‘Kızıldere’de rehineleri de asker öldürdü’

Londra yaşayan eski sendikacı ve araştırmacı yazar Abdullah Nihat Yılmaz, kardeşi Nihat Yılmaz’ı da yitirdiği Kızıldere Katliamı konusundaki araştırmasını Londra’da Türkçe konuşan topluma hizmet veren Türk Eğitim Birliği’nde düzenllediği toplantıda anlattı.


Yaklaşık 50’ye yakın dinleyiciye seslenen Yılmaz, Mahir Çayan’ın da aralarında bulunduğu Kızıldere olayının tek taraflı bir katliam olduğunu, rehinelerin de asker tarafından katledildiğini öne sürdü.


“İHBAR YOKTUR”


“Devlet, Kızıldere Olayı’na bir çatışma süsü verip, katliam olayının üstünü örtmek istemiştir. Oysa olayda çatışma yok, tek taraflı asker atışıyla katliam vardır” diyen Yılmaz, devletin öne sürdüğü gibi devrimcilere karşı bir ihbar olmadığını da şöyle anlattı:


“Rehinelerin kaçırıldığı  Ünye’deki Amerikan  Radar Üssü’ne ait aracın Tokat yolunda bulunması, derhal araştırmaların da, o bölgeye çekilmesine neden olmuştur. Ardından  benzini biten aracı Tokat youna bırakıp, Kızıldere’ye yönelen arkaşların yolda ki köylülerden yiyecek istemeleri, Yüncü Hasan’ın Niksar’da yakalanması ve rehinelerin Kızıldere Köyünün ağıllarında bulunabileceğini söylemesi, muhtar Emrullah Aslan’ın Almus’tan at yüküyle çokca yiyecek getirmesi rehinelerin adresini deşifre etmeye yetmiştir. Burada ihbar olayı yoktur…”


“OTOPSİ YOK, SAVCILIK RAPORU VAR”


Yılmaz, askerin Kızıldere’de kuşattığı devrimcilere verdiği yarım saatlik süre dolmadan saldırıya geçtiğini öne süren Yılmaz şöyle devam etti:


“Mahkeme kayıtlarında da görülebileceği gibi devrimcilerin elinde bir sten, bir kısa namlulu tüfek, bir uzun şarjörlü tabanca ve iki sıradan tabanca vardır. Bunlar silah dahi sayılmaz… Tünel kazıp kaçmaları ise, ahırda bulunan bir kulaklı kazma, bir kürek, bir de sapı kırık çapa ile binlerce yılda bile mümkün olamaz. Üstelik, iki günlük yemek ile bir gün yetecek kadar suları kalmıştır. Asker kuşatmada beklemek yerine içeridekilere dışarı çıkmak için yarım saat süre tanır ve bu süreyi beklemeden de damda görülen Mahir Çayan tek kurşunla vurulur. Asker yaylım ateşine başlar. Roket atar kullanır. İçerideki rehineleri devrimcilerin öldürmeleri mümkün değildir. Zaten örgüt daha önce de öldürülmemeleri konusunda ilke kararı almıştı…”


Yılmaz, Kızıldere’de “yalnızca askerin ölüm saçtığı”nı da şu varsayıma dayandırdı:


“Asker devrimcilerin bulunduğu mekana girdiğinde de teslim olmak için ellerini kaldıranlara da ateş açıp öldürmüştür…Ayrıca yalnızca savcı raporu rehinelerin operasyondan yarım saat önce öldürüldüğünü söylüyor. Oysa ne savcı Kızıldere’ye çıkmış ne de Niksar’da görevli iki doktor ölenleri otopsi etmiştir… O yarımsaatlik dönemde, Mahir’in tek kurşunla öldürülmesinden yaylım ateşin başlamasın kadar içerde herhangi bir ateş sesi duyulmamamıştı. Elbet devrimcilerin elindeki silahlar belli, rehineleri öldüren onlarsa, o silahlardan çıkan mermileri de tespit etmek mümkündür. Oysa böyle birşey de yok. Üstelik o silahlar da halen devletin elinde. Nereden alınırsa alınsın devletin sunduğu bilgiler uydurma.”


“KÜRKÇÜ’NÜN İFADESİ ÇELİŞİK”


Yılmaz, olaydan sağ kurtulan tek devrimci Ertuğrul Kürkçü’nün ifadelerinde çelişki bulunduğunu belirterek şunları söyledi:


“Yaylım ateşinden 24 saat kadar sonra samanlıkta yakalanan Ertuğrul Kürkcü, mahkemesindeki ifadesinde ve sonraki açıklamalarında  ‘Mahir vurulduğunda ben onun altında biryerdeydim. Kanı üstüme döküldü ve ben aşağı doğru kayarak samanlıkda saklandım’ diyor. Ayrıca ‘bize askerin ateş açmasından yarım saat önce, biz rehineleri öldürdük, sonrada askerler bizimkileri öldürmüşler ‘ demektedir. Oysa, kendisinin  bu esasında bulunduğu yer, evin arkasında, elinde styenle nöbette olduğu ve  yine oradan evle geçiş bağlantısı olmayan samanlıga geçtiği biliniyor. Kısaca, Ertuğrul Mahir’in vurulduğu yer olan çatıda değildi. Mahir’in kanının üstüne akması da mümkün değildir. Benim burda açığa çıkartmak istediğim şey çok açıktır. Devlet bir katliam yapmıştır ve onu uyduruk belge ve yanlış tanıklarla 34 yıldır örtmeye çalışmaktadır. Sanki, çatışma olmuş da, karşılıklı ölümler yaşanmış gibi. Güya, arkadaşlarımız rehineleri öldürmüş, askeri birliklerde devrimcileri öldürmek zorunda kalmış. Böyle ucuzluk yok!”


“Katliamı, ülke içinde ve dışında, her yerde, hukuk yolundan kovalayacağız” diyen Yılmaz, araştırmasını kitap haline getireceğini de sözlerine ekledi.


ABDULLAH NİHAT YILMAZ?


Kardeşi Nihat’ın da adını taşıyan Abdullah Nihat Yılmaz, 1963’teki askeri ayaklanmaya katılan subaylardan olduğu için Türk Silahlı Kuvvetleri’nden uzaklaştırılmıştı.


Şapkasız Teğmen adında bir kitabı bulunan Yılmaz, toplumsal çalışmaları, edebiyat araştırmaları ve yerel gazetelerdeki köşe yazarlığıyla da tanınıyor.


KIZILDERE OLAYI?


1972’de Deniz Gezmiş ve arkadaşlarını kurtarmak için, rehin alınan teknisyenleri kurtarmak amacıyla yapılan operasyonda Türkiye Halk Kurtuluş Partisi – Cephesi (THKP-C) lideri Mahir Çayan ve arkadaşları öldürülmüştü.


Çayan ve arkadaşları, idamla yargılanan, Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan’ın serbest bırakılması için 27 Mart 1972’de Ünye’deki radar üssünde görevli iki İngiliz ve bir Kanadalı teknisyeni rehin almıştı.


30 Mart 1972 tarihinde emniyet güçleri, rehineleri kurtarmak için harekete geçti. THKP-C lideri Çayan ile THKO liderleri, Cihan Alptekin ve Ömer Ayna, THKP-C üyeleri Nihat Yılmaz, Sinan Kazım Özüdoğru, Saffet Alp, Hüdai Arıkan, Ahmet Atasoy, Ertan Saruhan ve Sabahattin Kurt Tokat’ın Niksar ilçesine bağlı Kızıldere köyünde öldürüldüler. Rehinelerin öldüğü olayda sağ olarak kurtulan tek isim, uzun yıllar cezaevinde kaldıktan sonra gazetecilik yapacak Ertuğrul Kürkçü olmuştu.


__________________


FOTOĞRAF: Abdullah Yılmaz


 

798000cookie-check‘Kızıldere’de rehineleri de asker öldürdü’

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.