına çıkmıştı. Öğrenimini yurtdışında tamamladı. Bu okul arkadaşım öğrenimi sonrasında Avrupa’da faaliyette olan önemli kitle örgütlerinde yönetim kademelerinde çeşitli görevler üstlendi. Uzun yıllar önce yolu Viyana’ya düştü ve yine bir kitle örgütünün davetlisi olarak bir konferansta konuşmacı olarak bulundu. O konferanstaki konuşmasında cumhuriyet ve laiklik ile ilgili düşüncesini de aktardı. Konuşmasını çok iyi hatırlıyorum, zira bu konuşmasından sonra kendisi ile ciddi bir ilişkimiz kalmadı. Kendisine çok kırılmıştım. Ancak onun kitle örgütlerindeki çalışmalarını basın aracılığıyla takip ettim. Konferansta dile getirmiş olduğu düşüncesinde yıllarca bir milim bile değişiklik olmadı. Hep aynı yerde durdu.
Yüzlerce dinleyicinin önünde cumhuriyet ve laikliğin savunulmasına ait düşüncesini aynen şöyle cümleyle dile getirmişti: “Be p….venkler, laikliği savunmak benim görevim mi?” Konuşmasının bitiminde yanına gidip, kendisine düşüncemi ilettim. Hiç kimsenin kendisinden mutlaka laikliği ve Cumhuriyet’in kazanımlarını savunmasını beklemediğini, eğer kendisinin bunu gereksinim olarak görüyorsa sahip çıkmasını, gerek görmüyorsa sahiplenmemesinin kendisinin doğal hakkı olduğunu söyledim. Kabalık etme hakkının ama bulunmadığını söylemiştim. Kimin laik yaşam biçimine daha fazla gereksinimi varsa, onu savunup savunmamada kendisi karar vermeli. Ancak kesinlikle inandığım olay şudur ki, laik yaşam biçimine en fazla kılık ve kıyafetinden dolayı kürsüden kovulan jeoloji mühendisi Veysel Urkan’nın gelmiş olduğu kültür çevresinin ihtiyacı vardır. Duyulan gereksinimin ciddiyetine göre demokrasiyi tramvaya gerektiğinde binmeye ve gerektiğinde ise binmeye benzeten ikiyüzlü anlayışa karşı cumhuriyet ve onun değerlerini küçümsemeden, burun kıvırmadan sahiplenme zorunluluğuna Veysel Urkan olayı çarpıcı bir örnektir. Herkes bu olaydan dersini almalı ve yerini belirlemelidir.

1597770cookie-checkKot yerine şalvar giysene

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.