Kürt sorunu uluslararası alanda

ORTADOĞU GÜÇ İLİŞKİLERİNDE KÜRTLERİN YÜKSELİŞİ VE TÜRKİYE’NİN GERİLEYİŞİ

Ortadoğu’nun güç ilişkileri yeniden planlanıyor. Bu sadece küresel kapitalist güçlerin kendi ihtiyaçlarına göre yaptıkları bir planlama değildir. Aynı zamanda bölgede gelişen ve özellikle iç politik dengeleri etkileyen sosyal hareketlerin önemli bir etkisi bulunuyor. Bu bakımdan Ortadoğu’nun bugünkü politik seyrini analiz etmek için çok yönlü araştırmaya ihtiyaç var. Bugün ortaya çıkan yeni politik koşullar içerisinde Kürtlerin artan gücü, geçmişten farklı olarak, bütün politik stratejilerin merkezine girmeye başladı.
Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasından sonra, Ortadoğu’ya müdahale eden İngiltere ve Fransa, kendi politik çıkarları için, birçok yapay devlet oluştururlarken, Kürt coğrafyasını dört parçaya bölerek ‘uluslar arası sömürge’ modeli haline getirdiler. İran, Irak, Suriye ve Türkiye gibi devletler, Kürdistan toprakları üzerinde kuruldular. Financial Times yazarı David Gardner; “Suriye’ye, İran’a ve Türkiye’ye yayılmış Kürtler Osmanlı İmparatorluğu sonrası dönemin en büyük kaybedenleri oldu” biçimindeki değerlendirmesi, Kürtlerin sömürgeleştirilmesi politikası esasen dönemin işgalci emperyalist ülkelerin belirlediği bir stratejiydi.

Bu strateji yüzyıl sürdü ve şimdi fiilen dağılmaya başladı. Birçok politik faktörün etkisiyle Ortadoğu’nun güç dengeleri yeniden şekilleniyor. Mevcut olanlar işlevsizleşmeye ve dağılmaya başlarken, yeni güç merkezleri ortaya çıkmış bulunuyor. Irak, bir denge ülkesi olmaktan çıktı ve Güney Kürdistan Özerk ama fiili bir devlete dönüştü. Suriye’nin İsrail’e karşı Arap dünyasının aktif gücü olarak oluşturduğu denge politikası fiilen sona erdi. Suriye’de ortaya çıkan politik istikrarsızlığa, Kürt güçleri doğrudan müdahale ederek Kürdistan bölgesini denetim altına aldılar. Suriye’de, büyük bir olasılıkla Kürdistan Federasyonu gibi bir özerk Kürdistan bölgesi gündeme gelecek. Gardner de keyfi sınırların değişmesinin kaçılmaz olduğunu belirtirken Kürtler bakımından ortaya çıkan durumu şöyle değerlendiriyor: “Avrupalı sömürgecilerin, Suriye ve Irak’ta ayrıcalıklı azınlıkları öne çıkarmak için çizdiği keyfi sınırlar değişecekse eğer, Türkiye net bir şekilde Kürtlerin bu tarihi fırsatı sonunda bir devlete sahip olmak için kullanacağına emin olacak.” Kürtler, Ortadoğu’nun mevcut özünlüğü içerisinde ortaya çıkan politik durumu, bir tarihsel haklısızlığı düzeltmek için kullanmaları gayet doğal ve meşrudur.

Yazar ortaya çıkan bu tablonun Türk devletinde çok ciddi bir korkuya ve kaygıya yol açtığını belirtiyor: “Ankara’nın Irak Bölgesel Kürt Yönetimi’yle ilişkilerini, kurnaz Barzani’nin büyük Kürdistan arzusu konusundaki algısı ve Türkiye’nin bundan duyduğu neredeyse patolojik derecedeki korku belirleyecek.” Yıllardır bölgede kendisini büyük bir devlet olarak lanse eden Türkiye, Suriye’de ortaya çıkan politik tablo karşısında psikolojik bir travma içerisine girmiş bulunuyor. Özellikle PYD’nin Güney Batı Kürdistan’da ciddi bir güç olarak yönetimi fiilen ele geçirmesi, devletin oluşturduğu bütün stratejiyi yerle bir etti.

Gardner, Türkiye’nin korkusunu şu cümlelerle açıklıyor;”Şimdi Ankara’nın algısı şu: PKK’ya bağlı bir örgüt Suriye’nin kuzeyinde bir yer ediniyor ve bu Kürt bölgelerinin konfederasyonu ihtimalini akıllara getiriyor. Bu, Türk devletine, çoğunluğunu Kürtlerin oluşturduğu ülkenin güneydoğusundan parçalar kopartabilecek bir Kürt devletinin kuruluş aşaması olarak görünüyor.” PKK’nin özellikle Türk devletiyle yürüttüğü mücadelede inisiyatifi ele geçirmesi, son birkaç aydır ‘alan hâkimiyeti’ askeri stratejisini uygulamaya koyması, kopuş ve çözülme sürecini hızlandırmaktadır. Yani Kürt sorunun çözümü, zorunlu ve kaçınılmaz olarak savaş ekseninde gelişiyor.

Kürtler artık reel ve çok yönlü bir toplumsal kuvvettir. Bu bakımdan Ortadoğu ilişkileri içerisinde yükselen ‘yeni’ güç olarak mevcut politik dengeleri belirleyebilecek konuma gelmiş bulunuyorlar. Kürtlerin güç merkezi haline gelmesi, aynı zamanda PKK’nin Ortadoğu’da bölge halklarının değişim sürecine önderlik etmesini sağlayacak politik olanaklar yaratacaktır. Ayrıca bölgesel ve küresel güçlerin doğrudan muhatap aldığı bir politik hareket olarak Kürdistan gerçeğinin çok önemli bir halkası olacaktır.

Türkiye, gelişmenin bu yönde olduğunu görüyor. Bu nedenle mevcut tabloyu kendi lehine çevirmek için çok yönlü politik adamlar atıyor. Ancak bu politik yönelimlerin ezici bir çoğunluğu başarısızlıkla sonuçlanıyor. Uluslar arası güçler kendi bölgesel çıkarlarını hesaba kattıkları için Türkiye’nin ne istediğiyle, ne söylediğiyle pek ilgilendikleri yok. Bu bakımdan Türkiye’nin özellikle Suriye’ye yönelik önerileri önemli oranda reddediliyor. Örneğin Türkiye, Suriye’de Güney Batı Kürdistan bölgesinde ilan edilen demokratik özerkliğe askeri müdahalede bulunabileceği imasında bulundu. Rusya ve Çin başta olmak üzere ABD, İngiltere ve Fransa buna karşı olduklarını açıkladılar. ‘Uçuşa yasak bölge’ oluşturulması önerisi de kabul görmedi. Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun, ‘Tampon bölge’ için Birleşmiş Genel Kuruluna sunduğu öneri de reddedildi. Mülteciler için Suriye sınırları içerisinde bir bölge oluşturulması öneri geldi. Bu da uygun görülmedi. NATO’dan yardım istemeye yöneldi, daha ilk adımında ‘olmaz’ yanıtını aldı. Hayal kırıklığına uğrayan Erdoğan, bu kez Selefi/El Kaide güçlerine sarıldı. Özellikle Türkiye’den gönderilen El Kaide güçlerini Kürt bölgesinde kullanmaya yöneldi. Bu politikası da çok açık olarak ters tepti. ABD, İngiltere ve Fransa’nın, muhaliflere olan desteğini sınırladıkları gibi Türkiye’nin El Kaide’ye vermiş olduğu desteği kesmesi için CİA başkanı Ankara’ya gelerek Erdoğan’ın kulaklarını çekti. Ayrıca Kudüs Sünni Uleması da, Türkiye’nin El Kaide’yi desteklemesine ve askeri işgal istemine karşı çıkarak, AKP devletinin politikalarına önemli bir darbe vurmuş oldu.

Türkiye’nin bütün korkusu Suriye’de PKK’nin ikiz kardeşi PYD’nin iktidar gücü olarak küresel güçler tarafından tanınmasıdır. Küresel güçler de, uzun vadeli politik çıkarları için Suriye’de ortaya çıkan politik tabloyu fiilen kabullenmiş bulunuyorlar. Suriye’de Özerk Kürdistan’ın kurulması, Kürtlerin Ortadoğu’da yeniden yükseliş sürecine girdiğinin çok açık bir kanıtı olacaktır. Bu sadece Kürdistan’ın iki parçasının birleşmesi değil, esasen Kuzey Kürdistan’ın özerkleşmesi sürecinin başlamasıdır. Türkiye, bölgesel değişimde kaçamaz, dahası hiçbir şansı yoktur. Çünkü hem iç dinamikler bunu zorlayacaktır, hem de küresel güçler, yeni Ortadoğu politikalarının başarısı için bunu dayatacaklardır. Bölgedeki toplumsal ve politik değişimleri göremeyen ve ona uygun yeni bir strateji benimsemeyen Türkiye’nin mevcut devlet yapısının parçalanması artık kaçınılmazdır.
Gardner; “Esad sonrası dönemin muhtemel sonuçlarından biri, Türkler’e aniden, kaygı verici derecede açıkça gözüktü: Ankara, ülkenin güneydoğusunda yeniden ateşlenen, rahatsız edici çatışmayı çözmenin yakınından bile geçmiyorken, hemen güneyinde oluşan bir diğer Kürt varlığı” tespitini yapıyor. Suriye devletinin sınırları içerisinde Özerk Kürdistan’ın inşasına benzer, Kuzey Kürdistan’da özerk bir bölgenin oluşması da artık kaçınılmazdır. Ne Küresel güçler ne de bölgesel güçler bu gerçeği yok saymaları artık mümkün değildir.

Bu bakımdan 21.yüzyılda, Ortadoğu’da tarihsel sınırlar yeniden belirlenirken, Kürtlerin stratejik konumu hızla artıyor. Devletsel bir yapıları olmamakla birlikte politik gücü artan Kürtlerin bölgesel özerk yapıları, birçok noktada ilişkileri belirleyecek güçtedirler. Hem enerji kaynaklarının üretimi, hem de enerji boru hatları bakımından Özerk Kürdistan Bölgeleri son derece stratejik bir öneme sahiptirler.

Özerk bölgelerin oluşması aynı zamanda küresel güçlerin stratejileri açısından da önemlidir. Bu bakımdan Irak ve Suriye’de ortaya çıkan mevcut durum, Türk devleti içerisinde yani Kuzey Kürdistan için de kaçınılmaz olarak gündeme gelecektir. Ortadoğu merkezli politikaların uygulanmasında Kürtlerin özerk bir statüye kavuşturulması talebi Türk devletinin masasına konulacaktır.

Ortaya çıkan yeni politik dengeler içerisinde, 20.yüzyılın hasta adamı ‘Osmanlı İmparatorluğu’nun yerini, 21.yüzyılın hasta adam ‘Türkiye’si yer almaya başladı. Irak ve Suriye gibi Türkiye’nin stratejik konumu değişiyor. Yeni güç ilişkilerinde gerileyen bir Türkiye gerçeğiyle karşı karşıyayız. Buna paralel olarak gelişen ve güç ilişkilerinde etkinlikleri artan Kürt realitesi var.

Kürtlerin ‘yok hükmünden’ sayılması artık mümkün olmadığı gibi Kürtler olmaksızın Ortadoğu’nun politik dengeleri yerine oturmaz ve istikrar sağlanamaz. Ortadoğu ile ilgilenen küresel güçler bu gerçeğin farkında oldukları için Kürtlerin bölgesel gelişmesini kendi politik çıkarları için kullanmaya çalışacaklardır. Kürtlerin de, hem bölgesel hem de uluslar arası alanda çok yönlü ilişkiler ve ittifaklar kurmanın zamanı geldi. Gelişen bir güç olmanın sorumluluğu geçmişten farklı olarak çok yönlü düşünmeyi ve politikalar üretmeyi zorunlu kılar.

Bunu başarılı bir tarzda yaşama geçirmelerinin en önemli noktalarından biri, Kürdistan bölgelerini kapsayan ‘Kürdistan Ulusal Kongresi’nin toplanması ve ‘Kürt Ulusal Konseyi’nin kurulmasıdır. Kürt politik güçleri bunu gündemine almak zorundadırlar. Bu oluşum için mevcut politik koşullar son derece uygundur. Böylelikle üç devlet içerisinde kurulan üç ‘Özerk Kürdistan’ arasında ekonomik, politik ilişkiler gelişerek merkezileşme süreci başlayacaktır. İran’ın bu toplumsal değişime dâhil olması, mevcutlar kadar zorlu ve sorunlu olmayacaktır.

Bütün bu gelişmeler içerisinde Kürt politik güçlerinin önünde iki yol bulunuyor. Birincisi Kürtler bütünlüklü olarak özgürleşip bölge halklarıyla daha stratejik ittifaklar kurarak bölgesel özgürlüğü mü sağlayacaklar, ikincisi ise küresel güçlerin yeni bir Irak’ı ve Türkiye’si mi olacaklardır. Buna karar vermek zorundadırlar.

1607820cookie-checkKürt sorunu uluslararası alanda

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.