“İlk”, “Birinci” olma hastalığı

İngiltere’de uzun yıllar yaşayan Kıbrıslıtürk, Türk ve Kürt toplumlarını düşündüğümde aklıma iki resim gelir.

Biri kafası kuma gömülü bir devekuşu, diğeri istasyondan ayrılmaya çalışan treni yakalamak için koşan insanlar.

“Toplum olarak en fazla muztarip olduğumuz hastalıklar nelerdir?” sorusuna ise düşünmeden “ilk”, “birinci” olma hastalığı diye cevabı yapıştırırım.

15 ve 16 Ekim tarihlerinde Londra’da bir “çalıştay” düzenlendi.

Bu isme bakıldığında, etkinliğin organizesinin altında yatan mentaliteyi anlamak mümkün.

Sanki bir kültürler mozaiği olan Londra’da değil, Türkiye’desiniz hissini veriyor.

Etkinlikle ilgili tüm tanıtım bilgileri Türkçe.

Yani, bu ülkede doğup yetişen ikinci, üçüncü kuşakları dışlayıcı bir yaklaşım.

Etkinliği organize edenler, hedefledikleri kitlenin, dışladıkları bu insanların çocukları olduğundan adeta habersiz.

Katkı koymak isteyen, fakat Türkçelerinin yetersizliğnden dolayı Çalıştaya katılamayan birçok genç eğitimcinin bulunduğu bilgim dahilindedir.

İkinci, üçüncü kuşakları dışlamalarının yanısıra, organizatör arkadaşlarım çok önemli bir grubu daha dışladılar.

O da okullar, yerel ve merkezi eğitim sorumluları.

O kesimlerden hiç kimseyi çalıştaya davet etmemekle bu arkadaşlar en büyük gafı yapmışlardır.

Yani herzamanki gibi biz söyleyip biz dinledik.

Üstelik etkinliğe davetiye ile çağrılan kişiler aşina olduğumuz eğitim gönüllüleri ordusundan oluşuyordu.

Yani elitist bir yaklaşım sergilenerek ulaşılması gereken kesimlere ulaşmaktan yine aciz kalındı.

Çalıştay için kolları sıvayan arkadaşların iyi niyetinden hiç şüphem yok.

Ama bana sanki de tekerleği yeniden icat ediyorlar hissini veriyorlar.

Çünkü bu konularda yıllar önce çalışmaya başlayan, hatta çok etkili çalışmalar yapan diğer eğitimci veya kendini eğitime adamış arkadaşların çabalarını “ilk”, “birinci” olma yanlış inancı ve gayreti ile bilmeden gözardı etmişlerdir.

Duyduğum kadarıyla bazı eğitimci arkadaşlar tepki koyarak bu yüzden Çalıştaya gelmemişler.

Bu tepkinin de yanlış olduğunu söylemek gerekir.

Sonuçta yapılmaya çalışılan çocuklarımızın eğitim düzeyini yükseltmek.

Yaklaşım ne kadar yanlış olursa olsun, davet edilseler de edilmeseler de katkı koyabilecek herkesin orada olması gerekirdi.

70 li yıllarda Kıbrıs Türk Cemiyeti, 80li Yıllarda Türk Eğitim Birliği, 90lı yıllarda Kıbrıs Türk Dernekleri Konseyi buna benzer yığınlarca etkinlikler düzenlediler.

Hatta 1994 yılında Kıbrıs Türk Dernekleri Konseyinin düzenlediği ve İngiltere Eğitim Bakanlığı ve yerel eğitim dairelerinden saygın eğitimcilerin de katıldığı konferans, Çalıştay konularını bütünüyle işlemişti.

Katıldığım “Türk Öğrencilerin Başarısının Artırılması” Çalıştay komisyonuna 1999 yılında kamu hizmetlerinde çalışan Kıbrıslıtürklerin kurduğu “Turkish Cypriot Forum” isimli derneğin uluslararası üne sahip Londra Üniversitesi İnstitute of Educatıon kurumuna yaptırdığı araştırmayı getirdim.

Araştırma önerilerinin tümü bugün için hala geçerli.

Üstelik araştırma bu alanda geçmişte yapılan araştırmaların 12 sayfalık bir özetini veriyor.

Bu araştırmadan Çalıştay organizatörlerinin haberdar olmadığını gözlemledim.

Üstelik araştıma yazarı Aydın Mehmet Ali ve araştırmanın proje grubunda yeralan ve geçmişte iki yerel belediyede eğitimde en yüksek görevlerde bulunan Muhammet Mehmet’in Çalıştayda bulunmaması dikkat çekici idi.

Herikisinin de etkinlikten haberleri olmadığını şahsen biliyorum.

Türkiye’den, Almanya’dan proföserler çağırmak iyi, güzel.

Özellikle Almanya’dan çalıştaya katılan Profesör Dr. Havva Engin iki gün boyunca çok gözel sunum ve öneriler yaparak çok değerli katkılarda bulundu.

Almanya örneklerinden çok şeyler öğrenebiliriz.

M. A. Dikerdem, Tözün İsa, Mustafa Camgöz, Kelami Dedezade İlhan Raman ve daha birçok emektar eğitimcilerin Çalıştayda bulunması sevindirici idi.

Ama onların yanısıra bu konularda kitaplar yazan içimizdeki diğer akademisyenlerimizi de ihmal etmeyelim.

Ayrıca son yıllarda çok kültürlü bir toplumda yaşayan çocuklarımız için uygun iki kaynak kitap yayınlayan Hackney Eğitimciler Forumu üyesi arkadaşlarımız da davet edilselerdi sanırım çok büyük katkıları olurdu.

Kısacası dışlayıcı değil, kucaklayıcı olmamız gerekir.

Yakın zamanda da birçok araştırmalar yapıldı.

Özellikle Londra Büyükşehir Belediyesinin hazırlattığı ve Dr. Tözün İsa’nın yazarlarından biri olduğu rapor örnek olarak gösterilebilir.

Ayrıca Çalıştayı organize eden örgütlerden olarak gösterilen Konsorsiyumun Eğitim Bakanlığı nezninde yaptığı geçmiş önemli girişimler dahi Çalıştay tarafından gözardı edildi.

Tekerleği yeniden icat etmek sözünü bu anlamda kullanıyorum.

Üstelik bu deyim katıldığım çalışma grubunda en fazla kullanılan söz oldu.

Ve sadece benim tarafımdan değil.

Yol haritası yaratmaktan söz eden değerli arkadaşların bilmesi gereken yol haritasının yıllar önce yaratıldığıdır.

Önemli olan bu haritayı güncelleştirerek uygulamaya sokmaktır.

Tüm bu eleştirilere rağmen arkadaşlarımı, hayati önem taşıyan eğitim konusunu bir kez daha yüksek profilli bir etkinlikle gündeme taşıdıkları için, ve özellikle yüze yakın eğitimciyi biraraya getirdikleri için kutlarım.

Ama önemli olan bundan sonra atacakları adımdır.

Eğer dışlayıcı değil, kucaklayıcı bir yaklaşımla önerileri uygulamaya geçirme yoluna giderlerse ne ala.

Her konuda olduğu gibi eğitim konusunda da, belki de en çok eğitim konusunda başarılı olmanın sırrı mentalite değişkliğinden geçer.

Bireyler olarak, dernekler olarak ve toplum olarak kendimizi kapsamlı bir mentalite değişikliğine tabii tutmamız gerekiyor.

Yoksa 20, 30 yıl sonra bizden sonraki kuşaklar aynı konuları tartışmak için biraraya gelecekler.

1081790cookie-check“İlk”, “Birinci” olma hastalığı

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.