Mağdurlar ve mağrurlar

Bunun içindir ki, insanları anlamak, algılamak ve tanımlamak gerçekten zordur.


Bugün içinde yaşadığımız dünyada ve buna paralel olarak ta ülkemizde de hızla değişen koşullar, eylemler ve icraatlar göz önüne alındığında, bütün bunların gerek sosyal, kültürel, psikolojik ve ekonomik boyutunun olduğu, gerekse siyasal anlamda çok önemli boyutunun olduğu görülmekte ve anlaşılmaktadır.


Kimine göre; kendi dünya görüşü, siyasal duruşunun gereği olarak, bütün bu gelişmeler yanlış, kimine göre de yine kendi siyasal görüşü doğrultusuna paralel olarak doğru olarak algılanabilmektedir.


Peki bu durumda bize düşen ne? Elbette yine kendi siyasal düşüncemizin nesnelliğinde salt doğru bildiklerimizi, yalnızca doğruları söylemek ya da yazmak.


Ülkemizdeki siyasal iktidar bugünlerde üçüncü yılını tamamladı. Kendi söylemlerinden hareketle yaptıklarına ya da yapmak istediklerine baktığımız zaman karşımıza şöyle bir tablo çıkmaktadır.


Bugünkü iktidara karşı güzide medyamızın ve onun anlı-şanlı kalemşorlarının engin bir hoşgörü içerisinde olduğu, 28 Şubat sürecinde yerden yere vurdukları  ve onların çeşitli kasetlerini arkası yarın dizileri gibi yayınlamak için adeta yarışır halde oldukları halde, bugün  saray tarafından beslenen birtakım şairlerin padişahlar için yazdığı kasideler gibi methiyeler düzmekle meşgul oldukları görülmektedir.


Eskinin kökten gazetecilikten gelen medya patronlarının da kalmadığı, her birinin aynı zamanda devletle birçok iş bağlantıları olan işadamları oldukları da ne yazık ki, bilinmektedir. Elbette ki medyamızın bu hale gelmesinde bu durumunda rolü çok büyüktür. 


Anlı- şanlı köşe yazarlarımıza da patronları tarafından hayal dahi edemeyecekleri, ücretler ödenmekte ve yine hayal dahi edemeyecekleri yaşam koşulları sunulmaktadır. Böylesi bir ortamda da kimse kolay, kolay patronuyla ters düşmeyi, işinden olmayı göze alamamaktadır.


Söyler misiniz? Kim o muhteşem medya plazalardaki özel odalarını, özel sekreterlerini bırakıp ta gitmek ister. Üstelik bunca yoksulluk ve yolsuzluk varken…


Bugünkü iktidarın en önemli söylemi neydi? “ Yoksulluğu-yolsuzluğu yok edeceğiz ve hortumları keseceğiz”. İlk bakışta güzel bir söylem, deniliyor ki; “hortumları keseceğiz!” bu da güzel, ama hortumları kestikten sonra sanırım; hortumların ucu açıkta kalmayacak, bu hortumların ucu nereye bağlanacak ya da bağlandı işin orası pek belli değil. Bu konuda kafalar biraz karışık gibime geliyor.


Nedenine gelince, görüyoruz ki, iktidar kendine yakın bulduğu işadamlarını kendine taraf kabul edip, onları ihya etmekte ve önlerini açmaktadır. Kendine yakın bulmadıklarını ise bertaraf  etme yolunu tercih etmektedir. Hatta bu konuda ‘düşmanımın düşmanı, benim dostumdur’ mantığıyla bile hareket ettiklerini söylemek mümkündür.


Ekonomide pembe tablolar çizilmekte, banka faizlerinin hızla düştüğü söylenmektedir. Evet doğrudur, banka faizleri düşmüştür. Bunun olumlu yansımalarının görülmesi gerekmez mi? Yani buna paralel olarak iç ve dış borcun azalması gerekmez mi? Aksine iç ve dış borcun ikiye katlandığını bütün aklı başında ekonomistlerin söylediğini, açıkladığını bilmekteyiz.


Yine aynı şekilde yeni üretim alanları açılmadığı, istihdam yaratılamadığı içindir ki, işsizlik, yoksulluk her geçen gün adeta çığ gibi büyür hale gelmiştir.


Bugüne kadar elini taşın altına koymamış olanlar; yine müflis bir tüccar edasıyla ve bir miras yedi gibi ülkenin en önemli kurum ve kuruluşlarını gözlerini kırpmadan satmakta, pazarlayabilmektedirler.


Neymiş efendim yabancı sermaye gelecekmiş; hoş gelsin sefa gelsin ama lütfen yeni üretim alanları açmak için, işsizler ordusuna istihdam yaratmak için gelsin. Fabrikalar açmak için, yeni teknolojiler getirmek için gelsin.


Yoksa hazıra konmak için değil, var olanı yok etmek için değil. Yabancı sermaye elbette çok önemli ama salt hizmet sektöründeki bankacılık sektörüyle ilgilenip, bizim ve kendi sıcak paralarını denetim altında tutarak ve istedikleri zamanda kolayca çekip gidecekleri alanlara yatırım adı altında gelmelerini alkışlamak ne derece doğru olur, bilemiyorum.


Ülkemizde her geçen gün yaşanan olaylar, toplumda sarsıcı boyutta depremsel fay hatları oluşmasına neden olmakta buna paralel olarak ta toplumun, her an sosyal patlamalara gebe olduğu gözlenmektedir.


Yaşanan olaylara kültürel, psikolojik boyutuyla da baktığımızda, karşımıza çıkan tablo içler acısı bir durum arz etmektedir. Yani başka bir deyişle; toplum, kimliğini, kişiliğini, aidiyetini, kendini arar hale getirilmiş ve sürü psikolojisiyle hareket eden bir toplum olmaktan kurtulamamıştır.


Birtakım kavram kargaşaları yaratılarak, gençliğin kafası karıştırılmış, adeta Atatürk’ün ‘Gençliğe Hitabesi’ndeki gençlik gitmiş, yaşamı salt yemek, içmek ve sevişmek olarak algılayan; ne kendini, ne geçmişini ne de geleceğini sorgulamayan, dününden, bugününden ve geleceğinden umudunu kesmiş bir gençlik, serseri mayın gibi her an ne yapacağı belli olmadan bir o yana bir bu yana sürüklenmekte ve savrulmaktadır.


Elbette ülkemiz gençliğinin tamamını bu kategoriye sokmak, büyük haksızlık olur. Bu konuda ne umudumuzu kaybediyoruz, ne de enseyi karartarak yurtseverliklerinden asla kuşkuya düşmediğimiz gençlerimizden vazgeçiyoruz. Biliyoruz ki hala umut onlardadır.


Bir zamanlar bir şiir okudukları için mağdur olduklarını söyleyenler; ne yazık ki bugünün mağrurları olarak, kendilerini hukukunda üstünde görebilmekte, en küçük eleştiriye dahi tahammülsüzlük göstererek adeta aba altından sopa göstermeye devam etmektedirler.


Ama onlar kendilerini saklamadılar ki, demokrasi bizim için amaç değil, araçtır demediler mi? Hatta amacıma ulaşmak için gerekirse papaz kıyafeti de giyerim demediler mi? Belki bizler atanarak değil, seçilerek geldik derken yerden göğe haklıydılar.


Bunda tabii geçmişin kötü yönetimlerinden ve parti yöneticilerinden umudunu kesmiş olan halkın, kendisine yeni bir umut kapısı aramasının da rolü çok büyüktü.


Ama işin gerçek yüzü şu ki, bugün dünyanın jandarması Amerika’dır ve işbirlikçileriyle birlikte o ne derse, şimdilikte olsa o olur. Yani ben sizin babanızım ben ne dersem o olur durumları hala geçerliliğini ne yazık ki korumakta.


Gerçi diyeceksiniz ki; kimler geldi kimler geçti! Bunu en iyi sanırım ülkem halkı bilir. Bir zamanlar kimler mağdurdu, mağrur olarak geri geldiler. Yine kimler mağrurdu, mağdur olarak geri gittiler.


Halk ozanının dediği gibi; “ne ağlarsın benim çeşm-i siyahım/ bu da gelir bu da geçer ağlama/ ne de olsa kışın sonu bahardır/ bu da gelir bu da geçer ağlama…
( Sen ağlama el bağlama!).


Bugün dünyamızda ve ülkemizde birçok şeyin ters gitmekte olduğu en açık şekliyle görülmektedir. Bütün bu ters giden ne varsa; toplumsal, siyasal, kültürel, ekonomik, psikolojik ilişkilerin ve çelişkilerin referansı olarak medeniyetler çatışması, yani bir anlamda dinler arası mutabakat gösterilmektedir.


Ama unutulmamalı ki, dinler insanların manevi alanlarıyla ilgilidir, aynı zamanda bir vicdan meselesidir. Allah’la kul arasına kimse giremez. İnanırsın inanmazsın o sadece bireyin kendisini bağlar. Sanırım en önemlisi de; “aç kalan insan önce inançlarını yer.”



“Anneme mağdur olanlardan olduğumu söylemeyin! O benim mağrur olanlardan olduğumu sanıyor!”



 


METE KARAKAŞ’IN DİĞER YAZILARI


– Aşklar, şiirler ve şarkılar


– Gittim, gezdim, gördüm


– …bağlı kadınlara selam olsun! (1)


– Destan’dan destana yol gider (II)


– Bunu biliyor muydu Bay Bush? (III)


– ‘Amazon’ kadınlarından ‘Amansız’lara (IV)


– Panik Odası mı? Nanik Odası mı? (V.)


– Meryem ve Meryem (VI)


– İki farklı Recep öyküsü… (VII)


– Teflon insanlar (VIII)


– Hippiler (Hippie) ve bonomolar (IX)


– Hindi ve papağan (X)


– Şiir üstüne ne varsa… (XI)


– Sanat (zanaat) ve sanatın başlangıcı (XII)


– Erkek Olmanın Dayanılmaz Hafifliği (XIII)


– Düşünce yazıları…(XIV)


– Sigara – Nargile – Pipo (XV)


– Acele karar vermeyiniz… (XVI)


– Kararlı ol ve seçimini doğru yap! (XVII)


– Öğrenmenin yaşı yoktur (XVIII)


– Bitmeyen Senfoni (XIX)


– Nazım Hikmet Kültür Merkezi…(XX)


– Hayatın aynasıdır tiyatro! (XXI)


Mete Karakaş   araştırmacı/yazar    [email protected]



 



 


 


 



 

684220cookie-checkMağdurlar ve mağrurlar

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.