Maraş’tan Roboski’ye Kürt Jenosidi

Kürtlerin tarihi birbirini kesintisizce takip eden katliamlarla doludur. Yakın tarihimize baktığımızda üç önemli katliam ön plana çıkar. 1938 Dersim, 1978 Maraş ve 2011 Roboski katliamları Kürtlerin tasfiyesinin kesintisizce devam ettiğinin somut verileridir. İnsani duyguların yok edildiği bir toplumsal ilişkide, artık kaç insanın öldüğünden bahsetmek pek bir anlam ifade etmiyor. Sorun, bu olayların politik arka planını açığa çıkarmak ve kavramaktır.

Dersim, Maraş ve Roboski sadece bir katliam değil esasen devletin Kürtlere yönelik uyguladığı jenosit politikalarının birer parçalarıdır. Bunlar yan yana konulduğunda ortaya çıkan tablo: Jenosittir. Birleşmiş Milletler Soykırım Suçunun Önlenmesi Ve Cezalandırılması Sözleşmesinde Soykırımı: “Ulusal, etnik, ırksal ya da dinsel bir gurubu tamamen ya da kısmen yok etme amacıyla başvurulan eylemler” olarak tanımlanır. Sözleşmede ‘bir gurubu tamamen veya kısmen yok etmeye teşebbüs etmek, eylem yapmak’ tanımı Maraş ve Roboski katliamlarıyla bire bir örtüşmektedir. Maraş katliamı döneminde Vali olan Tahsin Soylu, dönemin ‘Araştırma Komisyonu’na vermiş olduğu ifade de “olaylar soykırıma yönelik olduğunu” belirtmişti. Türk sömürgeci sistemi kuruluşundan beri yapmak istediği tek şey; Kürtleri her türlü aracı kullanarak tasfiye etmek ve yerleşik topraklarında sürmektir.

Ayrıca, yıllardır, ‘ya sev, ya terk et’ gibi ırkçı ve milliyetçi söylemlerle Kürtleri kendi yerleşik topraklarında sürmeye yönelik politika kesintisizce devam ettiriliyor. Türkeş’in yolunu takip eden Başbakan Erdoğan, bu ırkçı-milliyetçi politikayı yeniden tekrarladı. Kürtleri tehdit ederek ‘ya insan gibi yaşar, bu millet içinde barınırsınız, ya da başka ülke bulursunuz.” Yani Mezopotamya’nın ve Anadolu’nun yerleşik bir halkı olan 20 milyon Kürdü, Kürdistan’dan sürmekle tehdit ediyor. Kendisi bir Gürcü göçmeni, ama Kürtleri, Ermenilere yaptıkları gibi kendi öz yurtlarından kovmakla tehdit ediyor. Devletin izlediği asimilasyon ve jenosit politikasını uygulayan Başbakan, uluslar arası sözleşmelere göre insanlık suçu işliyor.

Türk siyasal rejiminin kuruluş felsefesi ve mantığı hiçbir zaman değişmedi ve olduğu gibi devam ediyor. Devlet yöneticileri değişse de, farklı klikler göreve gelse de, strateji aynıdır. Örneğin Dersim jenosidi, uçaklarla yapılan toplu bir katliamdı. Yapan kim: Devlet. Emri veren kim: Mustafa Kemal ve İnönü. Talimatı uygulayan kim: Genelkurmay. Maraş’ta katliamı yapan da aynı devlet. Uygulayan da aynı Genelkurmayın Özel Harp Dairesi. Dönemin Başbakan’ı kim; Ecevit, Roboski’de de katliamı yapan aynı devlet. Uygulayan kim? Aynı Genelkurmay. Talimat veren kim? Recep Erdoğan. Yani dönemsel olarak yöneticilerin isimleri değişiyor. Demek ki, Kürtlere yönelik Mustafa Kemal’in ve İnönü’nün mantığı ile Ecevit’in ve Erdoğan’ın ki aynıdır. Böylelikle Kemalist sistemle İslamcı sistemin Kürtleri tasfiye etme stratejisi ve pratik uygulamaları da aynıdır.
Maraş Katliamı, uzun süreli hazırlanan ve planlanan bir saldırı eylemiydi. Devlet tarafından organize edilen bu katliamdan hemen sonra Kürt coğrafyasında sıkıyönetimin ilan edilmesi, devletin stratejik hedeflerinde biriydi. İlginçtir daha PKK’nin politik bir örgüt olmadan çok önce, MİT tarafından hazırlanan raporlarda Kürt Sorunun önemine dikkat çekiliyor ve gerekli önlemlerin mutlak bir şekilde alınması gerektiği vurgulanıyor. 1973-74 dönemin Milli Güvenlik Siyaset Belgesinde belirtilen şu cümleler önemlidir: “2. Siyasi partilerin derneklerin, basın ve yayın kuruluşlarının yıkıcı, bölücü ve laikliğe ve ulusal çıkarlara aykırı her türlü faaliyetlerinin önlenmesi konusunda ilgili devlet kuruluşlarınca gösterilen gayretlere rağmen arzu edilen derecede bir başarı sağlanamadığı ve bu sebepten de milli bütünlüğümüzü zedeleyici teşebbüslerin bir türlü önün alınmadığı görülmektedir.”

Raporun C şıkında ise “bölücülüğün yoğunlaştığı ve tehlike arz ettiği Doğu ve Güney Doğu Anadolu’da gerekli önlemlerin alınması” Genel Kurmay Başkanlığının 1.7.1973 gün ve İSTH 3590-173 sayılı yazında şunlar belirtilmiş :”Türkiye’nin geleceğini yakında ilgilendiren en büyük tehdit bölücülüktür ve gerekli önlemlerin zamanında alınması zaruret haline gelmiştir” PKK’nin ortaya çıkışı ve Kürt bölgesinde toplumsal bir güç haline gelmeye başlamasından sonra bu değerlendirmeler çok daha önemsenmiş bulunuyor. 22 Mayıs 1978 tarihinde, Kenan Evren Genel Kurmay Başkanı olarak Milli Güvenlik Kurulunda yaptığı konuşmada şunları söylüyor: “Bugün için en acil ve mühim konu kanaatimce bölücülüktür… Van ve Hakkari’de aşırı sol perde arkasındadır. Kürtçü kesim duruma hâkimdir. Yüksekova, Başkale ve Şemdinli kurtarılmış bölge haline gelmiştir.” Kenan Evren, Komutanlarla birlikte Başbakan Ecevit’i Ziyaret ettiği sırada şu talimatı veriyor: “Bütün partiler Kürtçülük konusunda birleşmeli ve bunun karşısında olduklarını bir bildiriyle kamuoyuna bildirmelidirler.”

Maraş katliamı bu bakış açısının bir sonucu olarak gerçekleştirildi. Bu bakımdan Maraş katliamı Kürtlerin ve Alevilerin tasfiyesine yönelik bir jenosit’idir. Bu Katliam aynı zamanda, 12 Eylül 1980, Askeri faşist darbesine zemin hazırlamak için uygulamaya konuldu. Darbenin hedefinde bütün sol ve devrimci muhalif güçler olmasına rağmen, politik stratejisi esasen Kürtlerin toptan tasfiyesine dayanıyordu.

Aynı şekilde Roboski katliamı, AKP devletinin, Kürtlere yönelik bir jenosit provasıdır. Olası bir Kürt Halk ayaklanmasına yönelik izlenecek olan askeri stratejinin denenmesidir. Bu bakımdan çok ciddi olarak planlanmış ve uygulanmış bir saldırıdır.

Bunun birçok nedeni olmakla birlikte, özellikle gerilla güçlerinin bahar atılımıyla başlattığı süreçte, ordu askeri üstünlüğü çok açık olarak HPG’ye kaptırdı. PKK’nin ‘Alan Hâkimiyeti Stratejisini’ köylerden, kasabalardan, ilçelerden ve kentlerden uygulaması sürecine girmesi devleti önemli oranda tedirgin etmektedir. Bu stratejinin çok yönlü yaşama geçirilmesi, devletin fiilen tasfiye edilmesi ve kendi sürecini tamamlamasıdır. Bu nedenle, korkuları ve telaşları onları şuursuzca saldırılara yöneltti. Roboski katliamı bu korkunun bir yansımasıdır.

Başbakan politik ruhsal hali bütünlüklü bozulmuş bulunuyor. Ne dediğini bilmeden konuşuyor: ‘Ne Roboski, orası Uludere’dir diye bağırıyor. Neden Roboski kelimesine alerji duyuyor. Birincisi Türkçe bir isim değil, ikincisi Roboski maalesef bu katliamla bir dünya ismi haline geldi. Erdoğan’ın memleketi Rize’yi pek kimse bilmez ama maalesef artık bu katliam nedeniyle ROBOSKİ’yi dünya duydu. Roboski katliamının, devletteki psikolojik travması tahmin edilenden çok daha ağırdır. Kürtlerin çok yönlü mücadelesi karşısında şaşkın ördeğe dönen bir başbakan, bir devlet gerçeği var. Öyle ki, Roboski katliamının konuşulmasını yasaklıyor. Basını katliamı konuştukça tehdit ediyor, saldırıya geçiyor.

Maraş ve Roboski katliamlarının ortak bir başka özelliği de uluslar arası güçlerin sürece dâhil olmalarıdır. Örneğin 34 yıl önce gerçekleştirilen Maraş katliamında ABD’nin çok açık bir yönlendirmesi var. Dahası CİA elemanlarının doğrudan içinde yer alıp planladığı bir katliamdır. ABD’ni Ankara Büyük Elçiliği 1.Katibi Robert Alexander Peck isimli ajanının katliam öncesinde Maraş’a gelip bir hafta kalmış olması ve özellikle MHP’nin Maraş’taki yöneticileriyle bir kısım görüşmeler yapması tesadüf olmayıp, doğrudan örgütleyici ve planlayıcısı konumunda olduğuna dair çok sayıda veri ve belge bulunuyor. Bu bakımdan ABD, Maraş katliamından doğrudan sorumludur.

Bugünde, Türk askeri güçlerinin özellikle gerilla güçlerine yönelik gerçekleştirdiği hava saldırılarının bilgisi veya istihbaratı ABD’den geliyor. NATO’nun en güçlü ordularından biri olarak gösterilen Türk ordusunun hava sistemi ve bilgi akışı çok zayıftır. ABD olmaksızın, hiç saldırıyı gerçekleştirme şansına sahip değiller. Bu durum artık gizlenmiyor. Roboski için gelen bilgilere göre yanlış bir yönlendirme söz konusu değildir, ABD teknolojisi tarafından tespit edilen görüntüler doğrudan Genelkurmay’a bildirildi. ABD. Genelkurmay’ın köylülere yönelik hava operasyonuna doğrudan izin verdi. ABD ile Türkiye arasında çıkarlara dayanan kirli ittifakın hedefi Kürtlerdir. Bu bakımdan sadece Erdoğan ve AKP’nin İslamcı rejimi değil, aynı zamanda ABD’de bu katliamdan birincil dereceden sorumludur.

2011 Roboski katliamı, 1978 Maraş katliamının kopyasıdır:

Darbeci Kenan Evren’in Kürtlere yönelik izlediği politika ile bugün Başbakan Erdoğan’ın uyguladığı politika aynıdır.

Maraş ve Roboski katliamları farklı tarihsel dönemlerde gerçekleşmesine rağmen, temel mantığı aynıdır. Kürtleri çok yönlü tasfiyesi etme stratejisinin değişik zamanlarda uygulanan politikalardır.

Maraş ve Roboski katliamları sömürgecilik politikasının en somutlaşmış biçimidir.

Her iki katliam da devletin politik ve askeri güçleri tarafından organize edildi

AKP İslamcı hükümeti, hiç bir meşruluğu olmayan ve Maraş katliamı üzerinde şekillenen darbecilerin yasalarıyla bugünkü sistemi savunuyorlar ve bu sistemin yasalarıyla Kürtlere saldırıyorlar

Maraş ve Roboski Katliamları asla unutulmamalıdır. Devlet unutturmak için bütün olanaklarını kullanıyor. Kürtler ise tersine bu katliamın politik arka planını açığa çıkartarak belliklerinde canlı tutmalıdırlar.

Kürtler, bu iki katliamı gerçekleştirenlerden hesap sordukları zaman özgürleşmenin en önemli adımını atmış olacaklardır.

1607930cookie-checkMaraş’tan Roboski’ye Kürt Jenosidi

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.