Kuşları ötmeyen kent

19. Yüzyılda yaklaşık bir milyar dolayında olan dünya nüfusu bugün 6 milyara dayanmış durumda… Yeryüzü kaynakları umut verici biçiminde çoğalmazken, dünya nüfusu ürkütücü boyutta artmakta…


Bunun tasasına düşen kapitalizmin uluslar arası “tatlı yaşam” sürmekte olan  mutlu azınlığının önde gelen temsilcileri, dünya nüfusunun yüksek olduğundan yakınarak mevcudun yüzde yirmisinin hayatta olmasının gerektiğini ileri sürmektedirler. Yani dünyada bir buçuk milyar insandan ötesi yaşamamalı görüşündeler…


Buyurun buradan yakın!
Bu zatı muhteremler şu gerçeği bilmiyorlar mı? Zaten yaşamasın ölsün dedikleri 4,5 milyar insanın yarısından çoğu yer küre üzerinde yer alıp veriyorlar ama yaşamıyorlar ki! Onlar “yaşayan ölüler”! Günde bir iki dolarlık gelirle varlıklarını korumaya çalışan insanların yaşıyor olduklarını kim ileri sürer…


Geçmişte bu satırları yazmış olsaydık; sen ne demek istiyorsun, azılı komonist(!) diye hesap masasına oturtulur ve perişan olurduk!… Neyse ki ülkemizde uçsuz bucaksız düşünce özgürlüğü var da (!) bunları rahat rahat yazabiliyoruz!.. Yoksa düşünce özgürlüğü olmasa bunlar yazılacak şeyler mi? anlaşıldı sen azılı bir zengin ve sermaye düşmanısın diye adamı ufalarlardı! Kimler ufalardı? Tabi tıkırı yerinde olan sosyal adalet düşmanları!


Ama yine de komonistçe(!) yazılmış bir yazıyı, daha doğrusu kısa süre önce çıkmış olan bir kitaptan yaptığımız alıntıyı, sizlerle paylaşmaktan kendimizi alamadık.


Herhangi bir yorum yapmadan buyurun önce birlikte okuyalım.¹


“Caracas’ın Doğu yakası yani üst sınıfın yaşadığı bölge. Bu yüzden bütün binalar yüksek, metal parmaklıkla çevrili. Orası tamam da, parmaklıkların üzerine sarılmış parlak dikenli teller ne peki? Onlar sadece dikenli teller değil, elektrik verilmiş dikenli tel. İlk gördüğünüzde psikopat, güvenlik manyağı bir apartman yöneticisi sanabilirsiniz. Ama sokak boyunca yürüdüğünüzde göreceksiniz ki bu, bir tek delinin işi değil. Bütün apartmanlarda, hatta bazen ayrıca tek tek apartman katlarındabile dikenli tellerden var. Caracaslı üst-orta sınıf mensupları, son beş yıldır yaşadıkları yerleri böyle koruyorlar. Bu yüzden bu kadar tropik bir iklimde, taşlardan bilea ağaç fışkıran böyle bir bitki örtüsünde hiç kuş sesi duymuyorsunuz. Çünkü Caracas’lı apartman sahipleri evlerini hırsızlığa karşı korurken şehirde ki bütün kuşları elektrik verilmiş tellerle öldürmüşler…” (Syf: 25)


“ Venezüalla, 1980’lerin başından beri, Türkiye’nin de çok yakından tanıdığı
IMF’nin ‘kemer sıkma politikalarına’ maruz kalmış bir ülke Bu politikalar nedeniyle gidilen sosyal kesintilerin, büyüyen gelir adaletsizliğinin yol açtığı sıkıntı ve yoksullaşmanın neyle tedavi edildiğini bilirsiniz:
Yeni IMF paketleriyle!
Yoksulluğunun ve gelir adaletsizliğinin artık dayanılamayacak boyutlara ulaştığı  80’lerin sonunda  Devlet Başkanı Carlos Andres Perez’de kendi hükümetinin ikinci dönemini yaşarken (1989-1993) bu sert neo liberal politikaları uygulamaya başlar. Üstelik seçim kampanyaları sırasında da IMF politikalarının  uygulanmayacağına söz vermesine rağmen. 
Perez, Türkiye’de ki gibi ‘IMF paketi’ olarak adlandırılan bu politikaları hükümete gelir gelmez yürürlüğe koyar. Paket devlet işletmelerinin özelleştirilmesini, zenginler için vergi indirimini, devletin sosyal işlevinin azaltmasını ve devletin ekonomik rolünün önemsizleştirmesini içermektedir.
80’lerin başında beri nefesini tutan, karnını içine çeken yoksul halk, bu yeni paketin de gelişiyle patlar.
Protesto ve gösteriler caracas’ın yakınlarında 27 Şubat 1989 günü başlar. Çok geçmeden gösteriler çevre şehirleri de ele geçirirler… Birkaç hafta boyunca şehirler kaosa yenik düşer. Yiyecek sıkıntısı yaşanır. Sokaklarda panzerler gezmeye başlar. Yiyecek dükkânları yağmalanır. Caddelerin ortasında kasap dükkânlarından çıkarılan hayvan gövdelerinin parçalanarak dağıtılması görüntüleri, Venezualla’nın belleğine açlığın vahşeti olarak kazınacak ülke o güne kadar görmemeyi tercih ettiği yoksullarla bu toplumsal patlama sonucu tanışacaktır…” (Syf: 34)


Üzeyir Garih’in ölmeden kısa süre önce, Kocaeli Sanayi Odası’nda düzenlenen konferansta, kendisini dinlemekte olan işadamlarına yaptığı çağrıyı daha doğrusu “çok önemli” uyarıyı yeniden anımsadık:


“Sayın İşadamları, fabrikatörler, büyük patronlar;
 Hep kendi kârlarınızı, kazançlarınızı düşünmeyin!
Yanınızda çalıştırdığınız insanları da düşünün. Onların da insan gibi yaşamak isteyen aileleri, çocukları var. Eğer hep kendinizi düşünmeye devam eder yanınızda çalıştırdıklarınızın insan olduklarını, onların da yaşama tutunabilmek için beklentileri olduklarını unutursanız ve bu beklentilere değer vermezseniz; bir gün gelir katlarınızda villalarınızda oturamaz, lüks arabalarınıza binemez hatta gece sokağa bile çıkamaz duruma gelirsiniz!..”


Dileriz ülkemiz bu durumlara düşmez…
Başka ne diyelim?



[email protected] 


¹ “Biz Burada Devrim Yapıyoruz Sinyorita” Ece Temelkuran Alfa Yayınları

697240cookie-checkKuşları ötmeyen kent

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.