Lakerdacı da bitti

Bu toplumda lakerdacının bile belli bir ağırlığı vardı. Palamudu torik diye yutturmaya çalışmazdı. Tezgahta doğru dürüst sergilendiğinde palamutla torik karışmaz, her şeyden önce boyutları değişiktir. Adam lakerdaları yan kesmiş, palamudu torikten ayıramıyorsunuz. Ben incesine bakmam: palamuttan yapılan lakerda da güzeldir. Lakerdacının önünden geçerken hadi alıverelim dedim. Torik diye bana palamut verdi, sesimi çıkarmadım. Demek ki bu herif de pisliğe batmış diye düşündüm. Parayı alırken yüzüme baktı. Yüzümde kendisiyle ilgili bir şeyler görüp tedirgin oldu. Gülümsedim ona. Beni aldattığından değil beni aldatırken aşağılanmış olmaktan tedirgindi. Kendisini aşağıladığımı sandı. Aşağılamak değil yaptığını gördüm demekti benimki. Belki bu küçük alışverişte baştan ona yaltaklanmamı istemiştir. Aman kardeşim, şöyle iyi yerinden ver olur mu? Ha gözünü seveyim benim canım kardeşim… Bana yaltaklanmadığına göre bu ihtiyar enayinin biri olmalı demiştir.  Demek ki sonunda lakerdacılar da direnemediler. Yerlerini lahmacunculara dürümcülere çiğköftecilere bırakmaya başlamışlardı çoktan.

Siz malını satmak istemeyen çikolatacı gördünüz mü? Her satıcı malını satmak ister, bunlar çikolata satmak istemiyor. Ne zaman dükkana girsem tedirgin oluyorlar. Her seferinde bir tersleme bir lanetlik. Derken ben işin özünü kavradım. Çikolataları koca koca mukavva kutularda satıyorlar. Beyefendiciğim hazır kutularımız var, size onlardan verelim. Her seferinde aynı önerme. Bana onlardan vermeyin, geçmiş günlerde nişana düğüne onlardan da aldık ister istemez, bana şöyle ufacık bir kutuda yarım kilo bir şey vereceksiniz. Kutu yok diyor herif. Var diyorum, şöyle bir aranırsan bulacaksın. Sonunda kutuyu buluyor ve beni gene oyuna getirmeye çalışıyor: üç yüz gram yeter mi? Bu adam sözde işçi. Ahlakını kapıda bırakıp girmiş içeriye. Gerçekten kapıda bırakılacak bir ahlakı var mıydı? Bilemeyiz. Kim bilir nereden çıkıp gelmiş, gelir gelmez öğrenmiş öğreneceğini. Artık sırtı yere gelmez onun. Kendini gözden çıkarmış ya gerisi kolay. Kargayı bülbül diye yutturmayı öğrendi, artık korkmayın ondan. O artık patronun gözdesidir. O artık bir İstanbul insanıdır. Günü geldi mi gider oyunu atar gelir. Belki bir gün siz ona oyunuzu verirsiniz.

Yorgun bir günün akşamında bir iki kadeh bir şey içmek için bir yere oturacaksanız garson saldırısına hazırlıklı olun. Lokantanın müşterileri kadınıyla erkeğiyle biti kanlanmış tipler. Garsonlar da öyle. Yüzlerinde en küçük bir ışık yok. Bazı müşteriler ayakta duramayacak kadar şişman. Demek ki şu ya da bu yoldan kazandıklarını özenle gövdelerine eklemişler. Geleni gideni gözlüyorum. Şu garip dünyada herkes kendine en uygun olanı seçiyor diye düşünüyorum. Biz buraya zor bir günün sonunda uğradık. Uğramaz olaydık. Birileri bu lokantaya ta nerelerden geliyorlar. Garson tam bir hödük: bir süre sonra bize kalkın gidin dercesine kötü davranmaya başladı. Onu çağırdım ve gülümseyerek yaptığının insanlığa yakışmadığını anlattım. Bu defa birden değişti. Özür diledi mi? Hayır, bu toplumun insanı yanlış yapmaz ki özür dilesin. Biz yanlış anlamışız. O bize hizmet etmek için çırpınıyormuş. Gene de birazcık utanmış gibiydi. Kahve ister miydik? Öyleyse bir tatlı tabağı yaptırsaydı? Şöyle karışık meyvelerden bir tabak? Efendim? O zavallı adam da kim bilir nelerin ve kimlerin kurbanıydı. Bir daha dönmemek üzere çıktık oradan. Biz çıkarken gene bekleriz diyordu.

Toplumda günden güne artan yıkımı görmesek, o değerler kaymasını o atomlaşmışlığı görmesek yani koyun gibi yaşasak ne iyi olurdu.  Bunlar tek tek olaylar olsa umursamazsınız, oysa tümü bir yıkımın bir çöküntünün parçaları. Bunlar az raslanır durumlar olsa kolay: lakerdacıya dönüp bakmazsınız, çikolata dükkanına girmezsiniz olur biter. Gidip başkasından alırsınız. O ünlü lokantaya gideceğinize on dakika daha yürüyüp evinize gidersiniz. Bunlar toplumu içten kemirmeye başlamış olan bir değerbilmezlik hastalığının vahim belirtileridir. Böyle olmasaydı iş kolaydı, gider lakerdacıyla dalga geçerdiniz, aferin be kardeş, sen palamut ve torik ayrılığını “birlik ve beraberlik” adına ortadan kaldırmayı başarmışsın ne güzel, gel seni bir öpeyim derdiniz. Çikolatacıya bir kalın mukavva kutu götürür, bunu dolduruver bakalım, yüz gramı geçmesin derdiniz. Garsona getir öyleyse, hem biraz tatlı getir hem biraz meyve getir, sade kahveler de ağır olsun, yanına lokum da koy derdiniz. İyi kötü okumuşlarımız bile durumun korkunçluğunu görmek istemiyor. Burayı elbirliğiyle pislettik, dışarı gitsek nasıl olur acaba? O da olur, belki daha güzel olur, neden olmasın, hiçbir katkıda bulunmadığın bir uygarlığın kıçına takılıp gidersin. Gidersin bir güzel, artık nereye olursa, iyiliğe mi kötülüğe mi, bir dünya cennetine mi, esfel-i safiline mi, basar gidersin. Seni bir güzel kucaklarlar.

2018470cookie-checkLakerdacı da bitti

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.