Kürt Hizbullah’ı yerine Kürt El Kaide’si mi?

Kürt coğrafyasında devletin çok yönlü tasfiye ve bölme faaliyeti çok sinsice devam ediyor. Geçmişte hepimizin bildiği gibi Hizbullah bizzat devlet tarafından kuruldu, güçlendirildi, desteklendi ve Kürt Toplumsal Hareketine karşı saldırıda çok aktif olarak kullanıldı. ‘PKK’nin düşmanı benim dostum’ denildi ve dönemin bölgenin kontra yöneticisi general de ‘Hizbullah’ın önü açılmalı ve desteklenmelidir’ demişti. Bilindiği gibi Hizbullah, Kürt illerindeki askeri karargâhlardan eğitildiler ve JİTEM ile birlikte 17 bin faili cinayete imza attılar.

Devlet, Hizbullah’ın işlevini esas olarak tamamladığını düşündü ve İstanbul’un Beykoz ilçesinde yapılan bir operasyonla liderleri Hüseyin veli Dedeoğlu öldürüldü. Bir kısım yöneticileri tutuklandı. Kamuoyu günlerce, Hizbullah cinayetlerini konuştu. Güç kaybına uğrayan Hizbullah, bir bakıma geri çekilerek, yeniden örgütlenmeye başladı.
AKP ile birlikte İslamcılaşan devlete daha yakın bir çizgi izlemeye başlayan Hizbullah, seçimlerde çok açık olarak AKP’yi destekledi. Bu durum Hizbullah’ın içinde bir kısım tartışmaları gündeme getirdi. Bir bakıma Kemalist rejimin vurucu silahlı gücü olarak işlev gördü, AKP ile de İslamcı hareketin uslu çocuğu olarak sisteme dâhil edildi.
Hizbullah’ın kurumsal yapısı eskiden olduğu gibi çok gizli değil. Daha açık bir şekilde taban örgütlenmesine ciddi bir ağırlık veriyor AKP’nin desteğiyle örgütlenme alanlarını daha çok genişletiyor. Kürt illerinin birçoğunda yoğun bir dernek faaliyetine yönelmiş durumda. Diyarbakır da çok sayıda dernek açıyor. Bunlardan bazıları şunlar: Merkez: Muztazaf-der, ilçe merkezlerde ise Sahabe-der, Şura-der Cami-der İlim-der.

Ayrıca görsel ve yazılı medyayı da çok kapsamlı olarak kullanmaktadır. Örneğin Merkez Diyarbakır’da çağırı fm ve çağırı tv, doğru haber gazetesi, inzar dergisi, dua yayıncılık ve kitapçıları var. Ayrıca, Selam-der bünyesinde yatılı yurtlar açarak özellikle üniversite öğrencilerine yönelik çok kapsamlı bir örgütlenmeye yönelmiş bulunuyorlar. Bütün bunları AKP’ye yakınlık duyarak devlet desteğinde yapıyorlar.

Ayrıca AKP arasındaki yakınlaşma Hizbullah tabanında ciddi bir kırılma yarattığı ve hatta tepkilerin oluştuğu da biliniyor. Bu ikili durum Hizbullah’ın politikalarını önemli oranda etkileyecek gibi görünüyor. Çünkü devletin olanaklarıyla gelişme potansiyeli yakalarken, doğal tabanını kaybet riski taşıyor.
Devlet, Kürdistan coğrafyasında Hizbullah’ı ehlileştirirken, Kürtlerin toplumsal gücünü parçalamak için yeni silahlı güçlere ihtiyaç duyduğu kesin. Yeni arayışlar içerisinde olan Cemaatin rejimi, özellikle Kürtleri birbirine kırdıracak yeni politikalar devreye sokma kararlığında. Bunun en iyi yöntemi de ‘Kürt coğrafyasında Türk devletine karşı silahlı mücadele edebilecek görüntüsü veren bir örgüt yaratmak’ ve bunu destekleyerek, Kürt Hareketine karşı kullanmaktır. Kürt coğrafyasında bir süredir faaliyet yürüten bu örgüte de ‘Selefiler-Kürt-Elkaide’si denilmeye başlandı.

Selefilik daha çok Kuran’ın ilk kaynaklarını esas alır ve bu ‘ modernleşmeyi dinden sapma olarak yorumlayan’ bir İslami düşünce akımı olarak bilinir. İslami iktidar için şiddetin temel alınması gerektiği sık sık vurgulanır. Suudi Arabistan kökenli olan ve Vahhabi geleneğinin devam olarak görülen Selefelik aynı zamanda El Kaide’nin de ideolojik ve iktidar dayanağıdır. Kürt Selefileri’nin politik ve örgütlenme perspektifinde de bu yaklaşım esastır.

Özellikle geçmişte Hizbullah ile yakın ilişkisi olan ve ‘radikal’ kesim olarak adlandırılanların önemli bir kesimi ‘Kürt Elkaide’sine yönelmiş durumda. Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan suikastının planlayıcısı olduğu olarak belirtilen Hizbullah liderlerinden Hacı Bayancuk’un oğlu Halis Bayancuk’ın Selefilerin liderliğini yaptığı iddia ediliyor. Kod ismi Ebu Hanzal olan Halis Bayancuk, Hizbullah’ın AKP ile olan yakınlaşması nedeniyle babasını ‘kafir’ ilan etmesiyle dikkatleri üzerine çekti.
Antalya, Ankara, Kayseri, Konya ve Gaziantep, Diyarbakır, Bingöl, Ağrı, Urfa, Elazığ gibi şehirlerde örgütlenen Selefiler, Kürt illerinde örgütlenmeyi esas aldıkları anlaşılıyor. Özellikle Amed ve Bingöl çalışmanın merkezi olarak seçilmiş durumda.

Kürdistan coğrafyasında İslamcılık geleneği güçlüdür, bu nedenle örgütlenmesinin nesnel zemini bulunuyor. Hem toplumsal tabanı hem de yöneticilerinin çok önemli bir kısmı Kürt kökenli olması nedeniyle, Selefiler’e Kürt Elkaidesi denilmeye başlandı. Özellikle Hizbullah’ın tabanında önemli bir kesim Kürt-Elkaide’sine yönelmiş durumda.
Elkaide’nin Amed örgütlenmesinden sorumlu kişi olarak bilinen Ubeydullah ile Hanzal’in eğitim için Mısır El Ezeher Üniversitesine gittikler ancak Selefi oldukları iddiasıyla atıldıkları belirtilir.

Kürt-Elkaide’nin birçok elemanı Afganistan’da askeri eğitim almış ve bunlar Diyarbakır merkez olmak üzere Kürt illerine yerleştirilmiş. Sıkı ve disiplinli bir illegal örgütleme oluşturdukları ve askeri örgütlenme temelinde silahlı bir mücadeleyi esas aldıkları propagandasını yaparak, özellikle genç kesimler içerisinde etkili olmaya çalışmaktadırlar. Bir bakıma yeni bir ‘savaşa’ hazırlandıkları iddiasını her yerde işliyorlar.

Buna paralel olarak, deşifre olmuş veya kamuoyunda tanınmış bir kısım insanları da legal alanda propaganda faaliyetleri için görevlendirdikleri anlaşılıyor. Diyarbakır’da iki kitap evi açtılar. Bunlardan biri merkezde olan ‘Mekke Kitap Evi’dir ve diğeri ise Bağlar bölgesindedir. Ayrıca, çok gizli bir örgütlenmeye sahip olduklarını söyleseler de, bunların Amed merkezinde faaliyetleri biliniyor. Yeniden organize edilen ‘Kürt Elkaide’si bu süreci kendi lehine çevirmek ve toplumsal tabanını geliştirmek için açık çalışma faaliyetlerine yönelmiş bulunuyorlar.

Türk rejimine karşı oldukları ve bunların hiçbir kurumunu meşru görmediklerini iddia etmekle birlikte, sistemle ilişkilerini dolaylı olarak sürdürmektedirler. Örneğin Diyarbakır’da 3 Aralık günü yapılan BDP mitingi sonrasında sırtından tek kurşunla vurularak öldürülen 21 yaşındaki Van Yüzüncü Yıl Üniversitesi öğrencisi Murat Elibol cinayeti, söz konusu bu örgüt tarafından yaptırıldığı belirtilmektedir. İlk önce dikkatler Hizbullah üzerine yoğunlaşmakla birlikte, Mustazaf-Der’in sitesinde yapılan açıklamada, Hizbullah’ söz konusu cinayeti kesin bir dille kınamakta ve provokasyon olarak değerlendirmektedir. Yakalanan kişilerin vermiş oldukları ifadelerde bu durum anlaşılıyor. Polis ve savcılık, soruşturmayı derinleştirmek niyetinde değil. Bu yöntem, geçmişte Hizbullah’ı koruma taktiğini andırıyor. Dikkatler Selefi-Kürt Elkaide’si üzerine çekilmesine rağmen hiçbir şekilde tepki vermiş değiller. Sessiz kalarak geçiştirmeye çalıştıkları anlaşılıyor.

Ayrıca Güney Kürdistan Federasyonu bölgesinde birçok şehirlerde yapılan saldırılar, sıradan kendiliğinden gelişen eylemler olmayıp, bilinçli ve örgütle bir çalışmanın sonucudurlar. Bunların Kürt-Elkaide’si olarak tanımlanması da mantığa uygundur. Bu yönelimin arka planında Kürdistan Federasyonun da iç çatışmayı derinleştirmek, Kürtler örgütlerinin birbirine saldırmasına zemin hazırlamaktır. Böylelikle bölgede gelişen ve Kürtleri birinci derecede meşgul eden toplumsal gelişmeler karşısındaki pozisyonunu zayıflatmaktır.

Kürt coğrafyası belki de hissedilmeyen ciddi bir çatışma süreciyle karşı karşıya olduğunu görmek gerekiyor. Devlet bu çatışma sürecini çok bilinçli olarak körükleyecek ve hatta örgütleyecektir.

Burada birkaç noktanın altını çizmek gerek:

Selefiler kavramsal olarak Vahhabi, Hizbullah ise Şia geleneğini temsil etmektedirler. Bu da her ikisi arasındaki çelişkini bir başka boyutunu ortaya koyuyor. Selefiler ile Hizbullah arasındaki çelişkinin Hizbullah’ın AKP’yi destekleme kararıyla oluşmaya başladığı iddia ediliyor.
Devlet Kürt Toplumsal Hareketine yönelik saldırılarını boyutlandırmak için bu tür örgütleri doğrudan veya dolaylı kullanmaya çalışacaktır. 1990’lı yıllarda yaşananlar biliniyor. Böylece Kürt coğrafyasında Kürtler arasında çatışmayı bir başka boyutta devam ettirecektir.

Hizbullah, hem tabanın baskısıyla, hem de devletle olan ilişkileri nedeniyle Kürt toplumsal Hareketiyle yeni bir çatışma sürecine girebilir.
Hizbullah ve Selefi-Kürt Elkaide’si, sık sık Kürtler arası çatışmadan yana olmadıklarını vurgulamakla birlikte, ‘ancak, ama fakat’ gibi ara kavramlarla çatışma olasılığını sürekli gündemde tutmaktadırlar. Dahası Kürtlerin legal yöneticilerine ve doğal tabanına yönelik saldırılar için sürekli bir gerekçe oluşturmaya çalıştıkları anlaşılıyor.
– Selefi-Kürt Elkaidesi’nin Kürt Hareketine yönelik saldırısı
– Selefi-Kürt Elkaide’si ile Hizbullah Çatışması
– Hizbullah’ın PKK yönelik saldırı eylemleri
– Selefi-Kürt Elkaide’si ile Hizbullah’ın halka yönelik saldırıları

Bütün buna benzeri saldırıların veya çatışmaların ana hedefi: Kürtler arası çatışmayı derinleştirmek, içteki toplumsal dinamikleri kırmak, zayıflatmak ve birbirine düşürmek, devletin Kürtlerin tasfiye politikasını derinleştirmek ve sonuçta Kürt halkını örgütsüzleştirmektir.
Cemaatin devletinin bu tür sinsi politikalarına ve provokasyonlarına karşı uyanık olmak son derece önemlidir.
Kavranması gereken iki nokta var:

Birincisi Kürt toplumunun yeni Hizbullahlara, yeni Selefi-Elkaide’lere ihtiyacı yoktur.
İkincisi, Kürt haklı kendi tercihini yaptı ve toplumsal mücadelesini kesintisizce sürdürüyor.

_______________________
* [email protected]

1607540cookie-checkKürt Hizbullah’ı yerine Kürt El Kaide’si mi?

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.