Koşuyoruz da, nereye?

Aylar öncesinden burada kendi çapımızda aktarmaya çalıştık. Bu yaz turizmde çok sıkıntı yaşıyacağız. Yabancı turist önceki yıllarda ki gibi gelmeyecek. Sezonu açamayacak oteller olacak. Boş yerler, iptaller, domino etkisi yaratacak, diğer işkolları ve esnafı zor günler bekliyor. İstihdam olumsuz yönde etkilenecek. Yaz aylarında ki, yeni istihdam olanakları, oran olarak bu yaz çok düşecek.

Birer birer değil, hep birlikte geldi. Güney sahilleri değil sadece, Ege sahillerinde de oteller yarı yarı ya bile dolmuyor. İş için gelenler, iş bulamadan ya geri dönüyorlar ya bekliyorlar, bir ümit. İstanbul’un orta yerinde oteller kapanıyor.

Yakında bu ayakta kalmaya çalışan işyerlerinin el değişimini göreceğiz. Ödenemeyen krediler, senedler ve iş bulamadan bu yazı da geçirme durumunda olanlar da artıyor.

Aylar öncesinden bu sonuç belliyken adeta gözlerini kapayan yetkililer, alternatif proje geliştirmeyi akıllarına bile getirmediler. Turizm de bu yıl yaşananlar sadece bu yıla özgü olarak da kalmıyacak. Gelecek yıllar da, uzun bir süre bu sonucu tekrar tekrar yaşayacağız.

Ülke yönetimleri vatandaşlarına, Türkiye’ye gitmeyin noktasındalar. Terör ve güvence eksikliği, istikrarsızlık ve sonuç iç açıcı değil. Bu aylar da sahil kenarlarında ve İstanbul da turisti adeta mumla arıyoruz. Ve daha çok arayacağız.

Turizm ile gerçekleşen yeni istihdam olanakları, kapandı ve kapanmaya devam ediyor.

Bu arada, özel istihdam bürolarının görev alanını genişleten ve esnek çalışma modellerinin yolunu açan düzenlemeyi de gerçekleştirdik. On yıldır, çıktı, çıkıyor, çıkacak derken, birden yasal düzenleme gerçekleşti.

Kamu oyunda “kölelik düzeni” olarak da adlandırılan bu sistemin, kayıtlı ve kurumlaşmış işyerlerinde ki üretimi ve çalışma ilişkilerini de olumsuz etkileyeceğini, olumsuz rekabet koşulları yaratacağını belirttik. Söylemeğe devam ediyoruz.

Bu sistem içinde yer alacak olan çalışanların, emekliliği görmesi adeta olanaksız gibi, bu arada sendikalaşma ve toplu iş sözleşmesi düzeni de onlara o kadar uzak ki. Çalışma saatleri, izinler, çalışma ortamı, iş güvenliği ve iş güvencesi konusunda, bu hakları çok sınırlı kullanabilecekler ya da kullanamayacaklar. İhbar ve kıdem tazminatı, ücretler, sorun ve uyuşmazlıklar artacak.

Sessiz sedasız birden geçti yasa adeta. Yakında yönetmelikler de çıkacak. Sendikalar nasıl bir tavır alacakları konusunda adeta sessizleştiler. Bu arada Anayasa Mahkemesi’ne başvuru konusu gündemde.

Kıdem tazminatı ve fon konusu yeniden gündeme geldi. Ortaya bir metin çıkacak tartışacakmıyız, bekliyoruz. Tasarı’nın Bakanlar Kurulu’n dan TBMM’ne gönderilmesi ile haberdar olma durumunda mı olacağız yoksa. Bu sürpriz gelişmeyi de göz ardı etmeyelim.

Asgari ücret 1.300 TL. oldu. Aslında olmadı da, oldurulmaya çalışıldı. Ama yeni bir gelişme olmazsa, yani gelir dilimleri arasında bir değişiklik gerçekleşmezse, önümüzde ki aylardan itibaren asgari ücret bile, 1.300.TL’nın altına düşecek.

Biz bunu değil de, her çalışandan yani asgari ücret ile çalışandan bile tasarruf bekliyoruz. Bireysel emeklilik fonlarına, her ay 100.TL. ödeme yapılmasını zorunlu hale getirme yasal düzenlemesini gerçekleştirme peşindeyiz. Daha ortada bir metin bile yok ama, ilgililer detaylar üzerinde tartışmayı bile sürdürüyorlar. Süpriz paketi burada da olacak mı?

İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası ile İş Yasası’nı adeta ikiye böldük. İş kazaları azalmadı arttı. Sertifika düzenleme sektörü oluşturduk. Uygulamayı erteledik. Ertelerken önlem ve yenilik getirilmediğinden, erteleme süresinden sonra düzenlemeler yeniden yürürlüğe girecek. Önümüzde ki ay bu gelişme ile ilgili yeni bir erteleme ve af düzenlemeleri ile karşılaşırsak da, yine şaşırmıyalım.

Sosyal diyalogdan bahsediyoruz. Sorunları ve çözüm yollarını sosyal taraflarla tartışmadan, “ben yaptım oldu” anlayışı bir yana, “en iyisini biz yaparız” konumunda bir yönetim anlayışı yerleşiyor.

Çalışma Meclisi’ni geçen yılın sonunda yarım günlük bir ağlama duvarı niteliğinde toplayıp, dinledik ama sonuç yok. Söylenenler ve vaad edilenlerle ile ilgili bir eylem ve girişim olmadan eski uygulama sürdürülüyor.

Ekonomik ve Sosyal Konsey, referandum ile Anayasa hükmü haline bile geldi. Başbakan’ın üç ayda bir bu konseyi toplaması gerekiyor. 2009’dan bu yana toplanması bir yana, adeta unutuldu. Bu arada üç Başbakan gördük. Yeni Başbakan ise daha konuşmalarında, adını bile geçirmedi. Hatırlatan da yok galiba.

Sosyal taraflar, bu gelen “tsunami” ile ilgili olarak, sorunları hiç değilse bir oturup konuşalım diye, Başbakan’a Ekonomik ve Sosyal Konsey’i toplaması için bir girişimde bulunmayı düşünmezler mi acaba.

Şimdi,

– İftar sofralarında konuşulanlara bakın, yetkililerin verdiği öenmli mesajları inceleyin, bu konular da ne diyorlar?

– Uzmanlığı kendinden menkül kişilerin, bir de din adına, oruç nasıl bozulur, şeytan taşlaması nasıl yapılır, ya da kadın erkek ilişkilerinde en mahrem konularda ki düzenleme isteklerine bakın, yorumlamalarını dinleyin, cennette nelerin olacağı açıklamalarının hayal güçlerinde ki zenginliğin hangi boyutlara ulaştığı karşısında şaşırıyorsunuz. Peki sizin sorunlarınızla bağlantısını konusunda ne diyorlar?

– Her gün gelen şehit haberleri, eksilmiyor, artıyor. Ocaklar sönüyor. Gidenler can. Biz buraya nasıl geldik. Bu kan ne zaman duracak. Yeni acılara hep alışacakmıyız?

Sorun, Anayasa ve sistem değişikliğine kilitlendi. Gündem de hep o var. Sizin gündeminiz de ne var.

Koşuyoruz, hep koşuyoruz ama nereye, sorunları çözmeye mi, bunu söylemek zor.

Yaz sıcak. Gündem daha da sıcak. Off, sıcak bunaltıyor.

Hayırlı ramazanlar. Bayrama da ulaşalım. Sonra.

İşte bu sonrası için düşünmeyi, harekete geçmeyi ne kadar daha erteleyeceğiz veya yok sayacağız.

___________________

Ankara. 14 Haziran 2016. Salı. [email protected]

1583350cookie-checkKoşuyoruz da, nereye?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.