MACARİSTAN’DAN… Mucit Rubik ve sabır küpünün sırrı

On yaşındaki kızım Ela Eszter’in son zamanlarda en çok sevdiği uğraşlardan biri bir zamanlar Türkiye’de sabır küpü adıyla yaygınlaşan Rubik Küpü.

Saatlerce onunla uğraşıyor. Hızlı bir şekilde, benim bir türlü anlayamadığım mantıksal sıralamayla çeviriyor, küpün farklı yüzlerinde farklı renkleri bir araya getirmeye çalışıyor.

Sadece renkleri bir araya getirmek değil önemli olan.

Bunu çabuk yapmak ve hatta görmeden yapmak.

“Bak” diyor bana, “Bir yüzünü görmeden bile yapabiliyorum” ve sonra da gözlerini kapatıp hafızasında önceden tespit ettiği şekilde küpü sağa sola, yukarı aşağı tıkır tıkır çevirmeye başlıyor.

Bir süre sonra da söylediği renk Rubik Küpü’nün bir yüzünde toplanıyor.

Bunu başarabilmek, besbelli ona gurur veriyor.

Ela Eszter, 1974’te keşfedilen Rubik küpünün cazibesine kapılan kim bilir kaçıncı kuşak?

1974’de o yıl 29 yaşında genç bir mühendis ve heykeltıraş olan Macar Ernö Rubik tarafından geliştirilen bu oyun, kısa sürede bir salgın gibi dünyada yayılmıştı.

Dünyanın farklı ülkelerinde, farklı kültürlerden yüz milyonlarca kişi bu küpü eline aldı, evirdi, çevirdi, yapmayı denedi.

Kaç kişinin başardığı önemli değildi. Önemli olan bu küpün her yaştan ve her kültürden insanları tahrik etmesiydi.

Evet, her şeyden önce bu bir oyundu.

Bu bir zekâ oyunuydu, ama satranç gibi önceden kurallarının öğrenilmesi gereken ağır bir oyun değil. Herkesin deneyebileceği, basit, ama bir o kadar da zor bir oyun…

Rubik Küresi

Kızımın parmaklarının arasında hızla dönen Rubik küpüne bakıyorum. “Tamam” diyorum, “Bu iyi gidiyor, bakalım Rubik Küresi’ni de bu kadar iyi çevirebilecek misin?”

Elinde baş döndürücü bir hızla hareket eden küp zınk diye duruyor. “Rubik Küresi mi? O da ne? Hiç duymadım.”

Bu yeni oyunu duymadığını biliyorum. Çünkü bu oyun daha piyasaya çıkmadı, sadece geçtiğimiz günlerde Nürnberg’deki oyun fuarında dünya çapında tanıtımı yapıldı.

 

Rubik Küresi, iç içe geçirilmiş üç ayrı şeffaf küreden oluşuyor.

En içteki kürenin içinde ise “tutsak düşmüş” her biri değişik renkte altı minik bilye var.

Yapılması gereken şey, bu altı bilyeyi, birbirinden bağımsız hareket edebilen kürelerden geçirip, en dıştaki yerlerine ulaştırmak.

Elbette, her bir bilye belirli deliklerden geçerek dışarıya doğru çıkarılabiliyor ve bilyelerden birini yerine oturtmaya çalışırken, diğerleri de istenmeyen yerlere kayabiliyor.

Yani iç içe geçirilmiş üç şeffaf küreden ve de yerlerine götürülmesi gereken altı bilyeden oluşan yeni oyun mucit Rubik’e yakışan çılgınca bir oyun.

Ela Eszter, anlattıklarımı sessizce dinliyor.

“Ben de denemek istiyorum” diyor.

“Elbette” diyorum, “Satılmaya başladığında, hemen alırız.”

Hayatı oyun

Bu yıl artık 65 yaşına giren Macar Ernö Rubik sadece keşfettiği oyunlarıyla değil, hayat felsefesiyle de ilginç bir insan.

Mühendis bir baba ve şair bir annenin oğlu olan Ernö Rubik, 29 yaşında keşfettiği Rubik Küpü’nden bu yana hayatını “oyun oynayarak” sürdürüyor. Oyun teorileri, oyun araçları geliştiriyor.


Buna basitçe “oyun” diyoruz, ama bu nesnelerin her biri derin matematik, mantık ve geometri bilgileri gerektiriyor.

Kombinasyon yeteneğini ve el becerilerini de unutmayalım.

İşin ilginci, bu oyunları eline alan ve yapmaya çalışan kişiler bunun farkına bile varmıyor.

Bu nesnelerle oynayan kişi oyunun gereğini yerine getirmeye çalışırken, aslında kendi bile farkına varmadan matematik, mantık ve geometrik şekiller üzerine kafa yoruyor.

Peki, insanları böylesine etkileyebilen ve düşünsel olarak da geliştiren oyunlar yaratabilen mucit Ernö Rubik’in sırrı ne?

Bir mülakatta şöyle diyor Rubik: “İnsanlar bazen hayatlarında temel olan uğraşları zorunlu olduğu için yaparlar. O zaman da yapılan iş, bir mecburiyete dönüşür. Yapmaya mecbur olduğumuz işleri laf olsun diye yaparız, gönlümüzü, ruhumuzu koyarak değil.

“Bence yaptığımız her şey, tat aldığımız için, hoşumuza gittiği için yapılmalı; zorunluluktan değil. Hayatta ben hep sevdiğim işlerle uğraştım. Yarattığım oyunları da insanlar işte bu nedenle seviyor…”

Çevremizde olup biten, gündemden düşmeyen ekonomik sıkıntıların, politik daraltıların, savaşların, piyasadaki çöküntülerin arasında, iyi ki böyle insanlar da var diye düşünüyorum.

İnsanı insan yapan ruh ve zekâ bütünlüğünü, hayatının temel ilkesi haline getiren Ernö Rubik gibi dâhilere ne kadar da çok ihtiyacımız var… 

______________

* MACARİSTAN İLE İLGİLİ HABER VE YAZARIN DİĞER KÖŞE YAZILARI İÇİN: www.turkinfo.hu

1583730cookie-checkMACARİSTAN’DAN… Mucit Rubik ve sabır küpünün sırrı

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.