Linç kültürü varlığını güçlendirerek sürdürüyor!

Günlük siyasi olaylar hakkında pek yazı yazmam ama son yaşanan linç girişimleri üzerine bir yazı yazmayı kaçınılmaz buldum, çünkü linç girişiminin benim kafamda oluşturduğu soruları açıkça sorma ihtiyacı duydum. Elbette sorular sorulur ama cevaplar tarihin ilerleyen zaman diliminde karşılığını alacağımı biliyorum. Çünkü her sorunun karşılığı bugünlerde yaşananlar ile gizli olsa da zaman içinde bu karanlık noktaları ışık süzmesi altında görme olanağını yakalayacağız. Her zaman diliminin karanlık noktası vardır ve o karanlık noktaları aslında aydınlık içinde gözlerimizin önünde olsa da farkına varamıyoruz. Tıpkı çevre kirliliğini ve sonuçlarını 1970’li yıllarda tam kavrayamadığımız gibi. O gün önemsemediğimiz sorun bugün hayati oluyor, yaşam kalitesini yok edecek boyutta virüslerin hakimiyeti altında kalabiliyoruz. Bir anlamda biyolojik savaşın sonuçlarını hep birlikte kendi ellerimiz ile yarattık…

Gelelim günlük yaşadığımız ve gözlerimizin önünde cereyan eden olaylara: Medyaya düşen son haber ile başlayalım; HDK ve BDP milletvekilleri ve yanındakiler Sinop, Samsun gezilerinin sonunda planlanan turlarını iptal etmişler. Şimdi bu geziden nasıl bir sonuç çıkaracağız, hedef neydi, neden üçüncü şehirden sonra tamam bizim sınırımız bu kadar dendi. İktidar partisinin başkanı Erdoğan onlara demez mi, ben ülkenin her tarafına gidiyorum, sizin çapınız Karadeniz sınırları içinde bile değil… Aynı ekip Akdeniz ve Ege gezisi yapsa ya da İç Anadolu gezisi yapsa acaba nasıl bir sonuç ile karşılaşırız? İkinci merakım; gezi planlayanlar orada örgütlü olan sol partiler ile daha önce görüşmüşler midir? Görüşmüş iseler onlardan dayanışma için her hangi bir destek ve program istediler mi? biz gidiyoruz, nasıl olsa bize sahip çıkarlar mı diye yola çıkıldı? Üçüncü merakım; neden güvenlik sorunlarını Sivas tecrübesine rağmen polis ve jandarma ile sınırlı tutmuşlardır? Kitlesel ve bayram havası şeklinde karşılanmak için daha önceden çalışma yapıldı mı, yoksa biz düşündük, ertesi gün yola çıkıyoruz mu? Nedir bu acelecilik? Dördüncü merakım; olayların içinde CHP vardı derken diğer partili insanların olmadığını mı ilan ediyorlar? Örneğin AKP yöneticileri Sinop’ta karşılama ekibi içinde yer aldılar mı? Yoksa valiler AKP’yi mi temsil ediyorlar? Artık bu son olsun diyorum, çünkü birlerinin tepkisini ölçeceğiz diye gereksiz maceralara atılmaya gerek yok, biraz sosyoloji, biraz sosyal – psikoloji kavramlarını bilenler pratikte bazı şeyleri test etmezler… Daha önceden inceden inceye çalışma yapılır ve gezi için ortam hazırlanır… Hazırlanmayan ortamda her türden tepki görünce birilerini suçlamak kolaydır. İşin kolayına gidip suçlayıcı açıklama yapanlar bu siyaset işini bilmediklerini ilan etmiş oluyorlar… Her şeyi Gladio ile açıklamaya çalışmak, 30 yıllık birikimi ve her köyde oluşturulan PKK imzalarını görmemezlikten gelmek demektir. 30 yıl boyunca devlet sistemli ve planlı olarak bu savaşı tüm ülke saffına yaymıştır. Her köyden bir zengin çıkaramadık ama ölmüş bir asker çıkardık… Bunun tersi de doğrudur, her Kürt köyünden, kasabasından, şehrinden her aileden PKK gerillası acısı vardır… Acının tarifinde asker ve gerilla ayrımı olmaz… Aileler aynı şekilde tepki verir, birisinin arkasında devlet vardır, ötekinin arkasında kendi halkı… Sonuç olarak bu gezi tarihimiz içinde birilerinin ders çıkaracağı sonuçlar ile yerini almıştır. Umarım ders alınmıştır, yoksa toprak kan ile sulanmaya devam edilir… Savaş ekonomisinden ve siyasetinden ekmek yiyen daha çook kesim var ve onlar bu durumdan şikayetçi değildir… Bu geziden bir sonuç çıkarmak için konuşmayanlar başka bir anlamı içinde barındırıyor, savaş devam etsin!

Kürtler ve Türkler halklar olarak bir birine düşman değildir, fakat yan yana gelen aynı cemaat üyeleri birden linç yapan canavara rahatlıkla dönüşebilmekte ve bayraklar sallayarak, sloganlar eşliğinde belirli siyasi semboller ile mazlumun katili olabiliyorlar.

Saldıranda, saldırya uğrayanda aslında mazlum halkların temsilcileridir ve üyeleridir. Mazlumu yaratan ise var olan sistem ve devlet yapısıdır. O yapı yasalar ile biçimlendirilmiş, her adım hukukidir. Çünkü 12 Eylül rejimi kendisini yaşatabilmek için, mazlum yaratmak ve mazlumlara baskı kurmak üzerine kurgulamıştır. Mazlumların kanları olmazsa bu sistem yaşayamaz. Maraş, Çorum, Sivas, katliamları, bilim ve aydın insanlara karşı işlenmiş cinayetler, sokak çatışmaları, kahve taramaları olmasaydı 12 Eylül olamazdı. 12 Eylül’ü yaratmak için bilinçli, planlı ve sistematik olarak ortam yaratılmış ve sonuç olarak 12 Eylül hayata geçmiştir. 12 Eylül’e karşı; Fatsa Nokta Operasyonu ve Kemal Türkler cinayeti ile direnebilecek güçlerin direniş güçleri ölçülmüş ve onların güçleri hesaplandıktan sonra güven ile darbe adımlarını 24 Ocak kararları ile hayata geçirmişlerdir. Sol, bu iki testten yenilmiş olarak çıkmıştır. 12 Eylül sol için yenilginin adının konulduğu gündür sadece.

1589280cookie-checkLinç kültürü varlığını güçlendirerek sürdürüyor!

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.