Çölaşan Vak’ası…(3)

Gökçek olayı Emin için çok önemliydi.
Nitekim 2007 yılına kadar da sürüdü.
Hatta ilk defa TGRT’de karşı karşıya geldiler.
Bana göre, Çölaşan “hesaplaşmak” amacıyla çıktığı TV’deki tartışmayı reddetmeliydi.
Tuzağa düştü.
Gökçek’in bazı kişilere, sadece Emin’e küfretmeleri için çıkarttığı iddia edilen bir dergide yer alan “Çölaşanın 10 milyon dolara yaklaşan serveti nerden geliyor?” sorusuna yanıt vermek için ekrana çıktı.
Tartışmayı burada anlatmak istemiyorum. Kimi haber portalları Emin’i, kimi de Melih’i galip ilan  etti.
Ertesi gün Saygı Öztürk’e yemek sözü verdiğim için öğlene doğru Hürriyet’e uğradım.
Saygı ile laflayıp ardından öğle yemeğine indiğimizde, Emin yemeğini bitirmiş, masadaki arkadaşlarla sohbet ediyordu. Öpüştük.
Yemekten sonra kahve için yukarı çağırdı.
Gittim tabii. Gerçi son yıllarda çok sıkı-fıkı değiliz. Eskisi kadar sık görüşmüyoruz.
Bazı şeyleri tartışmıyoruz ama vefasızlığımız yok.
Neyse televizyondaki tartışmaya getirdi sözü hemen ve fikrimi sordu…
Ben “Sen tam bir sazanmışsınmeğer. Bu yanını yeni öğrendim. Tuzağa düşmüşsün. Uyanık sanıyorsun kendini ama adam senden daha uyanık çıktı. Melih konusunda taktik hatası yaptın” diye söze başladım:
“Sonra elinde tek bir belge, dosya, mahkeme kararı olmadan insan ekrana çıkar mı? Hele gazeteci. Hele ünlü bir gazeteci.
Yolsuzluk diyorsun, dosya yok. Kanıtlayamıyorsun. Aksine yazdığın yazıya karşı açtığı davayı kaybediyor, tazminat ödüyorsun.
Hırsızlığını herkes biliyor deniyor, tek kanıt yok orta yerde.
Ne bakanlık, ne basın savcıları yayınları ihbar kabul edip belediyeyi denetlemek için harekete geçmiyor.
Ya da geçiyor ama belge bulamıyorlar. Sen bu adamın karşısına zayıf çıkarsan, sana sana sorduğu soruya karşılık ‘Ben  bu milyon dolarları alnının teriyle kazandım’ desen ne yazar, ne kadar inandırıcı olur? Bu konu tartışılmamalı bile. Nedeni taraflar mahkemede hala. Üstelik iddiayı ısıtıp ısıtıp piyasaya sürüyor, sen buna ‘bu işi mahkemede halledeceğiz’ bile diye yanıtlamadın. Yani tuzağa düştün sayılır.”
Tabii bu görüşlerimi kabul etmedi. Yanlış düşündüğümü söyledi.
Önemli olanın, Gökçek’in ağzındaki sakızı almak oldugunu, bunu da başardığını söyledi. Yani 8-10 milyon milyon dolarlık iddiayı ispatlamış gibi.
Fazla üstelemedim.
Emin bir fikre, görüşe, inanca takılmışsa hiç üstüne gitmemek gerek. Aksini kabul etmesini veya  düşünmesini sağlamak zor değil, imkansız. Bunu bildiğim için konuyu kapattım. Ama bana kırıldığını da hissettim.
Emin takıntılı olduğu kadar da antisosyal yapıda biri. Henüz yeni yeni sosyalleşmeye başladı sayılır.
Hürriyet’te birlikte çalışır iken, sık olmasa da arasıra dışarda yemeğe gitttiğimiz günler olmadı değil.
Atatürk Orman Çiftliğindeki Merkez Lokantası onun favorisi.
Malum Cumhuriyet döneminden kalma bir yer.
Nostaljisi bol. Cumhuriyetin kurucularının sık sıkk uğradıkları tek mekan.
Sanırım Ankara’lı olan herkesin babası, çocuklarını buraya götürmüştür.
Tabii parası yetenler.
Tabii üst derece bürokratlar.
Tabii politikacılar.
Emin de Prof. çocuğu olduğu için sanırın Merkez Lokantası’na gidenlerdendir. Üstelik rahmetli babası Ümran bey, yıllarca Meteoroloji İşleri Genel Müdürlüğü yapmıştı.
Biz üç-dört arkadaş olarak Merkez Lokantası’na gittiğimizde- genellikle bahçesine- restoranın özel yemeklerini söyler, ya da kuru fasulyeyi kuru soğanla yemeği tercih ederdik.
Kimi arkadaşlar tekel birası içerdi. Tabii zeytinyağlıları, etleri ünlü bir yer. Ankara Tavası sadece meclis lokantasında yenir, bir de Merkez’de.
Bir de tandırı harikadır.
Lokanta sahipleri Atatürk ve İsmet İnönü’nün Merkez Lokantası’nda yemek yerken çekilmiş fotoğrafını yeni gelen müşterilere verirler.
Bunu ben 30 yıl sonra öğrendim ve fotografı aldım. Hatta iki tane aldım. Birini Kanada’daki kızıma yolladım.
Çocuklarıma anı olarak kalsın diye, fotografa evde bir yer de tesbit ettik.
Tabii bu yemeklerin parasını davet sahibi olan Emin Çölaşan öderdi.
Biz öyle sanırdık.
Hani “Emin’in cebinde her zaman akrep vardır” diyenlere karşı onu savunmam zor.
Merkez’deki yediklerimizin faturasını istediğine tanık oldum, faturayı alırken bir kaç kere Emin’i yakaladım.
Yani yemekleri cepten değil, Hürriyet kasasından da yemiş olabiliriz.
Akrep iddiasında haklılık payı olabilir yani.
Ben gördüklerimi yazarım, yorumu okuyucu yapsın.

(devam edecek)

 

1623390cookie-checkÇölaşan Vak’ası…(3)

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.