Liderlere kim mani oldu

Rum tarafının çözüm konusunda ne kadar isteksiz olduğu ve adada yaşayan iki halkın ortak bir yaşam başlatmasına ne kadar karşı oldukları “Liderlerin kendi aralarında anlaşmaya vardıkları evlerde görüşme” konusunda bile su yüzüne çıktı.

Aslında su yüzüne çıkan, bir AB ülkesi olmasına rağmen Rum tarafında kökleri çok derinlere giden bir “Derin Devlet”in olduğu gerçeği. Sadece bu gerçek bile Kıbrıs Rum Yönetiminin AB’ye hak ettiği için değil, Türkiye’ye karşı piyon olarak kullanılmak için alındığının en güzel ispatı.
Nerede ki Kıbrıs Rum Yönetiminin, beyaz kadın ticaretiyle, uyuşturucu transit merkezi olmakla, kara para aklanma merkezi göreviyle, AB’nin terörist sınıfına soktuğu kuruluşlara yataklık etmesiyle, AB’de yasaklanmış zirai ilaçların ve hormonların kullanılmasına göz yummasıyla ve benzeri yakışıksız faaliyetlerle AB içinde yer alabilecek tıynette bir ülke olmadığı, ABD Dış İşleri Bakanlığının yıllık ülkeler raporlarında bile yazılı.

Liderler, sürdürdükleri müzakerelerin 2010 aşamasında çözüm sürecini hızlandırmak için kendi aralarında tam gün görüşmeler yapmak kararını almaları ve bu tam gün görüşmelerin de 11, 12 ve 13 Ocak’ta Hristofyas’ın “Kellaki” köyündeki evinde, 18, 19 ve 20 Ocak tarihlerinde de Cumhurbaşkanı Mehmet Ali Talat’ın Girne’deki evinde yapılması konusunda hem fikir olmalarına rağmen, bu mutabakat aniden bozuldu ve liderlerin evlerindeki mefruşatın ve hizmetin yetersiz olacağı gerekçesi ile görüşmelerin liderlerin evleri yerine, BM Genel Sekreteri’nin Kıbrıs’taki Özel Temsilcisi Taye Brook Zerihoun’un BM kontrolündeki tarafsız bölge içinde yer alan evinde yapılması kararlaştırıldı. Sanki T.B. Zerihoun’un, en azından yarım asırlık olan evinde özel hizmetçiler, aşçılar, garsonlar ve şefler varmış gibi. Bırakın bu hizmetlilerin varlığını, ki yok öyle bir şey, az sayıdaki eşyalar bile dökülüyor bu evde. Zaten bu nedenle de Zerihoun bu evde ikamet etmiyor ve Lefkoşa’nın Rum kesimindeki bir apartman dairesinde kalıyor.

Aslında bu gerekçe hiçte inandırıcı değil eğer evin içini, olmayan mobilyasını, durumunu ve niye ara bölgede yer aldığını biliyorsanız.

Kıbrıs’taki bu tür toplantı veya görüşmelerdeki yöntem, dönüşümlü olarak tarafların profesyonel kuruluşlardan servis yapacak hizmetli, yemek, tatlı, içecek ve mutfak görevlileri kiralaması şeklinde.
Liderlerin gerek BM kontrolündeki Lefkoşa Uluslararası Havaalanında, gerekse de Ledra Palas’ta yaptıkları görüşmelerde, o gün sıra kimde ise, o taraf yemekleri, içecekleri, tatlıları, ara kurabiyeleri ve hizmetlileri sağlamakta. Görüşmelerin başladığı 1968 yılından beri uygulama aynen böyle.
Annan Planı görüşmeleri döneminde BM kontrolündeki Lefkoşa Uluslararası Havaalanında 38 gün süre ile aralıksız yapılan görüşmelerde bir gün Rum tarafı bir gün de bizim taraf yemek ve içecekleri sağlıyordu. Görüşmeleri organize eden ve hakemlik yapan BM’nin on paralık bir katkısı bile olmamıştı yemek konusunda.

Bu nedenle “Cumhurbaşkanlarının evinde gerekli mefruşatın olmadığı ve hizmetin verilemeyeceği” gerekçesi ile toplantıların Zerihoun’un evine kaydırılması çok inandırıcı bir gerekçe değil. Zerhoun’un evindeki olanaklar gerek Hristofyas’ın gerekse de Talat’ın evindekinden çok daha geride.

Gerekçe aslında çok faklı.
Gerekçe “Rum Derin Devleti”nin Hristofyas’ın KKTC’ye geçerek Cumhurbaşkanı Talat’ın evine gitmesine, Talat’ın da “KKTCB” plakalı arabası ve Türk korumaları ile Rum tarafına geçerek, Limasol’un kuzey doğusunda yer alan Kellaki köyündeki yazlığına gitmesine karşı çıkması.

Dahası da var tabii.
Perdenin arkasındaki doğru gerekçe ise Rum derin Devletinin, Talat’ın güneye geçmesi durumunda “KKTCB” plakalı arabasını ve KKTC forsunu kullanamayacağını, korumalarının silahsız olması gerektiğini, Hristofyas’ın ise Girne’ye gittiği vakit Kıbrıs Cumhuriyeti bayrak ve “PK” plakalı arabası ile sınırda durmadan ve silahlı korumaları ile birlikte gitmesini şart koşması.

Bu koşulları da resmen dile getirerek Kıbrıs Rum halkına duyurmak ta Hristofyas’ın başkanı olduğu AKEL, DIKO ve KS EDEK koalisyon hükümetinin ortakları olan DIKO ve KS EDEK’e düştü.
EUROKO ve EKOLOGLAR’a da “Hık” demek kaldı ve aynı safta yer aldılar.
Hristofyas da ister istemez kulağa hoş gelen bahanelerle ev ziyaretinden caydı ve ilk açıklamayı da BM yetkililerine yaptırdı.

Bu kadar küçük bir detaya ve derin devletten gelen koşula bile karşı koyamayan Hristofyas, müzakerelerin sonunda Kıbrıslı Türklere Cumhurbaşkanlığında, Yönetimde ve Siyasette eşit haklar verilmesine nasıl “Evet” deyip “İmza atacak”, gerçekten de çok merak ediyorum.

Bu müzakereler “Olmayacak duaya Amin” çalışmalarına benzemeye başladı ve sonu da pek parlak gözükmüyor.

Prof. Dr. Ata ATUN
http://www.ataatun.com

658390cookie-checkLiderlere kim mani oldu

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.